Huzeyfe Kocabaş
Yorularak okunacak 500 küsur sayfa. Ne de olsa yamyamların dahi bulunduğu bir çölü 2 yaşınızdaki oğlunuzla birlikte “hürriyet”iniz uğruna geçmek zorundasınız.
Her şey kahramanımızın, çok sevdiği devletinin aleyhine giriştiği icraatlar nedeniyle Fizan’a, yani Libya’ya sürülmesiyle başlıyor. Kahramanımız bir hürriyet aşığı olan Sami Bey, daha sonra kendisi Çölgeçen soyadını alacaktır. Hükûmetin takibatından kurtulup özgür(!) Avrupa’ya geçebilmek için, dünyanın en kurak noktalarından birisi olarak bilinen Sahra-yı Kebir’i bir oğlunu geride bırakıp iki yaşındaki oğluyla geçmek zorundadır. Planlanan kaçış rotası o kadar tehlikelidir ki belli bir noktadan sonra kolluk kuvvetleri peşinize düşmeye gerek duymuyor, daha doğrusu cesaret edemiyor. Çünkü o noktadan sonra ölüm yabancılar için kaçınılmaz oluyor.
Sami Bey macerasını beş bölümde hikâye ediyor. Birinci bölümde yol hazırlıklarıyla geçen Fizan’daki son günlerini aktarıyor. İkinci bölümde bulunduğu şehri terk edişini ve Sahra-yı Kebir’e girmeden ona yetişmeye çalışan kolluk kuvvetlerinden kaçışını ele alıyor. Üçüncü bölümde susuzluk, yolu şaşırma, kum fırtınaları, yamyamlar ve haydutlar gibi pek çok tehlikenin mevcut olduğu Sahra-yı Kebir’i anlatıyor.
Dördüncü bölümde Sahra-yı Kebir sonrası yol üstünde ziyaret ettiği ve Batılılar tarafından esir alındıktan sonra Osmanlı’yı bekleyen yerel kabileleri ve onların liderleriyle olan sohbetlerini bir seyyah üslubuyla ele alıyor.
Beşinci bölümde ise sağ salim İngiltere’ye varabilmek gayesiyle İngiliz “dost”una yetişmeye çalışırken başından geçenleri anlatıyor. Kitap son olarak hem kendisinin hem de ülkenin “özgürlüğe” kavuşmasıyla sona eriyor.
Tekrara düşme pahasına da olsa yeniden ifade edelim: Yorularak okunacak 500 küsur sayfa. Pek çok editörlük hatasına rağmen anlatılanlar kurgu olmayınca Sami Bey’in hatırına okumaya devam etmek isteyeceksiniz.
Eserin daha güzel bir editörlükle yeniden kisve-i tab’a bürünmesini temenni ediyoruz.