ayramda hasta ve akrabalarından uzak olan bir insanın yolu er geç insanın en tembel halini muhatap alan TV ile karşılaşır.
Benim de öyle oldu ve bir programa takıldım. Bu program Türkiye’nin en şık kadınını seçmek niyetiyle yapılıyor. Yarışmacı hanımlar istedikleri kıyafeti seçme özgürlüğüne sahip. Jüri, yarışmacının alışveriş yaparkenki halini, hangi kıyafetleri denediğini, kıyafetini kaça mal ettiğini vs inceliyorlar. En son, yarışmacı podyum benzeri bir platformda, modacılar önünde yürüyor ve yürüyüşü, makyajı, kıyafeti, aksesuarı vs ile kendini beğendirmeye çalışıyor. Ardından modacı jüri üyelerinin eleştirilerinden kurtulabilirse bir sonraki aşamaya, yarı finale vs kalıyor. Kısaca tanım bu. Ve bu programlardan birkaç tane var imiş.
Programın izlerken daha ilk dakikalarda şöyle düşünmeden edemedim: bizim camia bu hanımlardan çok daha şık!* giyiniyor.
Türkiye’nin en şık giyinen kadını seçilmek iddiasındaki yarışmacıların her biri çoktan kendini kanıtlamış şöhret sahibi ikonlar havasında. Kameraya öpücükler gönderiyorlar, ne kadar iddialı olduklarını sık sık dile getiriyorlar, denedikleri kıyafetlere yorumlar yapıyorlar. İnsanın arkasında koşturan bir kamera varsa, belki de böyle oluyordur.
Dedim ki, yakında bu sahnede bizim arkadaşlardan da göreceğiz! Tesettür her ne kadar setrolmak içinse de, sanki hiç o amaca hizmet edemedi bizim ülkemizde. Vücut hatlarını örtse de, varlığımızı örtmedi. Görünürlük üzerinden görünmez kıldı hanımları. Bir nevi “dikkat, dindar kadın!” diye yanıp sönen bir uyarı lambası işlevi gördü. Nerde tesettürlü bir hanım varsa oradan kaçtı İslami camianın erkekleri. Kaçmasınlar da iki sohbet edelim derdinde değil kimse. Zaten beyler de sadece tesettürlülerden kaçtı. Bunlar başka mevzular. Şimdilik kenara koyalım.
Sokağa tesettürlü çıkmak isteyen hanımlar uzun müddet ya çok bol, çok kalın, ya da çok renkli giyinmek zorunda kaldılar. Robalı, mor, yeşil, pembe, gri renk seçenekleri olan, parlak, ucuz kumaşlardan dikilen pardesüleri birçok hanım giydi. Çünkü başka seçenekleri yoktu. Sonra tesettür mağazaları çıktı ortaya. Hala çok fahiş fiyatla satış yapmaya devam ediyorlar. Bir zamanlar sığınak olan bu mağazalar, zamanın ve modanın akışına uyarak kalıplarını değiştirdi. Fakat hala tesettür mağazaları olarak bilindiklerinden, insanlar tesettürden uzaklaşan çizginin pek de farkına varamadılar. Bastırılmışlık, sonradan bulmuşluk hissi mi dersiniz, hala tesettür mağazaları en abartılı kıyafetlerin satıldığı, sadeliğin uğramadığı mağazalardır. İlk zamanlarda olduğu gibi şimdi de tesettür satmamaktalar.
Ve bu mağazalardan giyinen, sizden farkım yok, ben de şık olabilir, her mekana girebilirim, güzel ve şık olmak benim de hakkım diyen yeni nesil, annelerinden çok farklı bir yere düştü. Hem kıyafet, hem zihin olarak.
Tahminim doğru çıkmış meğer. Başörtülü arkadaşlar bu programlarda boy göstermiş. O arkadaşların bu programlara çıkmasına şaşırmıyorum. Süreç zaten o podyuma çoktan sürükledi bizi, sokakların podyumdan ne farkı var? Neticede ikisinde de görünmek, farkedilmek için fazladan gayret sarfeden bir gençlik var.
Üstelik bu programlar belki işe yarar. Annesi söylese önemsemez ama, bir modacı o kıyafetin vücut hatlarını olduğu gibi ortaya çıkardığını söyleyince, başını sallar. Seçtiği renklerle ta uzaklardan fark edildiğini teyit eder. Makyajı, eşarbı, seçimleri ile modaya hizmet ettiğini anlar. Bu programlar belki de moda ve tesettür ayrımına dair net bir çizgi oluşturur, kimbilir!
Ben daha fazla bir şey söylemeyeyim hem yerim daraldı, hem gönlüm. Dua edelim de bizim! kanallardan biri bu programların yeşilliğine talip olmasın.
* Şıklığı kıyafetlerin albenili, janjanlı kısmı anlamında söyledim. Aslında sade bir kıyafet ben buradayım diyen seçimlerden daha şıktır çoğu zaman. Fakat şimdi şık olmak, son moda giyinmek, tarzları takip etmek, biraz da pahalı giyinmek demek. Mesela son trend, iğnesiz ve bonesiz örtünülen, tepesi ne kadar sivri ise o kadar âlâ olan düz renk ve parlak şallar!