Edebiyat öğretmeniyim. Öncelikle kafamda tasarladığım düzey ve içerikte bir dergiyi gençliğimizin hizmetine sunmanızdan dolayı sizleri tebrik ediyorum. Derginizi çıktığı 2. aydan itibaren takip ediyorum. Son bir yıldır da zaten abonenizim. Bu yıl, mezun olduğum okuluma edebiyat öğretmeni olarak atandım. Okulumda güzel şeyler yapma isteğindeyim. Güzel şeylerin reklamları yapılmalı. İlk derslerimden itibaren derginizin reklamını yapmaya başladım zaten. Derdinizi dert bilenlerin sayısını artırma konusunda elimden geleni yapma düşüncesindeyim. Derginizin tanıtımı anlamında eski sayıları okul kütüphanemize kazandırmak istesek yardımcı olabilir misiniz ya da nasıl olabilirsiniz? Cevabınızı bekliyorum.
Kolay gelsin...
Yasin Şimşek
Bir Buçuk Yıldır Genç Gönüllüsüyüm
Mevlana diyarı Konya’dan kucak dolusu selamlar. Ben Nurcan. Öncelikle biz gençleri böyle kaliteli bir dergi ile buluşturduğunuz için çok çok teşekkürler, Allah razı olsun. Bu arada belirtmeden geçmek istemiyorum: Ben derginizin bir buçuk yıldır gönüllülüğünü yapıyorum ve bu beni oldukça mutlu ediyor. Allah’a emanet olun, kolay gelsin, muhabbetle. :)
Nurcan Kara
Genç Dergi’yi Bulamıyorum!
Selamlar. Ben Erzurum’da okuyan bir üniversite öğrencisiyim. Derginizi Erzurum’da bulunan bütün kitapçılara, dergi bayilerine soruyorum ve bulamıyorum. Ailem Antalya’da yaşıyor, hem orada hem de Erzurum’daki NT mağazalarına gittim ama orada da yok. Bayiliklerle ilgilenirseniz çok sevinirim. Hayırlı günler.
Ayşenur Acar
Çalışmalarınızı Takdir Ediyorum
Çalışmalarınızı, aktivitelerinizi takip ediyor, yazılarınızı ilgiyle okuyoruz. Yazın birçok gencin katıldığı aktivasyonun zayi olmayıp değerlendirilmesi fikrindeyim. Genç kardeşlerimin yaptıkları çalışmayı dışarıdan izleyen biriyim. Gerçekten dergi için canla başla çalışan gençlere hayran kaldım. Bir iç müsabaka için bir dergi bu kadar olursa, gerçekte kim bilir nasıl olur diye düşünüyor insan. Ve gerçekten ihtiyaç olan bir dergi doğacak ümidiyle bekliyorum. Mesajla geri dönerseniz sevinirim.
Tuba Yücetürk
Editör’ün Notu: Medya Akademisi’ndeki arkadaşlarımız tam 6 adet dergi çıkardılar. Bunlarla ilgili geniş bilgiyi www.gencgonulluyuz.biz sitesinden alabilirsiniz.
Ramazan Pidesi Sıcaklığı Veren Dergi
Selamün aleyküm Genç Dergi; Nasıl anlatalım sana bizi bilemiyorum. Kapital destek olması amacıyla abone olmamızı mı? Yoksa daha sonraları bir çay tiryakiliğinden daha da öte bağımlılığımızı mı? Her ay diğer sayıya olan hasretimizi mi, genç düşünmemizi mi, genç bakmamızı mı? İşte buradayım dercesine, dünyaya inat dimdik duruşunu mu? Velhasıl zor... Elimize aldığımızda bir ramazan pidesi sıcaklığı veren, gönlümüze muhabbet tohumları eken sevgili dergimize sonsuz sevgi ve selamlar. Allah yolunuzu nurefşan eylesin. Devrek`li Genç Gönüllüler adına selam ile…
Mustafa Danacı (ZONGULDAK/DEVREK)
KANLI SÜT
Ayşenur Bayraktaroğlu
Selen yoktu, var oldu. Azdı, çok oldu. Küçüktü, büyüdü. Bilmezdi, bildi. Sevmezdi, sevdi. Küçüktü yine de küçük. Henüz çok küçük… Ağladı gözünü ilk açtığında, gördüklerine ağladı. İnsanların gafletine, acılarına ağladı. İstemezdi, zorunlu kaldı. “Selen” dediler ona. Müjde, güzel haber anlamında. Ama olamadı güzel haber, müjde. Çok isterdi ama olmadı, olamadı. Annesine veda etti önce. Büyük gelmişti annesine, taşıyamamıştı kadıncağız onu. Ağır gelmişti, fazla gelmişti, belini bükmüştü, eskitmişti, kanatmıştı…
Selen babasına “merhaba” dedi sonra. Adam, kucağına aldığında bebeği, kanlı bir gözyaşı düştü yanaklarına. Sevinçten eser yoktu gözlerinde. Hüzün vardı, keder vardı. Hatta öfke bile vardı da merhamet yoktu. Korktu Selen, babasının gözlerinden, çok korktu. Anlamıştı hatasını. Anasına yaptığını. Ama küçüktü hala Selen, küçücük. Bırakıp gidemezdi babasını. Kaldı mecburen babasıyla, ama ondan çok uzakta. Gözleri hep başka bir noktada. Bakamazdı çünkü o kan çukurlarına, korkardı; bakamazdı. Susardı, söyleyemezdi; acıkırdı, tırnaklarını yerdi. Zayıftı zaten, tırnakları doyururdu onu. Kısacıktı tırnakları, diplerine kadar yerdi onları. Bilmezdi sütün tadını. İlk kez okulda içti, çok sevdi. Beyazdı süt, bembeyaz. Merak etti: “Neden daha önce süt içmemişti? Acaba çok mu pahalıydı süt?” Bilmiyordu Selen, bebeklerin sütle doyduklarını, anne sütünün tadını bilmiyordu. Öğrenmek istedi sütün gizemini. Sordu babasına, gözlerini adamın ayaklarına dikerek sordu. Daha sorarken pişman olarak sordu. Babasının cevabını duya duya sordu. Adam küçük kıza nefretle bakarak verdi cevabı: “Sütü hak etmedin, içemezsin. Ağzınla kirletemezsin. Değme sakın! Bembeyaz, kirletme!” Adam kızgındı, düşman bellemişti kızını. Karısını çalmıştı; o kocaman bir hırsızdı. Aç kalmalıydı, varamamalıydı sütün tadına. Kısacık olmalıydı. Belki o zaman dinerdi acısı, alırdı hıncını. .
Babasını üzmemek için kısacık kaldı Selen. Bir daha hiç süt içmedi. O, annesinin katiliydi. Sütü alamazdı dudaklarının arasına. Kısacık kaldı Selen. Babasının ona olan öfkesi hiç geçmedi ama memnundu halinden. Zaten sevmez oldu sütü, görünce midesi bulanır oldu. Süt, bembeyaz değildi artık onun için. Kirliydi, karaydı, annesinin kanıyla sulanmıştı…
Kısacık kaldı Selen. Bir şarkı kadar kısa. Acıydı, buruk bir tadı vardı. Meğer süt içmezse gelişemez, büyüyemezmiş. Bilmezdi Selen bunu. Babası bilirdi elbet ama o bilmezdi. Daha sonra o da öğrendi. Ama daha da keyiflendi. Hak etmişti, cezasını çekiyordu. Kemikleri zayıftı, eriyordu. Selen memnundu halinden. Babası da memnun. Eskiydi Selen, erkenden eskidi. Yaşlıydı, dişleri döküldü; tırnaklarını da yiyemez oldu. Saçları vardı, ellerinde kaldı. İyice küçüldü Selen, küçülmekten medet umarak. Ve bir gün! Tamamen eridi Selen…