asım ayında İslam alemi için çok önemli iki ibadeti bir arada yaşıyoruz. Hac ve kurban. Okuyucularımızdan gelen teklif doğrultusunda bu ay sadece Mekke ve Medine şehirlerinde çekilmiş fotoğrafları değerlendirmeye alacağız.
1. İlk fotoğrafımız Hatice Hiranur Tüfekci’nin Kabe fotoğrafı. Genel olarak fotoğrafın tarihe tanıklık etmesi ve belge niteliğini kazanması çok önemlidir. Bu sebeple tarihte iz bırakan birçok fotoğrafta bu belge olma özelliği ön plana çıkmaktadır. Mesela Tiananmen meydanında tankların önünde tek başına duran insan fotoğrafı bu yönüyle, tarihe tanıklık etmesi ve iz bırakması nedeniyle belge niteliği kazanmış bir fotoğraftır. Bunun gibi yüzlerce fotoğraf sayabiliriz.
Hatice hanımın Kabe’de Cuma hutbesi okunurken çektiği fotoğrafta bazı yönleriyle bu belge fotoğraf olma özelliğini barındıran bir kare. Belki Mekke’de yaşayanlar için bu her hafta tekrarlanan bir ibadet ama, başka ülkede yaşayanlar için bu belki ömürlerinde bir ya da iki defa nasip olacak bir fırsat. Bu bakımdan en azından bizim için tarihi bir an diyebiliriz. Ayrıca Kabe’nin içinde fotoğraf çekmenin ne kadar zor olduğunu da düşünürsek fotoğrafın önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bütün bunları göz önüne alırsak, bu tür fotoğrafları bir daha çekemem endişesiyle ‘bu tek fırsatım’ düşüncesiyle çekersek bir çok ayrıntıya daha çok dikkat ederiz herhalde.
Bu ön değerlendirmenin ardından fotoğrafla ilgili şunları söyleyebiliriz: Fotoğraf bir çok bakımdan olumsuz eleştiri yapmaya fırsat vermeyecek kadar temiz bir kare. Kabe’nin tamamının gösterilmesi, Altınoluğun farkedilmesi, şemsiyelerin birbirini kesmeyecek şekilde bütün hatlarıyla görünmesi, hocaefendinin bulunduğu konumun seçimi oldukça güzel. Tam öğle vaktinde çekmek zorunda kalındığı için oluşan sert ışığı da zaten değiştirme imkanımız yok. Bütün bunlardan sonra bize de Allah kabul etsin demek düşüyor herhalde…
2. Yusuf Soylu’nun Cennetül Baki’den çektiği Mescid-i Nebevi fotoğrafı sabahleyin çok erken saatte (saat 5:30) çekildiği için homojen bir ışığa sahip olmuş. Tabii ışık olmadığı için sanki fotoğrafta bir matlık ve durağanlık hissine kapılıyorsunuz. Aslında bu bir eksiklik değil. Hatta bazen tercih edilen bir durum bile olabilir. Burada da ışığın sıcak tonlarını, gölge oyunlarını, ışığın katacağı derinliği göremiyorsunuz ama her tarafın aynı şekilde aydınlanmış olmasından dolayı doku kaybına da rastlamıyorsunuz. Yalnız fotoğrafta kompozisyon bakımından bir iki ayarlama yapılması gerekiyormuş. Birincisi bu açıdan kareye Kubbetul Hadra’nın da girmesi çok daha iyi olurdu. Çünkü yeşil kubbe bu mekanın olmazsa olmazlardan birisi. Kareye biraz daha sola kaydırıp, gerekirse en sağdaki minareyi dışarıda bırakarak yeşil kubbeyi fotoğrafımıza dahil etmeliymişiz. Bu sayede hem mekanda simgeler yerli yerine oturur hem de sol alt köşede yoğunlaşan kalabalık daha çok ortaya çıkarmış.
3. Beyza Nur Yeşilkaya’nın gönderdiği Mescid-i Nebevi fotoğrafı, ışık, netlik, ve çekildiği nokta itibariyle temiz bir kare. Biraz daha üstten çekilseymiş çok daha iyi olacakmış. Çünkü hem en uzun minare hem de en solda yer alan sütunun tepesi kesilmiş. Bunlar küçük ayarlamalarla giderilebilecek eksiklikler. Ancak insanın gözü bu mekanlarda farklı kültürlerden insanları arıyor. İbadet eden, dua eden hatta oturan, yatan insanlar bile olabilir. Koşan bir çocuk kareye çok şeyler katar. Ancak bu şekilde bu yerlerin Müslümanların toplandığı önemli mekanlar olduğunu gösterebiliriz. Boş haliyle çok da cazip değil.
4. Gülsen Özek’in Mescid-i Nebevi avlusunda çektiği fotoğraf, bulunduğu atmosferin ruhunu çok iyi yansıtmış. Üstten görünen şemsiyeler, arkaya doğru giden insanlar, kadının el hareketi, yürüdüğünü hissettiren ayak hareketi, kadının yüzüne yerleşmiş bulunan sakinlik fotoğrafı çok sıcak ve doğal hale getiriyor. Ayrıca kadının karenin sol tarafına yerleştirilmesi ve bu sayede arkadaki insanların net bir şekilde gösterilmesi de çok iyi olmuş.