Kardeşim bir delikanlının hayatı bunlardan ibaret olabilir mi? Bir delikanlı düşün ki bilgisayarı bozulunca evinde bütün yapabildiği sadece yiyip içip yatmak. Sen buna hayat mı diyorsun şimdi?
Cafe’den içeri giren Murat âdeta koşarcasına vardı Cemal Abisinin yanına:
- Abi imdat Allah aşkına. Kaç gündür ölü müyüm diri mi belli değil!
- Hayırdır Murat ne bu hâl. Anlat hele ne oldu?
- Daha ne olsun! Bilgisayar göçtü. Sana getirecektim ama fırsat bulamadım üç gündür.
- Eee! Bu mu şimdi bütün mesele!
- Üç-dört gündür yaptığım tek iş yiyip içip yatmak. Az kaldı bunalıma girecektim. Bilgisayar göçünce, enkaz altında kalmış depremzedeye döndüm. Kurtar beni abi!
- Kutuyla mı getirdin kasayı? İyi olmuş, iki üç saate hazırlarız Murat’çığım. Oldu mu?
- Biz arkadaşlarla sinemaya gidiyoruz, dönüşte alırım. Benim favori oyunları da yükleyiver abi! Yap bi güzellik be n’olur!
- Tamam tamam, sana öyle bir güzellik yapacağım ki bayılacaksın Murat’ım! M
urat gidince Cemal de cafenin teknik elemanına bir iki talimat verdi. Bilgisayarın teknik servisteki işi uzun sürmedi. İşi bitince, Cemal Bey’e getirip teslim ettiler. Üç saat sonra da Murat geri geldi ve kasasını aldı; ama ne teşekkürler ne iltifatlar:
- Abi vallahi âlemin kralısın var ya! Bill Gates kim oluyor senin yanında. Allah senden razı olsun abi! Cennette bunun yüz misli büyük bir Cafe’n olur inşallah abi!
- Hadi ordan zirzop! Cennete de cafe mi işleteceğim. Töbe töbee! Yürü bakalım, ikile..
Cafe sahibi iki kardeş, Murat’ın arkasından gülerek seyrettiler. Kardeşi Cemil dedi ki:
- Yapmasaydın keşke Cemal abi! Çocuktaki hevese baksana!
- Yok yok! Bu iş böyle gitmez. Bazı şeyleri şimdi anlamayacaksa ne zaman olacak bu!
- Madem öyle diyorsun sen daha iyisini bilirsin. Bu soğuk bir duş olacak onun için!
Bir gün sonra günlerden Cumartesiydi ve cafenin ilk müşterisi Murat oldu:
- Abi ne yaptın sen! Şaka desem böyle şaka olmaz ki! Bir haftanın stresini atacaktım ne güzel. Sevgili bilgisayarımla vuslata erecektim. Geceye dair bütün hayallerimi mahvettin. Senin yaptığını Türk filmlerinde Nuri Alço bile yapmaz abi!
- Çüüş! Murat terbiyesizlik yapma, bak kalbini kırarım sonra!
- İyi de abi, yapıver diye kasayı bıraktık sana. Eve gidince çalıştırayım dedim, tık yok. Kablolara bakıyorum, evin sigortalarını kontrol ediyorum, her şey tamam. Kasadan şüphelenmiyorum ki, güveniyoruz sana! Sonra açtım baktım ki; ana! O da ne? Hard disk yok, ana kart tok, güç kaynağı desen o da yok… Kasa tam takır boş.
Cemil’e bakıp gülümseyen Cemal konuşması için işaret etti. Cemil dedi ki:
- Peki Muratçığım boş olan bir iki şey daha var, onu da fark ettin mi?
- Ne gibi?
- Boş olan sadece kasan değil? Kafan da boş, hayatında boş ve bu inan ki daha kötü.
Murat’ın afalladığını gören iki kardeş birbirine tebessüm ederek baktılar. Cemil:
- Abi ben üç neskafe getireyim, diyerek kalktı yerinden. Cemal ise yer gösterip:
- Otur bakalım şöyle. Bana biraz kızgınsın; ama adam gibi dinlersen, diyeceklerime sen de hak vereceksin. Bir şaka yaptık farz et. Bir günün boş geçti; fakat bir ömrün boş geçmesinden iyidir. Benim seni sevmediğimi düşünmüyorsun değil mi?
- Tabi abi! Bilirim seversin beni! Bazen kızarsın ama yine de bilirim sevdiğini…
- Peki söyler misin bana, bir gencin hayatı bilgisayar oyunundan ibaret olabilir mi?
- Olamaz mı? Sadece sordum… Hem benim hayatım sadece bilgisayar oyununda ibaret değil ki!
- Tabi tabii! Bilirim… Sinemaya gidersin, o cafe senindir bu cafe senin! Karting pistinin de en hızlısı sensindir…
- Estağfirullah… Teveccühün abi!
- Başlarım tevazuna şimdi senin. Kardeşim bir delikanlının hayatı bunlardan ibaret olabilir mi? Bir delikanlı düşün ki bilgisayarı bozulunca evinde bütün yapabildiği sadece yiyip içip yatmak. Sen buna hayat mı diyorsun şimdi? Bilgisayarımın kasasını boşaltmışsınız, diye kızıyordun. “Hayat oyundan ibaret olamaz mı?” diyorsun. Ha boş kasa, ha boş kafa…
Cemil neskafeleri getirmişti. Murat ve ağabeyinin önüne fincanları koydu ve dedi ki:
- Baban büyük bir iş adamı değil mi? İnşaatlarınızın sayısını sen bile bilmezsin..
- Ohooo! Babamın bile unuttuğu yerler vardır.
- Yaa bak işte! Babanın şimdiki bütün bu işleri, seneler öncesinin yatırımları üzerine kurulu güzel kardeşim. Baban şunu dese ne olur: Kasam boş oluversin ne çıkar!
- Bütün işler yan yatar, çamura batar…
- Kafa daha önemli bak! Çünkü bir iş adamının esas sermayesi kasası değil kafasıdır. Kafası kasasından daha dolu bir insan, iflas edip bütün şirketlerini kaybetse dahi “adam gibi” yaşamaya devam eder. Çünkü kafasına kasasından çok yatırım yapmıştır.
- Haklısın abi aslında. Kafası iyi çalışan bir insan kaybettiklerini, hatta fazlasını bile tekrar kazanabilir değil mi?
- “Aynen!” diyerek araya girdi Cemal abisi: “Bunun tersi de olabilir. Kafası çalışmayan adama dünyanın en büyük şirketini teslim et, Titanik gibi batırsın.
- Kabul! Peki abi kafamı neyle dolduracağım? Nasıl dolduracağım?
- Önce zamanında dolduracaksın. Meselâ ülkemizde revaçta olan yatırım inşaat, değil mi? Millet kapış kapış arsa alıyor. Baban büyük bir inşaatçı olmak istiyorsa ne yapacak?
- Kıymetli arsalar alacak.
- Zamanında almazsa hava alır. Sen de kafana yapacağın yatırımı gençken yapmazsan, yaşlanınca kafan “sit alanı” ilan edilir, çivi bile çakamaz, hiçbir değişiklik yapamazsın. Kafanı neyle dolduracağımızı da sana Cemil Abin söylesin:
- “Aynen bilgisayar gibi!” diye söze girdi Cemil: “Önce bilgisayarına ne yüklersin?”
- Windows yüklerim. Tabi hard diski varsa, dedi ve başladı gülmeye…
- Yani önce sistem programı yükleriz değil mi? Bilgisayarımız tamamen onun üzerinden çalışır ve yükleyeceğin diğer programların Windows ile uyumlu olması gerekir. Oyun, müzik, film bundan sonra gelir. Biz istersen Windows için, “hayat anlayışı” diyebiliriz.
- Hayat anlayışı mı?
- He ya! Mesela sen de böyle bir şey var mı? Hayata bakışını, nasıl yaşayacağını, hayatın boyunca neyi, neden yapacağını belirler. Bu Windows olur, pencere adı üzerinde, oradan bakar, oradan görürsün. Hard disk demiştin ya biraz önce, o da senin “ufkun” olsun. Kapasitesi ne kadarsa o kadar imkân sağlar sana. Sahi seninki kaç GB?
- Şimdilik benim işimi görüyor; ama bu konuşmadan sonra upgrade edeceğiz gibi!
- Ohoo! Senin kafada yapılacak bir düzine iş var. Biz programlardan devam edelim. Sistemi kurduktan sonra ne yapacaksan onun alt yapısını kurmalısın. Mesela bilgisayarı muhasebede kullanacaksan Eta, logo vs. yüklersin. Mizanpajda kullanacaksan Freehand, İndesign vs. yüklersin. Web sitesi yapacaksan Dreamveawer, Frontpage vs. gerekir.
Murat’ın biraz durgunlaştığını fark eden Cemal ağabeyi araya girdi:
- Tabii ki hayat sadece işten ibaret değil. Zaman zaman dinlenmen ve hoş vakit geçirmek için de bazı oyun ve müzik yükleyebilirsin.
- Değil mi ya! Biraz da oyun eğlence lazım!
- Aynen öyle! Gerektiği kadarıyla ama. Oyun veya müzik yüklemenin tadı kaçarsa cafe bilgisayarından farkın kalmaz o zaman. Bak bakalım burada bilgisayarla programlama yapan veya çizim yapan kimse görebiliyor musun? Oyun-eğlenceden, muhabbetten ibaret olursa hayatın, insanlar da seninle sadece oyun oynarlar, ciddi hiçbir şeye yaramazsın.
- “Bak ne diyeceğim abi sana!” diye araya girdi Murat: Aklıma bir şey geldi şimdi. Dua et de bu gençlerin kafası böyle boş kalsın…
- Allah muhafaza! Niye ki?
- Bu kafa, diyerek kafasını işaret etti, senin dediğin şeylerle dolarsa, bu cafe boşalır.
“Eyvallah” diye bir temennâ ile Murat’ı selamladı Cemal abisi. “Cemil bu delikanlı soğuk bir şeyleri hak etti, kolaları kap gel.” dedi. Cemil giderken:
- Abi bu çocuğun kafası biraz dolmaya başladı sanki, dedi.
- Bence de; ama biraz daha dolunca bu cafeyi adam kafalamak için açtığımızı görecek.
- Vay bee! Cafe’de adam kafalamak! İdeale bak, diye dalga geçti Murat. Peki abi benim hayatıma da boş demiştiniz. Onu nasıl dolduracağım?
Kolaları getiren Cemil abisi: “Sen önce kafanı doldur, gerisi kolay. Boş kafayla dolu hayat yaşanmaz Murat.” dedi. Cemal kolasından bir yudum alarak gömleğinin üstten iki düğmesini açtı. Çekmeceden çıkarttığı kahverengi güneş gözlüğünü takıp Murat’a sırıtarak bakmaya başladı. Murat da gülümsüyordu, o da kolasından bir yudum içip:
- Abi, dedi, sen bana kızacaksın; ama vallahi Nuri Alço’ya benzedin şimdi…
Cemal abisi kızmamıştı, yine aynı sırıtık gülümseme ile kolayı işaret ederek:
- Amca baba yarısıdır evlâdım, sen kolanı içmeye bak, deyip bir kahkaha patlattı…