Ayşe Doğan
Derin Devlet olgusu, hala tam manasıyla çözümlenmiş değil. Gündemi bir adım önden takip eden dizi, kulaktan kulağa yayılan komplo teorilerini “böyle yürüyor bu işler” mantığıyla bölümlerinde aktardığında, izleyici sanki ülkenin deşifresini yapıyormuş gibi dizide söylenenlere inanıyor.
"Kurtlar Vadisi olmasaydı gerçekleri öğrenemeyecektik.” Dizinin hayranlarının çoğundan böyle bir ifadeyi duyabilirsiniz. Peki ya acaba gerçekler yine bize dizi yoluyla başka türlü öğretiliyorsa? Sanal bir gerçeklik algısı üzerinden ülkenin yaşadığı olumsuz olaylara kendi usulünde çözüm yolları sunan Kurtlar Vadisi, son filmi Gladio ile sevenleriyle buluştu. Sinemasal açıdan Kurtlar Vadisi Irak filmine kıyasla pek başarılı bir film olmayan Kurtlar Vadisi Gladio, - Musa Uzunların kaliteli oyunculuğu hariç- sanki dizinden bir kesiti dev ekranda izliyormuş hissi veriyor. İskender Büyük’ün yargılanması süreciyle başlayan film, Abdullah Öcalan`a 1994 yılında Bekaa Vadisi’nde yapılacakken son anda ortaya çıkan suikast girişiminden, Turgut Özal`ın şüpheli ölümüne, JİTEM komutanı olduğu söylenen Cem Ersever’in öldürülmesinden 28 Şubat sürecine kadar her olaydan kısa kısa bilgiler içeriyor. İskender Büyük, kendisinin de aslında bir piyon olduğunu ve bütün bu işlerin arkasında Gladio örgütlenmesi bulunduğunu iddia ediyor. Bu vatan uğruna iyi şeyler yapan İskender’in dizideki kötü tiplemesine oranla filmde bir meleğe dönüştürülmesiyse, suçluların kendince haklı olduklarını gösterir bir aklama yapar gibi duruyor. İllegal bir oluşumun içerisinde olduğunu bilmeden, devlet adına çalıştığını sanan İskender Büyük, kayıtsız şartsız ruhunu teslim ettiği grubundan – iğne kendisine batıncaya kadar- hiç şüphe etmiyor. Ama filmin finali de düşündürüyor insanı, aslında gerçek diye gösterilen de gerçek olmayabilir. O zaman aklımızdan geçmiyor değil, Kurtlar Vadisi acaba derin devletin planı dahilinde bir dizi mi? Çünkü Derin Devlet olgusu, hala tam manasıyla çözümlenmiş değil. Gündemi bir adım önden takip eden dizi, kulaktan kulağa yayılan komplo teorilerini “böyle yürüyor bu işler” mantığıyla bölümlerinde aktardığında, izleyici sanki ülkenin deşifresini yapıyormuş gibi dizide söylenenlere inanıyor. Gerçeği araştırmak zordur. Ama öğrenmek o kadar da zor değildir. Nihayetinde ne kadar gizli de olsa, geçmişte yapılanların okumalarını doğru yaparsak, şimdiki zamanda yaşadığımız olayların hangi sebeplerle ortaya çıkarıldığını öğrenmiş oluruz. Lakin popüler kültürün doğrulamacı metodu bizi “okumak” yerine “izlemek” eylemine terk ediyor. Acaba doğru mudur, böyle mi olmuştur demiyor çoğunlukla kimse. Kurtlar Vadisi her başladığında “dizide yer alanların gerçekle bir ilgisi yoktur” beyanında bulunsa da, toplumun nasıl etkileneceğini çözen yapısı bu iddiayı jenerikten öteye geçirmiyor.
Suçlular cezasız kalmayacak!
Sinema, toplumsal gerçekliğin nasıl kavranılmasını, daha da önemlisi ne olacağını belirleme açısından önemli bir yer tutuyor. Bu konuda en iyi örnek ise Amerikan sinemasıdır. Amerika’nın siyasi gündemini yakından takip eden yapımlar, kendi halkının gerçeklik algısını beyaz perdede oluşturur. Körfez Savaşında binlerce masum insana akıl almaz işkenceler yapan, her türlü ahlaksızlığı kendilerine hak gören Amerikan askerlerini savaş sonrası beyaz perde de cezalandırmıştır. Bu kendi içinde suçluyu tespit eden filmlerin iki okuması olabilir: birincisi yapılan kötü eylemlere karşı bir söz söyleme ve tepki verme isteği ki buysa yapılmak istenen güzel ve yerinde bir tavır. İkincisi ise –ki bu daha ağır basıyor- zaten yapılan savaşları haklı görmeyen toplumun devlete karşı tepkisel eylemde bulunmamasını sağlanması. Çünkü sinema yoluyla zaten suçlular yakalanmış ve cezalandırılmış oluyor. İzleyiciyi sanal bir tatmine yönelten bu tarz yapımlar tepkisi uyuşmuş bir toplum ortaya çıkarıyor. Fakat bizdeki yapımların aksine Amerikan sineması halkın bilmediklerini de kulaklarına fısıldıyor. Mesela Körfez Savaşı sırasında görev yapan çoğu askerin ilaçlarla beyinlerinin yıkanarak öldürmeye yönlendirilmesi gibi…
Hukukun üstünlüğü zayıf düşerse!
Konformist Amerikan halkının bilinçsiz kısmını rahatlatan bu tarz yapımlara baktığımızda (örneğin Ateş Altında Cesaret gibi) cezalandırma organının yine hukuk yoluyla olduğunu görürüz. (Elbette Rambo gibi kahramanlık filmleriyle Amerika’nın güçlü sesini pekiştirmek isteyen yapımlarda vardır ama bunun bizim anlatmak istediğimiz mevzu ile alakası yoktur.) Kurtlar Vadisi ise tam tersi bir yaklaşımla suçluları yargılar. Kendi anayasası olan, kendi hukukunu uygulayan illegal bir oluşumdur karşımızda duran. Ve anlatılmak istenen her ne ise yasa dışılığı mantıklı kılar. Çünkü temiz aile çocuğu olan Polat içimizden biridir. Ve bizim sevmediğimiz herkesi silahından çıkacak tek kurşunla öldürdüğünde onu takdir ile izleriz. İşlediği cinayetler göğsümüzü kabartır ve onunla gurur duyarız. Diziyi izledikten sonra biraz daha dik yürür ve ağır ağır konuşuruz. Özdeşleştirmenin belki de en zararlı olduğu nokta da burasıdır. Biz değil miyiz ki, çocukluğumuzda izlediğimiz Kara Muratlardan sonra, aşağı mahalledeki çocuklara Bizans askeri muamelesi çekip elimizi aldığımız tahta kılıçlarla saldıran. Lakin günümüzdeki şiddet algısı maalesef değişti! Artık tahta kılıçlarla değil, bizatihi döner bıçakları ve ruhsatsız silahlarla birbirimize saldırıyoruz. Bunu da meşru görmemizi sağlayan biraz da Kurtlar Vadisi, Deli Yürek misalinden diziler değil midir?
İtalya`da 1969-80 arasında 4.298 olay meydana gelmiş; yapılan soruşturmalar sonucu, bunların önemli bir bölümünden Gladio sorumlu gösterilmiştir. Bazı eylemleri bizzat yapmakla, bazısında patlayıcı ve silah sağlamakla, bazısında da tahrik ve yönlendirme yapmakla suçlanmıştır. Sonuçta Avrupa Parlamentosu bile karar tasarısında şu sözlere yer vermek durumunda kalmıştır: `Avrupa Topluluğu`na üye pek çok ülkede gizli, paralel istihbarat ve silahlı operasyon örgütlerinin 40 yıldır var olduğu Avrupa hükümetleri tarafından ortaya çıkarılmıştır. Kırk yıldır bu örgütlerin demokratik kontrolden kurtulduğu ve NATO ile işbirliği halinde ABD gizli servislerince yönetildiği anlaşılmıştır.`