Açık ya da kapalı bütün kabirler aynı şeyi söylemiyorlar mı: "Sıradaki Gelsin!.."
Aybaşında Abdullah Sert abi umreden döndü. Süleyman`la ben de hoşgeldine gittik hemen. Umre anılarını anlatırken bir abinin vefatından söz açtı. Defin için Cennet-ül Baki`ye götürmüşler. Her sene çok sayıda umreci kutsal topraklarda vefat ettiği için Cennet`ül Baki vb. yerlerde her an 10-15 mezar açık bekletilirmiş. Abdullah Sert abi gülümseyerek verdi yine vereceği dersi: "0 mezarları öyle açık görünce aklıma şu latife geldi, yanımdaki arkadaşa da söyledim: "Sıradaki gelsin." der gibiler sanki...." Yerinde yapılmış, güzel bir latife. Hani "latife latif gerek" derler ya. Gerçekten de ince düşününce açık ya da kapalı bütün kabirler aynı şeyi söylemiyorlar mı: "Sıradaki gelsin!..." Açık ya da kapalı bütün kabirler aynı şeyi söylemiyorlar mı: "Sıradaki Gelsin!..."
Nisa 75 "insanlığın" Anayasasıdır!
Şöyle diyor ayet: "Size ne oluyor da; Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zâlim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?"
Müslim ya da gayrimüslim ayırmıyor: "Ezilmiş, zulme uğramış, yardıma muhtaç kim varsa yardımına koşun diyor. Bu da Allah yoludur diyor." Bu ayeti yeterince anlasak, anlatabilsek ve uygulasak; yeryüzünde ne kadar mazlum halk varsa hepsi müslüman olur kannatindeyim. Hani Genç`in 22. sayısında İHH Genel Sekreteri Murat Yılmaz`la yapılmış bir röportaj vardı (Temmuz 2008, syf: 34). Hani orada; Afrika`da yardım için gittikleri bütün bir köyün topluca müslüman oluşu anlatılıyordu. Işte bu yüzden! Onlar bilerek ya da bilmeyerek Nisa 75`i uyguladılar sadece.
Haa... Eğer ki "Yok! 0 ayet sadece müslümanları içeriyor." diyen varsa "O senin kendi taassubundur." der, geçerim. Beni bağlamaz. Allah sadece müslümanlara mı rızık veriyor?
Elhamdülillahirabbilmüslimiiin?!:
Öyle düşünenlere İtanbul`un fethinden çok kısa bir süre sonrgvaki olmuş; pek bilinmeyen bir hikayecik aktarayım: Bilindiği gibi Fatih Sultan Mehmed, İstanbul`u kuşatmadan önce her alanda pek çok hazırlık yaptı. Bunlardan biri de fetihten önce Bizans`ın içine tüccarlar, casuslar ve dervişler sokmasıydı. içeriden fethe yardımcı olsunlar diye.
İşte bu içeriden fetih için İstanbul`a yerleşen şeyh efendilerden biri Bizanslıları Müslüman etmekle meşgulmüş. Muvaffakiyet de kazanmamış değil. Bayağı derviş yapmış kendine :) Malum: Fetih günü Sultan Mehmed İstanbul`a girerken, Bizanslılar yol boyunca dizilmiş, Fatih`e sevgi gösterinde bulunmuşlar. Karşılamaya gidenlerden biri de bu zatın Rum kökenli dervişlerinden biriymiş. Neyse... 0 yoğunluk ve karmaşa sırasında atın üstünde şehre giren Fatih`in ayağı bu adama değmiş istemeyerek. Sertçe değmiş olmalı ki adamcağız Fatih`in kendisine tekme attığı izlenimine kapılmış ve bu işe çok bozulmuş. Hemen şeyhinin yanına gitmiş: "Ne biçim müslümanlık bu! ikilik var sizde!" demiş. Olayı şeyhine aktarmış. Şeyh tabii ki o ruh hali içindeki müridinin normal yollardan teselli kabul etmeyeceğini bildiği için hemen Fatih`in şeyhi Akşemseddin`in yanına gitmiş. Olayı aktarmış. Akşemseddin hazretleri sormuş: "Nasıl düzeltelim bu işi şimdi?" Diğer şeyh kısa konuşmuş: "Elhamdülillahirabbilalemiyn." Akşemseddin anlamış...
Hikayenin ikinci sahnesiyse şöyle gerçekleşmiş: Bir namaz vakti; önde imam olarak Akşemseddin hazretleri, arkada Fatih Sultan Mehmed, devrin ve fethin ileri gelenleri, Bizanslı Müslümanlar ve tabii ki Rum derviş ve şeyhi... Ve yer darlığı yüzünden isimlerini burada sayamayacağım ama söz konusu namaza emeği geçmiş pek çok kişi daha. Ki hikayeye olan katkılarından dolayı da kendilerine teşekkürü bir borç bilirim :) Neyse. Akşemseddin ilk rekatta Fatiha`yı okumaya başlamış:
"Elhamdülillahirabbil müslümiin..." Arkası hafız dolu. Düzelme gelmiş hemen:
"Elhamdülillahirabbil alemiyn...". Düzeltme geldi ya Akşemseddin hazretleri yeniden başlamış okumaya: "Elhamdülillahirabbil müslümiin..." Yine yanlış. Arkadan tekrar düzeltme kıraatı: "Elhamdülillahirabbil alemiin...". Ama belki biraz daha sabırsız ve sert bir tonda. Akşemseddin hazretleri ikinci düzelme üzerine yeniden başlamış okumaya: "Elhamdülillahirabbil müslimiyn...". Ki bilindiği üzere dini hikayelerde bu tip tekrarlar en az ve genellikle ve hatta çoğunlukla 3 kez yapılır. Bu hikayede de öyle olduktan kelli cemaat ve Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri: "Kendileri koskoca bir şeyh efendidir. Herhalde vardır bir bildikleri." deyip, düzeltmeyi bırakıp, uymuşlar hazır olan imama. Namaz bittikten sonra Fatih Sultan, olanca edebi ve usturubuyla işin hikmetini sormuş hocasına. Akşemseddin Hazretleri kaşlarını çatıp cevap vermiş. "Bize bunu -Elhamdülillahirabbil müslimiiin`i- siz öğrettiniz!" demiş. Fatih şaşkınlıkla işin "Nasıl yani?"sini sorunca, dervişin başına gelenleri anlatmış. Fatih orada haazır bulunan dervişe ve hocasına, farkında olarak veya kasıtlı bir şekilde böyle bir hareket yapmadığını ama isterse o dervişin de kendisine tekme atabileceğini söyleyince, dervişin kalbi yumuşamış ve davasından vazgeçmiş.
Hikaye bu. Ama mesajı Fatih Sultan Mehmed Hazretlerinin adaleti filan değil. Kur`an-ı Kerim`in ilk ayetinin "Elhamdülillahirabbil Müslimiiin" değil "Elhamdülillahirabbil Alemiiin" olduğu. Bunun ne manaya geldiği ise sanırım yeterince açık.