
Öznur Şahin
Bir anlık dalgınlığım yüzünden ineceğim durağı çoktan geçtiğimi fark etmemle otobüsten inmem bir oldu. Hiç tanımadığım ve bilmediğim bir sokaktayım. Etrafımdaki her şey öyle yabancı ki… Zaten yurt bellediğimiz bu dünya baştan sona yabancı değil mi bize?
Düşüncelerle yol alırken bir sokağa girdim. Etraf Arapça tabelalarla, eski dükkânlarla dolu. Yazılanların çoğunu anlayamamış olsam da gözlerim bu uzun sokaktaki eski apartmanların balkonlarında asılı, rengârenk kıyafetlere takıldı. Beton aralarında açan çiçekleri andırıyordu. Her apartmanın ilk katındaki pencereler demir parmaklıklarla çevriliydi ve bu demir parmaklıklardan bakan, etrafa gülücükler saçan çocuklar vardı. Hayretler içinde kaldım. O demir parmaklıklardaki engele rağmen gözlerindeki o samimi, huzur veren gülüşlerle bana tebessüm ediyorlardı. Nasıl oluyordu da daracık pencere köşelerinden bu kadar güzel gülebiliyorlardı?
Yüreğimde hissettiğim her bakış, kafamdaki soruları cevaplanamaz hâle getiriyordu. Evet, bu dünyada çok engel var ama bir o kadar da engellere rağmen pencere önünde açan çiçekler gibi hayata sımsıcak gülücükler saçan güzellikler de var. Onlar bulunduğu ortamın şartlarının farkında bile değiller. Etrafındakilere takılmadan kalplerinin güzelliklerini yansıtıyorlar.
Bizler yaşadığımız her imtihana, her engele, her acıya takılıp kalıyoruz. Hayata sadece o acının içinden bakıyoruz. Vazgeçiyoruz ve tuttuğumuz tüm ipleri bırakıyoruz. Çünkü bu dünyanın bir imtihan yurdu olduğunu unutuyoruz. Misakımızın yaşadığımız imtihanlarda gizli olduğunu unutuyoruz. Evet, her yolun bedelleri var ama insanı değerli kılan her şeye rağmen vazgeçmemek, yüreklerde güzellikleri hissettirebilmek; imtihanlara rağmen hayallerden, mücadeleden, gönüllere dokunmaktan asla vazgeçmemektir.
Asr-ı Saâdet Devri’ni hatırlayalım. Nice bedel ödendi, nice acı yaşandı ve biz yine de o döneme Asr-ı Saâdet diyoruz. Onca yaşanan zorluğa, imtihanlara rağmen mutluluk devri diye anıyoruz. Onların kocaman yüreklerindeki inançları, iman güçleri, teslimiyetleri, mücadeleleri, o kadar büyük ve güzeldi ki, hiçbir engele takılmadan yürüdüler ve koştular. Yaşadıkları dünya hayatlarını çiçeklendirdiler ve bizlere her daim örnek alınacak hayatlar, izler bıraktılar. Canlarıyla, mallarıyla, aileleriyle, evlatlarıyla bu yolda büyük bedeller ödediler. O halde, bizlere düşen Hz. Peygamber’in izinden gidip, “Kahrında hoş, lütfunda hoş” diyerek pencere önündeki çocuklar misali tebessüm etmektir.