Başka yaraları sardıkça, bizim de yaralarımız sarılacak. Bunu bilim de artık söylüyor. Çocuklarımızı paşam, prensesim diye ev cafe AVM arası semirtmek yerine, hayata çıkarıp biraz terlemelerini sağlamalıyız. Ne de olsa alın teri kutsaldır. O ter hayatlarında birçok hamlığı pişirecek, geleceğe inşallah olumlu katkılar sağlayacak.
Yaz mevsimi benim için her yaştan çocukla/gençle haşır neşir olma mevsimi.
Bu sene gördüğüm gençlerde bariz bir can sıkıntısı durumu hakimdi. Ciddi bir dertleri var gibi -ki evet can sıkıntısı da ciddidir tabi- üzgün süzgün bunalmış görünüyorlar ve önerdiğiniz her çözüme de bir bahane buluyorlar. Yüzlerini güldüren tek şey selfie çekmek. İşte o zaman onlardan daha mutlusu, eğleneni yok gibi görünüyor. Enerjinin ve vaktin bol olduğu o zamanlar ne kadar da kıymetli. Bu yüzden gayet ciddiye alarak çözüm önerileri sunmaya, dertlerini anlamaya çalıştım. Ciddiye alarak kısmını özellikle belirtmemin bir sebebi var. Yine gördüğüm şu ki, aileler genellikle böyle ‘sıkıntı’lı çocuklarına “bana bulaşmasın da ne yaparsa yapsın” bakışıyla yaklaşıyor nerdeyse. Gençlerin hemen kabul ettiği geçici ödülleri/çözümleri sunuyorlar. Star...’a kahve içmeye gitmek, popüler mekanlarda kahvaltı yapmak, AVM indirimlerini takip etmek, yeni yeni ‘ciciler’ almak vs. Her canınız sıkıldığında size 27 TL’lik kahve ısmarlayan biri olsaydı, can sıkıntısından vazgeçer miydiniz?
Şaka bir yana ortada hayıflanmamız gereken bir gerçek var. Boşa giden ömür, keşfedilmeyen kabiliyetler, doğru şekilde yaşanmadığı için yakıt olmaktan ziyade zehre dönen gençlik enerjisi.
Gençlerle konuştuğum bu dönemde konuyla alakası hiç yokmuş gibi görünen bir paragrafta karşıma çıkan hatıralar, aslında gençlerin de ihtiyacı gibi göründü bana. En azından iyi bir kalem olurdu bu başlık: Çalışmak. Ama nasıl? Usta çırak ilişkisi içinde bir çalışma ortamı bahsettiğim. Okuduğum paragrafın sahibi, bir anısından bahsediyor. Ortaokula başlayacağı yaz ailesi onu “hadi bakalım, biraz da hayatı öğren!” diyerek tanıdık ve güvenilir bir eczaneye çırak olarak vermişler. Hayatındaki birçok ilkleri burada öğrenmiş. Bilirsiniz bir insanı onaran, onduran en önemli duygulardan biri de işe yarama hissidir. Bir iş yerinde, herhangi bir projede, ailede vs. kendini işe yarıyor hisseden kişi mutlu olur, gönenir. Çocuklar çoğu zaman bu nedenle “gidip köşede oynamak” yerine “anne ben de yapıcam” diyerek o işe dahil olmayı isterler. Böylece onlar da “önemli” olurlar.
Kişiliğinin en hassas dönemeçlerinden birinde, ergenlikte olan gençler için de işe yarama duygusu oldukça önemli. Her ne kadar mırın kırın ediyor gibi görünseler de işe yaramayı onlar da istiyor. Sadece bunu yalnızca sofrayı kurmak, temizliğe yardım etmek, alış verişi yapmak olarak sunmayın.
Genç erkeklerin ileride bir ev sorumluluğunu üstleneceğini düşünürsek, bu dönemler onlar için de oldukça kıymetli. Bu sene yeğenim arkadaşı ile -ilkokul 2- Ramazan’da sahur vakti davul çalıp mani söylemişler. Tabii belki en yakındaki iki sokak -dayılarının gözetiminde- ama hem onları görenlerin güzel tepkileri ve verdikleri harçlıklar, hem de gece işe hazırlanmak için internetten mani araştırmak vs. onları olgunlaştırmış. Neticede ciddi bir işin üstesinden geldiler!
Bu yazıyı yazarken bir haberle karşılaştım. Sokakta mendil satan bir kızı, iş toplantısına davet eden CEO’nun haberi. Orada da görebileceğimiz gibi hayat aslında başlı başına bir öğretmen, CEO’ların toplantısında mendil satan bir kızdan ders almalarını sağlayacak bir öğretmen. Gençleri bu öğretmenden mahrum bırakmayın. Dışarıda hala güvenilir, işinin ehli çok insan var. İlla ki çalışıp para kazanmaya yönelik bir tecrübe değil bu. Ustadan işi öğrenmek, edebi öğrenmek, belki bir STK çatısı altında başka insanlara yardım edebilmek ve bir insanı sevindirmenin, derdine çare olmanın bazen çok kolay olduğunu görmek. Başka yaraları sardıkça, bizim de yaralarımız sarılacak. Bunu bilim de artık söylüyor. Çocuklarımızı paşam, prensesim diye ev cafe AVM arası semirtmek yerine, hayata çıkarıp biraz terlemelerini sağlamalıyız. Ne de olsa alın teri kutsaldır. O ter hayatlarında birçok hamlığı pişirecek, geleceğe inşallah olumlu katkılar sağlayacak.