Bir zamanlar ülkenin birinde Polya adında çok genç ve çok güzel bir prenses varmış. Kral babası yatalak hasta olduğu için, bu prensesi kraliçeliğe hazırlamak istemiş. Ülkedeki bilgeler çeşitli dersler vererek prensesi hızlı bir eğitimden geçirmişler. Bir süre sonra kralın baş danışmanı onu sınavdan geçirip kraliçe olabileceğine karar verir. Prenses bu sınavdan sonra baş danışman tarafından, içerisinde on beş tane birbirinden farklı renklerde kapının olduğu büyük bir odaya alınır. Baş danışman prensese der ki: “Kraliçe olduğunuz zaman ülkeyi bu 15 kapının ardındaki bilgi ve hazinelerle yöneteceksiniz. Bu kapıların 8’i iyiliklerin kapısı 7’si kötülüklerin kapısıdır. Buyurun anahtarlar da burada.”
Prenses Polya sorar: “Peki ama anahtarların hangisi hangi kapının, bunu nasıl bileceğim?” Baş danışman cevap verir: “Prensesim eğer yüreğiniz iyi ise eliniz iyilik kapılarının anahtarına gidecektir. Yüreğiniz bozuk ise eliniz kötülük kapılarının anahtarına gider.” “Yüreğim nasıl iyi olur, nasıl bozulur?” İhtiyar baş danışman gülümser: “Prensesim, bilgelerin nasihatlerini dinlerseniz yüreğiniz iyi olur. Yağcıların övgülerine kulak verirseniz yüreğiniz bozulur.”*
Murâd-ı ilâhidir; dünyada daima iyi daima kötü bir seyir olmaz ya da daima gece daima gündüz. İnsanın yaratılışından itibaren her kavimde her devlette her bireyde farklı farklı imtihanlar serisi yaşanır. Kesintisiz bir mücadele yeri çünkü bu dünya. Bir de ay tutulması zamanları var. Ayın, dünyanın gölgesi altına girmesiyle güneşten ışık alamaz oluşudur. Sanki bizler de şu sıralar ay tutulması halindeyiz. Kimimiz karanlığın hiç bitmeyeceğini düşünürken kimimiz ise tutulmanın elbet sona ereceğini savunuyor. Daha önemli olan ise tutulma halindeyken tam olarak ne yaptığımızdır. İyi ve kötünün savaşını eğer iyi ve bir başka iyi devralmışsa orada bir sıkıntı var demektir. Karadelik olmuş bir sıkıntı hem de. Üzerimizdeki bu tutulma hali son bulacak elbet. Çünkü îman ediyoruz ki: “Ve lâ ğalibe illallah.” Tutulma sona erdiğinde iyilikler kapısının anahtarını elimizde görmek istiyorsak ne başka iyilerle savaşacağız ne bilgelerin nasihatlerinden uzaklaşacağız ne de yağcıların övgülerine kulak vereceğiz.
*Hikaye: Ömer Lütfi Mete
Fotoğraf: Endülüs – El Hamra Sarayı