Necibe Bayrak
Hepimiz yaşadığımız hayata anlam katmak için bir şeyler yaparız. Sosyal sorumluluk projelerine katılmak, kendimizi geliştirebileceğimiz çeşitli eğitim programlarına, kurslara katılmak gibi.
Genç olmak bu anlamda muazzam bir nimettir. Katılabileceğimiz, başvurabileceğimiz birbirinden güzel etkinlikler ve projeler olur. Bizdeki heyecan ve aşk, kurumların profesyonelliğiyle birleştiği zaman ortaya ufuk açıcı, heyecan verici, faydalı işler çıkar.
Yaz tatilleri bunun için büyük bir fırsattır. Bu yaz biz de arkadaşımla tatilimizi en güzel şekilde geçirmeye niyet ettik ve Siyer Vakfı’nın Çağın Esmaları Üniversite Kampı’na başvurduk. Kocaeli Aytepe Diriliş Kampı’nda gerçekleşen bu programda bizi bekleyen güzelliklerden ve Allah’ın bize bahşedeceği nimetlerden habersizdik.
Kamp alanına vardığımızda, oksijeni bol, kocaman yemyeşil bir vadi bulduk karşımızda. Bu doğal ve samimi ortamda geçirdiğimiz her dakika ruhumuza, bedenimize şifa oluyor adeta yenilendiğimizi hissediyorduk.
Biz ortamın büyüsüne kapılmış etrafı seyrederken kamp görevlileri sekizer kişilik gruplara ayrılmamızı söylediler, en yakınımızda bulunan altı kişiyle birleşip bir grup oluşturduk. İki arkadaşımız Uygur, dört arkadaşımız ise Erzurumluydu. Birlikte geçirdiğimiz dört gün içerisinde Erzurum’un kültürünü öğrenmiş kardeşlerimizin samimiyetinden çok etkilenmiştik. Doğu Türkistan’dan ülkemize gelen kardeşlerimiz ise orijinal karakterleri, sevimli Türkçeleri, tertemiz kalpleriyle hepimizin gönlünde taht kurdular. Birkaç gün içerisinde gerçekleştirdiğimiz etkinliklerde tüm kampa damgalarını vurdular.
Kampın son akşamı mescitte kocaman bir halka oluşturup muhabbet ettik. Kampta beş altı Uygur arkadaşımız daha vardı. Bize ülkelerinde yaşanan olayları aktardılar. Daha öncesinde Doğu Türkistan’da yaşanılan olayları dinlememe rağmen dehşete kapılmıştım. Bizim bildiklerimiz yaşanılan acının çok küçük bir kısmıymış meğer.... Çin’in Uygurlara yaptıkları zulmü dinlerken kalbimiz ızdırap ve kederle doldu. Kalbi olan için ne ağır ne zor bir imtihan... Çinlilerden saklanarak gizli gizli hafızlık yapan kardeşlerimizin hikayesini dinlerken etkilenmemek mümkün değildi.
Uygur kardeşlerimizin yaşadıklarını tüm açıklığıyla dinledikten sonra eskisi gibi hayatımıza devam etmek mümkün müydü? Anlık üzüntülerden öteye gitmeyen duygular bize ne katacaktı?
Üzülmekle Kalmasak, Bir Şey Yapsak?
Uygur Rukiye kardeşimiz Doğu Türkistan için üzülmekle kalmayıp orası için yapabileceğimiz bir şeyler olduğunu söyledi bize. Bir hadis-i şeriften ilham almış.
Bu hadis-i şerifte Resulullah’ın bize aktardığı etkileyici bir kıssa var. Mağarada mahsur kalan üç salih arkadaşın hikayesi. İsrailoğulları zamanında üç arkadaş bir yola çıkarlar ve geceyi geçirmek için bir mağaraya girerler. Derken dağdan bir taş yuvarlanır ve mağaranın kapısını kapatır. Üç arkadaş mağarada mahsur kalırlar. Bunun üzerine şöyle derler:
“–İyi amellerimizle duâ etmekten başka bizi buradan hiçbir şey kurtaramaz!”
Üçü de bundan önce sadece Allah rızası için yaptıkları amelleri Allah’a arz edip bu amelleri hürmetine Allah’tan yardım isterler. Taş, her bir duadan sonra hareket eder ve sonunda kapı açılır. Onlar da mağaradan çıkıp yollarına devam ederler.
Bu kıssayı okuyan Rukiye kardeşimiz şöyle düşünmüş:
Biz de ümmetin derdiyle dertlenen gençler olarak sadece Allah rızası için bazı ameller işleyelim. Her gün 100 estağfirullah çekmek, haftada birkaç gün teheccüde kalkmak, her gün yasin-i şerif okumak gibi seçeneklerden oluşan bir liste hazırlamış. Herkes kendine kolay gelen ameli seçip 40 gün boyunca ihlasla bu amele devam etsin. 40 günün sonunda da müsait olanlarla bir araya gelip ümmet ve Doğu Türkistan için dua halkası yapalım. Amellerimizden hasıl olan sevabı Müslüman kardeşlerimize bağışlayalım. Tıpkı o mağarada sıkışan üç arkadaş gibi amellerimizi Allah’a sunup rahmetine nail olmayı dileriz.
Rukiye’nin bu güzel düşüncesi gönüllerimize su serpti, içimizi umutla doldurdu. Bu vesileyle gündemimizde Doğu Türkistan’ı ve tüm kardeş coğrafyaları taze tutacağız ve onlar için somut bir adım atmış olacağız inşallah.
Kampın bize kattığı en büyük şey kurduğumuz dostluklardı. Bambaşka iki kültürden, coğrafyadan gelmiş iki insanın kalbi aynı amaç doğrultusunda Allah için sevgiyle atıyordu. Bu muazzam bir şey. Kardeşinin derdiyle dertlenmek, ona tebessüm etmek, sıcak ve samimi bir muhabbet kurmak, ona sımsıkı sarılmak, elindeki nimetleri paylaşmak... Bunlar çok kıymetli, eşsiz davranışlar.
Güzel insanları bir araya getiren ve birbirine yoldaş eden Allah’a sonsuz hamd-u senalar olsun.
Not: Rukiye’nin bu projesine katılmak isteyen kardeşler Genç Dergisi aracılığıyla benimle iletişime geçebilirler, seve seve halkamıza dahil ederiz.