
Üzerimde çok şiddetli kabz hâlinin olduğu bir günde, biraz rahatlamak üzere Üsküdar sahilindeki Şemsi Paşa Camisi’ne gittim. Çiçek gibi bir cami. Denize sıfır, huzurlu mu huzurlu. Avlusunda biraz dolaştıktan sonra kütüphanesine girdim. Orası ise ayrı bir güzeldi. Öyle sessizdi ki içerisi, sanki o sessizlik haykırırcasına “kendi iç dünyana yönel” diyordu.
Bir köşeye geçtim ve Fihi ma fih isimli Mevlana hazretlerinin muhteşem eserinden okumaya başladım. Mana olarak şu minvalde sözler söylüyordu hazret: “Ağaçların çoğu kışın meyve vermez, yaprak açmaz. Bu onların ölü olduğu, yaşamadığı anlamına gelmez. Çünkü bir bakarsın yaz gelince yeşillenir ve meyveye dururlar. Bu demektir ki kışın biriktiriyorlar. Kış biriktirme zamanıdır, yaz ise harcama. Harcamayı herkes görür ama biriktirmeyi kimse görmez.”
Bu sözler bende şu çağrışımları yaptı: “İnsan bir yolcu ve bu yolculuğun büyük kısmı heybemize güzellikleri biriktirmekle geçmeli. Zamanı geldiğinde de (yaz vakti yani) yeşillenmeliyiz ve meyve vermeliyiz.”
Diğer yandan, aynı sözler şunları da düşünmeme sebep oldu: “Büyük çoğunluğumuz acayip bir koşturmaca içindeyiz. İçimizde sürekli ‘hemen bir şey yapmalıyım, hemen bir şeyler ortaya koymalıyım’ duygusu hâkim. Heybemizi usul usul doldurmak, derinlemesine okuma yapmak, ağır ağır olgunlaşmak hoşumuza gitmiyor. Çünkü bu tür uğraşların peşin getirisi yok. Bu yüzden de nefsimize zor geliyor.”
Şu acayip zamanların çocukları olarak, belki de ara ara “kış günlerimi yaşıyorum, bana dokunmayın” demek gerekiyor çevremizdeki insanlara. Ve tebessüm edip geçmek; modern putlarımızın yanından…