6 Şubat 2024 tarihinde, Türkiyemiz büyük bir depremle sarsıldı. 11 şehrimizi doğrudan etkileyen bu felaket, binlerce insanımızı kaybetmemize, milyonlarca yüreğin hüznüne sebep oldu.
İstatistiklere göre, dünyanın bütün acil kurtarma ekipleri Türkiye’ye gelseydi dahi, bu çaptaki bir yıkıma yetişmek mümkün değildi. O acılı günlerde, herkes el ele verdi ve acıları dindirmek için çabaladı. Millet olarak tek vücut olduk, yediden yetmişe büyük bir yardım seferberliği gösterdik. Milletimizin dayanışması muazzam oldu gerçekten de, sayısız iyilik hikayesine şahitlik ettik.
Evet, zahiren çok büyük bir deprem vardı karşımızda ve yaraları sarmak için herkes elinden geleni yapmak zorundaydı. Bir nevi, kim hangi imkan ve güce sahipse, ortaya koymakla mükellefti. Çünkü ortaya çıkan acının üstesinden gelebilmek, sadece yardım kuruluşları vesilesiyle ya da devlet eliyle mümkün gözükmüyordu. O zorlu hengamede, herkes yapabildiğini ortaya koyarak fazilette yarışmaya talip oldu. Bu öyle manalı ve güzel ki, ancak yaşayanların bilebileceği tarifsiz duygular kaldı geriye.
Bugün aslında, dünya ölçeğinde, zahiren olmasa da manen büyük depremler yaşanıyor. Nasıl ki 6 Şubat’ta 11 şehrimiz yerle bir olmuştu, bugün aslında manen dünyanın birçok noktasında dramlar söz konusu, acılar artıyor, hüzünler kol geziyor. Diğer yandan, özellikle gençler büyük bunalımlar içinde, manen zordalar, kalpleri karışmış, yürekleri bunalmış vaziyette. Kah intihara sürüklenenler, kah depresyonun karanlığında bocalayanlar, kah yalnızlıktan kıvrananlar var her yerde. Dünyanın birçok şehri, eş zamanlı olarak manevi depremler yaşıyor, büyük sarsıntılar geçiriyor.
Kimi yerlerde ahlak erozyonu söz konusu, kimi muhitlerde anlamsızlık çukuru iyice derinleşmiş durumda. Allah’la bağını koparıp sayısız dertlere duçar olanlar bir köşede, mukaddesatı hafife alıp heva ve hevesini ilah edinenler diğer köşede. Bir nevi yeryüzünün birçok bölgesinde manevi yıkımlar yaşanıyor, duyarsızlıktan tutun da anlam yitimine kadar, çeşitli kalp hastalıkları çoğalıyor. Büyük gayelerin taliplisi azalıyor, küçük hedeflerin peşinde ömürler tükeniyor.
Böyle bir vasatta, esasında hepimize çok iş düşüyor. Allah’ın verdiği bu aziz ömrü, iyilik kahramanlığına adamak, hayırda yarışarak tüketmek gerekiyor.
Bunu yapabilirsek eğer, manen birçok insana faydamız olacak, dört bir yanda hissedilen huzursuzlukları azaltmayı başaracağız. Bir niyet önderliğidir bu, imanla, ihlasla, sabırla ve fedakarlıkla yol almamız icap ediyor. Böyle bir niyet önderliğine, konforumuzu terk etmeden kavuşamayacağımız aşikar.
Bu sayımız, konforun nasıl bir bataklık olduğunu hatırlatmayı misyon edindi. Konfor bataklığından kurtulup, hem kendi kemâlimize hem de insanlığın hayrına doğru yol almamız şart. Biz dahi kendimize emanetiz, sayılı nefesimizi heder etmemekle sorumluyuz.
Dileğimiz odur ki, yeryüzünün her noktasında iyilik kahramanları çoğalsın, her vesileyi Allah’ın rızasını kazanma fırsatı bilecek kızıl elmalarımız olsun. Konforun çürüten ikliminden kurtulup kendimizi aştığımız, aşkınlığa ulaştığımız ufuklara ihtiyacımız var.Sadece kendimizi düşündüğümüz bencil hayat tarzını kenara koyup, yeryüzünün gidişatından sorumlu olduğumuzu hatırlamaya muhtacız.
“Keyfim yerinde, kimse karışmasın bana” edasından uzaklaşıp, “dünyanın birçok derdi var, insanların dertlerini dindirmek için gönüllü olmaya varım, elimden geleni ardıma koymayacağım” diyebilmek gerekiyor.