“Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Bakara, 2/153)
Doğan her insan, hatta zerreden küreye bütün bir varlık, varoluşundan itibaren bir yolculuğa başlar. Bir varoluş yolculuğuna. Gelecek, onun için karanlıklar ve bilinmezliklerle doludur. Yol, kimi zaman daralır, kimi zaman genişler. Düz ovalar olduğu gibi sarp tepeler, keskin virajlar ve uçurumlar da vardır bu yolda. Nimetler ve güzellikler, tehlikeler ve mahrumiyetler yan yanadır. Her şey, sizin iradenize göre akıp gitmez. İradenin üstünde bir irade, kaderin üstünde bir kader vardır. Öyle anlar olur ki, bütün rahatınızı ve huzurunuzu altüst eden olaylarla karşılaşırsınız. Böylesi zamanlarda etrafınıza bakınır; bir yardımcı el, bir şefkatli bakış ve bir müracaat kapısı ararsınız. Her şeyi kendi imkân ve iktidarınızla çözemeyeceğinizi fark edersiniz. Zira her şeyin anahtarı, yetkisi ve hazinesi sizin elinizde değildir. Çaresizlik girdabında boğulmamak, hayatı zehir etmemek, birilerinin tutsağı ve kölesi hâline gelmemek için bir çıkış yolu ararsınız. İşte böylesi durumlara her an düşme ihtimali bulunan insana, Yüce Yaratıcısı “Büyük Kapı”yı gösterir.
Bu kapı, Hak kapısıdır. Çözüm adresidir. Ancak bu büyük kapı nasıl çalınacak ve ne şekilde açılacaktır? Bunun usul ve üslûbu nedir? Rahmân ve Rahîm olan Yüce Mevlâmız bunun da yolunu gösterir:
“Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Bakara, 2/153)
Sabır ve namaz… İşte Allah’ın yardımını kulun üzerine çekecek iki sırlı kelime. Sadece biriyle olmaz, ikisi birlikte bir bütün teşkil edecek ve Hakk’ın yardımı kula erişecek. Bir kul düşünün ki Allah onunla beraberdir, artık onun için başarı ve zafer bir kaderdir.
Bu âyetin tefsirinde denilmiştir ki:
“Sabır, acıya katlanmak, onu geçirmek için dayanmak ve karşı koymaktır ki, her ferahın, her başarının anahtarıdır. Başa gelen darlığın ve sıkıntının geçmesi için Allah’ın yardımını çekecek sebeplerin birincisidir. Sabırsız ruhlar her zaman darlık içindedir. Onların, dünyaya ait olaylara hiç dayanıklılıkları yoktur. Her şeyi ister, her şeyden rahatsız olurlar. Az bir yokluk görünce tahammül edemezler. Hâlbuki dünyada değişmeyen hiçbir şey yoktur. Nimetlerin kendilerine göre zahmetleri de vardır. Allah’ın bütün nimetlerine, hele sonsuz nimetlerin tamamına anahtar olan iman ve İslam nimetine şükretmek ve özellikle bunu “ihsan” mertebesinde yani en güzel kıvamda eda edebilmek, elbette kolay değildir. Siz bu girip yürüyeceğiniz yolda, ebedi bir gayeye yürüyeceksiniz. Yürürken imtihanlar geçirecek, biri içte, diğeri dışta iki büyük düşmanla çarpışacaksınız. Bir taraftan nefislerinizin heves ve arzusu, diğer taraftan kâfirlerin, hak düşmanlarının hücum ve eziyetleri ile uğraşacaksınız. Sabır ve tahammüle, kararlı ve metin olmaya alışamazsanız, Allah’ın yardımının ilk sebeplerinden birini kaybetmiş olursunuz, tehlikeye uğrarsınız. En ufak bir sıkıntı, bir acı karşısında korkmaya, sızlanmaya başlarsınız. Ümitsizliğe ve gevşekliğe düşersiniz. Şunu biliniz ki sabır, her başarının başıdır. İmandan sonra takip edilecek yolun başı sabır, ahlâkın başı sabır, ilmin başı sabır, amelin başı sabır, kısaca varlık âlemini tanımanın başı sabırdır.
Sabırsızlık, bir anda her şeyi istemektir. Hâlbuki her şey, zamana bağlı olup, terbiye kanununa tabidir. Zaman ise peş peşe gitmek, yavaş yavaş olmak demektir. Bunun için yaratıkların tam başarıya ulaşmaları derece derece bir silsile takip eder. Bu da sabra bağlıdır. Her şeyi bir anda istemek, hiçbir şey istememektir. Hatta yaşamak, sabretmektir.
Allah, sabredenlerle beraberdir. O’nun en güzel isimlerinden biri de “es-Sabûr” ism-i şerifidir. Her kimde sabır varsa onda Allah’ın kudretinden bir tecelli kokusu vardır. Hele bu sabırlı kimseler bir araya gelip bir cemaat olurlarsa elbette Allah’ın yardımına ererler. Zira Allah böylelerinin daima dostu ve velisidir.”1
Sabır ve namaz… İşte Allah’ın yardımını kulun üzerine çekecek iki sırlı kelime. Sadece biriyle olmaz, ikisi birlikte bir bütün teşkil edecek ve Hakk’ın yardımı kula erişecek. Bir kul düşünün ki Allah onunla beraberdir, artık onun için başarı ve zafer bir kaderdir.
Sabır, şahsiyetli bir duruş sergileyebilmenin olmazsa olmazıdır. Şehvetine dur diyebilme de sabır, iffeti; düşman karşısında korkusuzca durabilme de sabır, şecaati; kin ve gazabı teskin edebilme de sabır, hilm ahlâkını (yerinde hoşgörülü ve uysal olmayı); hırsa kapılmadan eldekiyle yetinebilme de sabır, kanaati; lüks ve israfa karşı sabır, zühdü2 doğurur.
Sabır, hayatın her alanında sütün içindeki yağ misâli var olmak durumundadır. İbâdet ve taatlerin yerine getirilmesinde, günahlara karşı direnilmesinde, başa gelen belâ ve musibetlerin göğüslenmesinde, zenginlikte, fakirlikte, iktidarda, aile ve iş hayatında, Hak için yapılan hizmetlerde, ilim ve irfanın tahsilinde, manevî terbiye ve tekâmül süreçlerinde hülasa varlıkta ve yoklukta sabra ihtiyacımız vardır.
İstikrâr ve sebat ancak sabırla mümkündür. İstikrarsız ve sebatsız hiçbir alanda tekâmülden bahsetmek mümkün değildir. Bu hakikat, Hakk’ın kâinatta cereyan eden temel bir kanunudur, yani sünnetullahtır.
Sabır bazen farzdır; haramlara düşmemek ve farzları eda etmek için. Bazen, fazilet ve müstehaptır; hoşa gitmeyen hususlar için. Bazen zaruret ve ihtiyaçtır; huzur, saadet ve muvaffakiyet için. Ve bazen de haramdır; defetme imkânı olduğu halde zulme ve haramlara karşı ses çıkarmamak ve mücadeleden kaçmak için.
Sabır, iradenin çelikleşmiş hâlinin dışa vurumudur. Sabrı kazanmak ve sabırda sebatkâr olmak için kavi imana, kaza ve kaderi doğru anlamaya, sabrın ecrine ve mükâfatına tam inanmaya, sabır âbidelerinin hayatını sürekli hatırlamaya ve Hak’tan dua ve tazarru ile sabır niyazına ihtiyaç vardır.
Sabır, müjdeli bir âkibetin öncü habercisidir. Zira Yüce Rabbimiz Habibine hitaben: “Sabredenleri müjdele!” buyurmuştur.
“Büyük Kapı”dan yardım niyazında sabır önemli ise de tek başına yeterli değildir. Hakk’ın yardımına yeteri kadar ve belki daha ziyadesiyle erişmek için sabra, Hakk’a dua ve niyazın fiili bir formu olan “namaz” da eşlik etmelidir. Zira yukarıda zikredilen âyette “Allah’tan sabır ya da namazla yardım isteyin” değil “Sabır ve namazla” yardım isteyin buyurulmuştur. Bu yönüyle sabır ve namaz birlikteliği, önemli bir sırdır. Fıkıh kitaplarımızda “Hâcet Namazı” başlığı altında bu konuya dikkat çekilmiş, korktuklarımızdan emin ve umduklarımıza erişme adına namazla yardım dilemenin peygamberlerin ve salih kulların âdeti ve sünneti olduğuna işâret edilmiştir.
DİPNOT:
1- Bkz. Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Bakara Sûresi 153. Âyetin tefsiri.
2- Zühd, Allah dışındaki her şeyin kişinin gönlünde O ve O’nun emirleri söz konusu olunca değer kaybetmesi, O’nun rızası uğrunda kendilerinden vazgeçilebilmesidir.