Ders, Arapça bir kelime. İz sürmek demek. Bir şeyin izinin sürülmesi için onun kayıp ya da yok olması gerekir. Demek ki ders yaparken aradığımız şey yok olmuş ya da onu bir zamanlar kaybetmişiz. Peki ya bulabilecek miyiz? Orası meçhul. “Biz seferden sorumluyuz” tabiri tam da bu durumu anlatıyor olmalı.
Kur’an’ı Kerim’de ders kelimesinin geçtiği ayetlere bakılınca “sürekli okumak” tercümesinin ön plana çıktığı görülüyor. En güzel ders sürekli olan olmalı. Öğrencilik için de düşünelim bunu. Başarılı öğrenciler az da olsa sürekli çalışanlardan çıkıyor. Sözün burasında bir hocamın nasihatini hatırladım: “Her gün bir satır dahi olsa okumalısın. Yoldan mı geldin, yine de okumalısın. Okumak yemek yemek gibidir. Düğünde, bayramda nasıl yemek yiyorsan bir şeyler de okumalısın.”
Okumak kelimesinin “çağırmak” demek olması da dersin “sürekli okumak” anlamı ile örtüşüyor. Eski Türkler birini çağırmak için ok atıyorlarmış. Oku gören kişi çağrıldığını anlıyormuş. Okumak da bu ok kelimesinden türeme. O hâlde ders “sürekli çağırmak” demek. Neyi çağırıyoruz? İşte o kaybettiğimiz şeyi. “Aramakla bulunmaz; ama bulanlar ancak arayanlardır” demiş eskiler.
Ders kelimesindeki iz anlamı “bir şeyin eserinden geriye kalanlar” anlamından ileri gelmektedir. İlim öğrenmek, kitap okumak ancak ve ancak esas olan bir şeyden geriye kalanları aramaktan başka bir şey değildir. Bu esas şey ne büyük bir şeymiş ki geriye trilyonlarca bilgi, milyarlarca kitap kalmış. O’ndan geriye kalan izler ne çokmuş ki insanlar yüzlerce yıldır farklı farklı yollardan O’nun izini sürmekte.
Her şeyin bir geleneği oluşmuş da bilginin izini sürmenin geleneği oluşmamış mı? Yüzyıllardır iz sürenler de O’nun izine yaklaşmakta farklı merhalelere ulaşmışlar. O yüzden diyorlar ki “Cahil her şeyi, alim bazı şeyleri, arif ise tek bir şeyi bilir.”