İşleri eş zamanlı yapmanın insan üzerindeki etkileri neler? Odaklanma sorunu, hiperaktivite, dikkat bozukluğu ile dağınık beyin sendromu arasında nasıl bir ilişki var? Bu soruları sormadan edemiyoruz ve cevaplarını aramaya başlıyoruz.
Nedir?
Çağlar değiştikçe hastalıklar da değişiyor. İçinde yaşadığımız modern zaman ise geçmiş çağlarda görülmemiş etkilerde bulunuyor insanoğluna. Devrin kendine has rahatsızlıkları baş gösteriyor, hızlı bir şekilde yayıldığı için de bir vak’a haline geliyor ve literatürde yerini buluyor. Geride bıraktığımız yedi ay boyunca bu sayfalarda modern zaman sendromları başlığında çeşitli sendromları inceledik, farklı kişilerden konu ile alakalı yaşadıklarını, yorumlarını aldık ve ilgilisi ile paylaştık. Hatta, içinde bulunduğumuz çağın zaruri bir neticesi imiş gibi bu sendromların hepimize bir şekilde uğradığını farkettik. Dağınık Beyin Sendromu da bunlardan birisi. Dağınık Beyin Sendromu en sade ifadesiyle aynı anda birden fazla işle ilgilenmek suretiyle ortaya çıkan bir durum olarak tanımlanıyor. Hangimiz aynı anda birden fazla işle ilgilenmiyor ki? Öyle değil mi?
Yolda yürürken telefonla konuşmak, telefonla konuşurken yemek yapmak, yemek yaparken televizyon izlemek, televizyon izlerken sosyal medyada gezinmek, sosyal medyada gezinirken dostlarla sohbet etmek. Liste uzar gider… Yoğunluktan ve vakit darlığından şikayet etmeyenimiz yok gibidir. İlkokula giden bir çocuk da yoğunluktan ve zamanın hiçbir şeye yetmemesinden dert yanıyor; ununu elemiş eleğini asmış yetişkinler de. Bu yoğunluk içinde bir şeyleri yetiştirmek için aynı anda bir iki üç hatta daha fazla işle meşgul olmak ise kaçınılmaz oluyor.
Peki uzmanlar bu konuda ne söylüyor? İşleri paralel olarak yürütmeden hiçbir iş yetişmiyor desek de gerçekten az zamanda daha fazla iş yapmış oluyor muyuz? Beynimiz bu duruma nasıl bir tepki veriyor? İşleri eş zamanlı yapmanın insan üzerindeki etkileri neler? Odaklanma sorunu, hiperaktivite, dikkat bozukluğu ile dağınık beyin sendromu arasında nasıl bir ilişki var? Bu soruları sormadan edemiyoruz ve cevaplarını aramaya başlıyoruz.
Nelere Sebep Oluyor?
Texas Üniversitesi Beyin Sağlığı Merkezi kurucusu Cahpman birden fazla işle aynı anda meşgul olmanın yüzeysel düşünmeye, entelektüel kapasitenin azalmasına, gereksiz bilgiyi gerekliden ayırt edememeye, daha fazla hata yapmaya ve depresyona girmeye neden olduğunu söylüyor. Unutkanlık, iş veriminin ve kalitesinin düşmesi de ayrı bir sonucu. Çünkü insan beyninin bu donanıma sahip olmadığını araştırmalar ortaya koyuyor.
Beyin tek bir işe odaklanarak yapabileceğinin en iyisini yapmaya programlı iken aynı anda farklı kulvarlardan çeşitli işler yüklemek beyni yoruyor, verimi düşürüyor ve hata yapmasına sebep oluyor. Trafikte araç kullanırken telefonla konuşan kişilerin kaza yapması ya da yemek pişirirken televizyona dalan kişilerin yemeği yakması günlük hayatta en çok karşımıza çıkan örnekler. Yemeğin yanması telafi edilir de trafik kazalarının can kaybına neden olduğunu düşündüğümüzde telafisi mümkün olmayan kayıplar verilir. Az zamanda çok iş yapacağım diye hayati tehlikeler göze almak hiç akıl karı değil. Demek ki bir koltukta iki karpuz taşınmazmış ve atalarımız yine haklı çıkmış.
Teknoloji ile Başlıyor Hayatımız, Teknoloji ile Devam Ediyor
Teknoloji ile bu kadar iç içe olmadığımız zamanlarda da insanlar aynı anda birden fazla meşguliyete sahiplerdi belki fakat içinde bulunduğumuz dönemde hangi işle iştigal edersek edelim hepsine dahil olan tek bir şey var o da bildirimler. Mesajlar, mailler, sosyal medya bildirimleri, çeşitli etkileşimler derken üzerinde çalışılan iş defalarca bölünmüş oluyor. Kişi bir yandan mesajları kontrol ederken diğer yandan işini yaptığını düşünürken esasında beyin aynı anda iki işi birden yapmıyor. Kişi işlerinin aynı anda gerçekletiğini zannediyor oysa beyin bir işe odaklandığında diğerini milisaniyelerle ileri itiyor. Bu birim çok küçük olduğu için ilk etapta fark edilmiyor. Dolayısı ile normal vaktinde bitmesi gereken bir iş aslında çok daha uzun bir sürede bitmiş oluyor. Daha kötüsü beyin potansiyelinin çok daha altında bir ürün ortaya çıkarmış oluyor.
Basit bir örnek, bir kağıda aynı anda alt alta iki çizgi çizdiğinizi düşünün. Önce üsttekini sonra alttakini çizdiğinizde geçen süre ile bir yukarıda bir aşağıda nokta nokta çizdiğinizde geçen süre aynı olur mu? Sonuçta yine iki çizgi çizilmiş olur lakin ciddi bir dikkat dağınıklığı ve buna bağlı olarak büyük bir zaman ve enerji kaybı ortaya çıkar.
Çoklu Görev-Tekli Görev-Sıralı Görev
Bilgisayar terminolojisinden iş hayatı terminolojisine geçen kavramlar. Birim zamanda çoklu görev yapma, tekli görev yapma ve bir iş bittikten sonra diğer işi yapma.
Yazının bu kısmına kadar multi tasking hakkında genel bilgiler verdik ve beynimizin buna müsait yapıda olmadığını aktardık. Single Tasking ise belli bir zaman diliminde tek bir işe odaklanmak anlamına geliyor. İş veriminin, ürün kalitesinin artması dikkatimizin dağılmaması için tavsiye edilen çalışma yöntemi single tasking. Son zamanlarda tek bir işe odaklanmak üzerine çokça yazılar yazılıyor, paylaşımlar yapılıyor. Günümüz insanı hız odaklı bir hayat sürdüğü için işlerini sadeleştirmeyi unutuyor ve bu özellikle kazanılması gereken bir beceri olarak karşısında duruyor. Öyle ki tek bir işe odaklanmayı nasıl başarabiliriz sorusunun cevabını vermek üzere Devora Zack “Tek Bir İşe Yoğunlaşma” isimli kitap yazıyor ve toplum olarak dağınık beyin sendromundan mustarip olduğumuzu ifade ediyor. Bir de serial tasking var ki tanımı dahi bir müslüman olarak insana direkt İnşirah Suresini hatırlatıyor. Serial tasking; bir iş bittikten sonra diğer işe geçmek. Dinimiz de bize bir işle yorulunca başka bir işle dinlenmemizi buyurmuyor muydu? Beynin fıtratına en uygun iş tutuş biçimi yüzyıllar önce ilahi kelam olarak gelmiş. Hakk’ın insana verdiği kıymetin bir yansıması daha.
Zaman Yönetimi Yetmiyor, Dikkat Yönetimi Şart
Modern insan bilgiyi öğrenme ihtiyacı hissetmiyor çünkü ihtiyacı olan bilgilere dijital cihazlar aracılığı ile dilediği zamanda dilediği mekanda ve kolaylıkla ulaşıyor. Geçmişte belki on yılda tüketilen bilgiye günümüzde on dakika içerisinde maruz kalıyoruz. Sonuçta dikkati dağıtmaya sebep olan etkenler geçmişe nazaran çok daha fazla. Kadim dönemlerde zamanı yönetmek hedefe ulaşmak için yeterli olabiliyorken günümüzde zaman yönetimi tek başına yeterli olmuyor. Hazırlıklarınızı tamamlayarak tam vaktinde girdiğiniz bir toplantıda telefonunuza gelen bir bildirim bir anda sizi o ortamdan uzaklaştırarak dünyanın öbür ucuna götürebiliyor. Dikkatin dağılması ile o an orada fiilen bulunsanız dahi zihnen başka yerde olduğunuz için verim düşüyor, amaçlanan şeye arzu edilen kalitede ulaşılamıyor. Bu basit örnekte de görüldüğü gibi zaman yönetimi yanında ciddi bir dikkat yönetimi de gerekiyor.
Mindfulness son zamanlarda çok kullanılan, hakkında yazılar yazılan hatta atölye çalışmaları yapılan bir kavram. Bilinçli farkındalık ya da dikkat yönetimi gibi anlamlar veriliyor. Temelde Budist felsefeye dayansa da zaman içinde genel bir kabul görmüş, bilimsel verilerle de desteklenerek hem klinik alanda hem günlük hayatta kullanılan bir uygulama haline gelmiş. Çeşitli gruplar üzerinde uygulanan mindfulness temelli programlardan elde edilen neticeler büyük umutlar vaad ediyor.
Dikkat yönetmek kasları yönetmeye benzetiliyor. Nasıl ki kas gelişimi ya da şekillendirmesi için belirli egzersizleri düzenli aralıklarla yapmak gerekirse dikkati yönetmenin refleks haline gelmesi için de belli bir disiplin dahilinde çalışmalar yapmak gerekiyor. İnternet kullanırken tarayıcıları okuma moduna almak, filtreler kullanmak, karartıcı eklentilerden faydalanmak gibi basit ama etkili yöntemlerle dikkatinizi ehilleştirmeye başlayabilirsiniz.
Oxford, Exeter, Bangor, Stanford, UCLA, Nottingham, Utah, New Castle ve IOWA gibi üniversitelerde Mindfulness (bilinçli farkındalık) Merkezleri kurulmuş bu merkezlere bağlı eğitim, araştırma hizmetleri ve yüksek lisans bölümleri bulunuyor. Türkiye’de ise Mindfulness Institute bünyesinde bilinçli farkındalık temelli çok çeşitli programlar yapılıyor. Yeri gelmişken hemen her alanda olduğu gibi bu alanda da kapitalizmin nimetlerinden(!) faydalanmak isteyenler farkındalığın da pazarlamasını yaparak rant elde etmeye çalışabiliyor; bu durumun da ayrıca farkında olmak gerekiyor.
Odaklama Kavramına Farklı Bir Bakış: Nesilleri Odaklamak
Dağınık Beyin Sendromu hemen hepimize uğramadan geçmiyor. Şu sıra aklım başımda değil, zihnim çok dağınık, kafa mı kaldı bende gibi dillere pelesenk olmuş kalıpları hem çok duyuyor hem çok kullanıyoruz. Hayatı kısık ateşte yaşamak ya da hayatı sağ şeritte yaşamak diye benzetmeler yapılıyor. Çok güzel ifade edilmiş. Kahvenin közde, yemeğin çömlekte olanı neden makbulse hayatın ağır çekimde olanı da o sebepten makbul. Mehmet Dinç’in “Beklemek Nimettir” başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ederim. Gerçekten değerli olana odaklanmak zor olsa da uzun vadede kazanımları içsel dinginlik ve gönül huzuru olacaktır. Yeri gelmişken Taha Kılınç’ın odaklanma kavramını farklı bir açıdan anlamlandıran bir yazısı var; Nesilleri Odaklamak. Arapça eğitimi için gittiği Şam’da yaşadığı bir hadiseden bahsediyor. Oradaki bir hocanın nesilleri kendi tarihine, kültürüne odaklamanın gerekliliğinden ve öneminden dem vuruyor. Nesillerin dikkati o kadar dağınık o kadar yönetilmeye muhtaç ki, suni gündemlerle meşgul olmaktan asıl odak noktası olan İslam’ı, insanı, ahlakı, medeniyeti, kelimeleri ve daha pek çok güzelliği hatırlamıyor bile. Hassasiyetlerin bir sonraki nesillere aktarılması hayati öneme sahip. Beyinlerin, gönüllerin, hayatların darmadağın olmaması için odaklanma kavramını şahsi başarılar ya da kişisel gelişimin ötesine taşıyan bu mesajı aldık, kabul ettik.
YAVAŞLA!
Psikiyatr Kemal Sayar’ın kitapları, konuşmaları insanın zihnini ikna gönlüne hitap eden türden. Kültür, medeniyet, köklerimiz, geleneğimiz, tabiatımız, fıtratımız, ahlak, modern hayatın etkileri ve bu etkilere kalbin direnişi gibi konuları merkeze alan bir isim Kemal Sayar. Dağınık Beyin Sendromu’nun sebepleri ve çıkış yollarını doğrudan bu başlıkta olmasa da pek çok yazı ve konuşmasında ifade ediyor esasında. “Yavaşla!” Kitabı da bunlardan birisi. Zihnin dağılmasının en önemli sebepleri arasında hız ve bir şeylere sürekli yetişme hırsı yer alıyor; Kemal Sayar dağılmamak, sindirmek, lezzet almak ve hazmederek yaşamak için bu kitapta çeşitli denemelerle yavaşlamayı öneriyor. Konuk olduğu bir televizyon programında konu hakkındaki söyleşisinden bazı notları aktarmak yerinde olacaktır.
Hızlı insan oturup sohbet etmeyi vakit kaybı olarak görüyor. Batı dünyası samimiyetin ölümünden bahsediyor. Paraya tahvil edilemeyen değerleri hayatımızdan sürüyoruz. Mesela arkadaşlık, yarenlik gibi. Eğer iki insan oturup bir iş bağlamıyorsa, maddi bir geri dönüşü olmuyorsa o dostluğun anlamı kalmıyor vakit kaybı olarak görülüyor. Hatta anne-babalar çocukları kariyerlerinin önünde bir engel olarak görüyor. İşte yavaşla çağrısı insanı kendi medeniyetine köklerine davet eden bir çağrı. Yavaşlarsak eğer içimizdeki hazineleri bulabiliriz. Yavaşlayan insanlar kemal yolunda yol kat ederler. Hızlı yaşayanların elinde avucunda bir şey kalmamış olur.
Araba kullanmaya nazaran yürümenin erdemlerinden bahsediliyor. Yürüyen insan durabilir, düşünebilir, selam verebilir, sohbet edebilir, kâinatı temaşa edebilir, kendisini zenginleştirebilir. Arabada giden insan duygu değiş tokuşu yapamaz. Araba özgürleştirir diye bir genel kabul var ancak araba insanları fikren de köleleştiren bir şey. Mesafe ne kadar yakın olursa olsun hemen arabadan medet umuyorsunuz. Yürüyen insan vücudunu ve vücudun sahibini hatırlar. Yürümek araba sürmeye göre daha metafizik bir eylemdir. Tıkınmak yerine yemek yemek gibi.
Yavaş kültürüne sahip çıkmamız gerekiyor. Yavaş kültürü tüm dünyada bir alternatif olarak görülüyor. Yavaş şehir, yavaş besin hareketleri var artık. Yavaş yavaş yiyelim, yavaş yaşayalım…
Ne Dediler?
Dağınık Gibi Görünse de Kendi İçinde Düzeni Var
Zeynep Betül Akyıldız / Şehir Üniversitesi-Psikoloji-Müzisyen
Belli bir rutinde seyreden bir hayatım yok. Bir konserde solistlik yaparken iki saat sonra başka bir etkinlikte masal anlatıcılığı yapıyor olabiliyorum. Sabah psikoloji okuması yaparken akşam koro çalıştırıyorum. Hiçbir zaman tam zamanlı bir işte çalışabileceğimi düşünmedim. Bunun bir sonucu olarak bazen önümüzdeki yılın planlamasını yaparken üç gün sonra ne yapacağım belli olmayabiliyor. Fakat dağınık gözükse bile, her bir süreç olageldiğim insanı yoğuruyor gibi hissediyorum.
Peki işlerin pratikte dağınık olması, zihnimde de dağınıklık yaratıyor mu? Bu soruya cevabım hayır. Zaman konusunda kimi zaman problem yaşıyor olsam da her süreç birbirini besliyor gibi geliyor. Hepsi bir yerde birbirine bağlanıyor. Ve anlam buluyor. Bir gün yağmur yağarken ertesi gün rüzgar esiyor, sonra güneş açıyor ve bizden her gün aynı şeyi yapmamız mı bekleniyor? Kastettiğim devamlı olarak bir şeyden başka bir şeye “konmak” değil ama farklı şeyleri korkmadan deneyimleyebilmek. Hayatımın belli bir akışta yahut rolde devam etmesi beni açıkçası korkutur. Bazen kimliklerimize çok çabuk sarılıyoruz çünkü. Olduğumuz yerden bakmaya çok alışıyoruz. Bir gün yolcu, ertesi gün hancı olmayı deneyimleyebilmeli insan. Mevsimler gibi dönüşebilmeyi. Sonra tekrar dönebilmeyi... Ve sonra tekrar...
Anlık Bildirimler Asıl İşimi Unutturuyor
Semanur Çankır / Medipol Üniversitesi Elektronörofizyoliji
Günlük hayatımda zihnimin dağıldığı pek olmuyor, sebebi artık nelerin dağıtabileceğini deneyimlerle anlamış olmam, dağılma oluyor ise yorgun ve stersli bir gün geçiriyor olmamdandır. Günlük hayatımda işlerimi genellikle belli bir düzenle yapmayı ve bunu ritüel haline getirerek zihnimin artık buna alışkanlık haline getirmesini sağlıyorum. Beynimiz aynı anda birçok işi eşit verimlilikle odaklanıp yapabilmesi mümkün değil. Günümüz teknolojisi ve sosyal şartları insanları birkaç işi aynı anda yapmaya itiyor. Televizyon izleyip aynı anda telefonla sosyal medyada gezerek, yanında ki aile bireyleriyle konuşmaya çalışmak tamamen beynin odağını şaşırtıyor. Bu durum aileyle veya birebir insan ilişkilerini olumsuz yönde etkiliyor. Benim alışamadığım şeylerden biri belli şeylerde aynı anda birçok işi birden yapmak, bazı insanlar ders çalışırken müzik dinleyebiliyor, ben bunu kesinlikle yapamam zihnim hemen müziğe yönelir. Önceleri sesli ortamlarda kitap okuyamıyordum buna kendimi zorla da alıştırabildim ama sessiz bir ortamdaki gibi verimli olmuyor bazı cümleleri tekrar okumam gerekiyor. Karşımda biri varken önemli bir işim yoksa telefonu elime almam çünkü aldığım zaman karşımdakine odaklanıp dinleyemeyeceğimi biliyorum, ikisinden birine odaklanmam lazım. Günümüzde zihnimiz bir bildirimle bile tamamen dağılabiliyor, ne yapıyorsak yapalım o bildirime bakmak artık bir zorunluluk gibi geliyor, bildirim bir de sosyal medyadaysa orada oyalanmalar asıl yaptığım işi unutturmaya başlıyor, odağımı geri toplayabilmem için biraz zaman gerekiyor, haliyle bu durum ne kadar sık ise zihnim de o kadar yoruluyor.
Rutin İşlerimi Listeleyerek Yapıyorum
Beyza Karaöz Suda-Eczacı
Üç sene önce üniversiteden mezun olmuş biri olarak fakültedeki hayatımla şu anki hayatımı zaman zaman kıyasladığım oluyor. Laboratuvarlar, dernek faaliyetleri, sınavlar derken acaba o zaman mı zihnim daha dağınıktı şimdi mi diye bazen üzülerek karar veremiyorum. Üzülerek diyorum çünkü kendimce öğrencilik hayatımdaki koşturmacayı azaltıp zamanı daha verimli kullanmayı hedeflemiştim. Bir evladımız olunca bazen hedeflerimizin de bizi yeniden koşturmaya başlatabildiğini yaşıyorum son zamanlarda.
Eskisi kadar olmasa da bu koşturmaca zihnimde dağınıklığa sebep olabiliyor. Öğrencilikten kalma bir rutin olarak işlerimi listeleme ile düzene koymaya çalışıyorum hem zihnimde hem işleyişte. Şu an annelik izninde bir hanım olarak ev işleri için dahi liste hazırlıyorum, bu zihnen beni rahatlatıyor, sanki kafamdaki dağınıklığı daha kolay toparlıyorum. Aynı anda birden fazla iş yapma durumumun verimliliği düşürdüğünü de öğrenci iken deneyimlemiştim. Fakat bazen yine de tek işle olamayacak deyip mutfakta ocağın üç gözünü de aynı anda çalıştırmak durumunda kaldığım gibi başka işleri de aynı anda yapmam gerekebiliyor.
Sonuç olarak listelerimle birlikte hayatımda mühürlü kalsın dilediğim ayet; “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.” (İnşirah, 7-8) ile de bu koşturmacaya motive oluyorum.