Kübra Gültekin
İnsan ana rahmine düştüğü ilk andan bu dünyaya adım attığı ana kadarki süreçte Allah’ın sonsuz kudretinin ve esmalarının tecellisi içerisinde yoğurulup vücut bulmuştur. Adeta alemin nüsha-i suğrası olan ademoğlunun halkedilişinde Allah’ın Bakî olan ilminin tezahürü açık bir şekilde görülür. Bu Âlim esmâsı ile geniş ve sonsuz ilim sahibi olan Allah Teâla hazretleri insanlara da bundan nasip etmiştir. Ve bu ilim vesilesi ile insanoğlu kendini yaradanı tanıma, O’nu (cc) bulma ve sevme eylemlerini gerçekleştirir.
Allah`ın eşref-i mahlukât olarak tanımladığı insanoğlunun dünyaya geliş amacı O`na giden yollara muttali olmaktır. Bu yollara giderken de bir kılavuz ihtiyacı ve aynı zamanda bu yola çıkacak asgari bilgi düzeyine sahip olup azık edinmek ön şarttır. Alemlere rahmet insanlara ebedî ufuk açıcı olan Peygamber (sav) önderliğinde ve O`nun (sav) yaradandan alıp bize rafine halinde sunmuş olduğu bilgiler ışığında insan bu ilmi bilgileri pratikliğe dönüştürüp hak ile bâtılı birbirinden ayırt etmenin selâmetine kavuşmak borcundadır. Çünkü ilim bir nurdur, ışıktır. Kaynağını Allahtan alıp Resûlünün dilinden gönlümüze bir mayi gibi akan billur bir pınardır.İnsanı esfele safilin derekesinden alıp eşrefi mahlukât derecesine çıkaran fazilettir.
Salt bilgi sahibi olmak için ya da sadece birilerine üstün gelmek maksadıyla sînelere bohça gibi basılan ilmin kişinin dünyasına faydası olsa da ahirette alnına "riyakâr" mührünün basılması muhtemeldir. Rahman yüce kitabında "Allah`tan kulları içinde ancak ilim sahibi olanlar korkar. Fatır, 28" buyururken ilmin insanı bir değişim ve dönüşüm sürecine soktuğundan ve Allah kendisinin nasıl tanınmasını istiyorsa o şekilde tanıyıp bildiklerinden bahseder. Sadece bilgi birikimi şeklinde, kişiyi ileriye taşımayan ruhunu arşa tırmandırmayan, Allah ile olan ünsiyetinde bir gelişme sağlamayan ve bunun şuuruna erişmeye yol açmayan ilim; amel ile arasında bulunan o hassas terazi dengesinin bozulmasına yol açar. Peygamberimiz aleyhisselam ve O`nun kutlu ashâbının hayatlarına baktığımızda ilim için sürekli dua ettiklerini (De ki: Ey Rabbim! İlmimi artır. Taha, 114 ) ve bunun neticesinde elde ettikleri ilmi amele dökme noktasında şuurlu bir şekilde hareket ettiklerini görüyoruz.
Demek ki doğru bilgiye sahip olmanın yanında onu şuurlu bir şekilde fiiliyata dökmek kişiyi şirkten arındıran, Allah`a gerçek manada yaklaştıran, eksiklikleri tasfiye edip onarmaya yarayan itici bir güç konumuna getirir. Cahiliye döneminde Ebu`l Hakem olarak bilinen (Hikmet babası ) Ebu Cehil`in Peygamberin mübarek lisanından "cehalet babası" olarak nitelendirilmesi ve kıyamete kadar onun bu isim ile anılacak olması insanı Allah`a götürmeyen şuursuz bilginin ancak ve ancak kişiye cehennem kütüğü olacağına ilişkin en bâriz örneklerdendir.
Allah Teala hazretlerinin kendisine hâlife olarak yarattığı insanın eşyalara ve hadiselere tesir edebilmesi için, insan olabilmek ve insan kalabilmek, bu isme yaraşır olabilmesi için Allah’ı bilmesi elzemdir. O’na giden yollar ve çalınacak olan kapılar da O’nun âlemlere rahmet olarak gönderdiği Aleyhisselamın kılavuzluğunda gidilecektir. O ilmin nuru ancak onun önderliğinde alınmalıdır. Allah ancak kendisinden hakkıyla korkanlara kendi nurunu nasip edip bunu bilinçli bir şekilde kullanma melekesini bahşeder. Imam Şafiî rahmetullah buyurdu ki:
"Belleyemiyorum" dedim dersleri hocama! “Bırak günahları” dedi “oğlum" hemen bana!" İlim bir nurdur" diye ekledi nasihatına Dedi: “Verilmez nuru Allah’ın asi olana!”