Fotoğraf ve gerçeklik üzerine yapılan tartışmalar, fotoğraf makinelerinin ilk icadından hemen sonra başlamış ve hâlâ varlığını sürdürmekte. İlk dönemlerde bazıları fotoğrafı, bir parmak izi gibi gerçeğin bir kopyası olarak kabul etmiş ve bu düşünce ışığında fotoğraflar çekmeye çalışmıştır. Bu düşünceden etkilenen romancı Emile Zola on beş yıllık amatör fotoğrafçılıktan sonra 1901’de şöyle demişti; “Bence bir şeyin fotoğrafını çekene kadar bir şeyi gerçekten görmüş olduğumuzu iddia edemeyiz.” Bu akımı benimseyenler fotoğrafı gerçek bir kanıt olarak kabul etmişlerdir. Tarih boyunca farklı görüşler, tartışmalar, değerlendirmeler, akımlar hep var olmuş ve olmaya da devam ediyor. Bütün bu farklılıklara rağmen fotoğrafla ilgili değerlendirmelerde ‘gerçek veya gerçeğe en yakın durumu gösteren’ karelerin fotoğraf olarak tanımlanması kabul gören bir anlayış olmuştur. Bunu savunanlar fotoğrafı en yalın haliyle ‘akıp giden zamanın bir anının dondurulması’ olarak tarif etmişlerdir. Hatta bu sebeple fotoğrafın bir adı da uzun yıllar ‘tasvir’ olarak kullanılmıştır.
Bu giriş satırlarını yazmama, son zamanlarda etrafta gördüğüm veya fotoğraf köşesine gönderilen birçok fotoğrafta karşılaştığım aşırı abartılı arayışlar neden oldu. Gerçek hayatın içinde görmediğimiz veya küçük ayarlamalarla bile oluşturamayacağımız görüntüler çekme veya bilgisayar ortamında oluşturma gayreti olsa olsa deneysel fotoğrafçılığın konusu olabilir. Mesela insandan büyük sandalye veya kedi çalışması aslında fotoğraf değil fotoğraf üzerinde farklı bir sanat çalışması olur. Bunun yanında farklı bakış açıları yakalama gayreti, gerçek hayata uygun fotoğraf kompozisyonu düzenlemeleri, konusu belirlenen kareleri çekmek için yapılan çalışmaları yukarıdaki anlatılan çalışmalarla karıştırmamak gerekir. Bu son saydıklarımız fotoğrafın aslında gerçek veya gerçeğe yakın fotoğraflar çekme gayretinin birer parçası olarak değerlendirilmelidir.
Bu hatırlatmadan sonra sizden gelen fotoğrafları değerlendirmeye başlayabiliriz. Kevser Tuba Hayrat kışın soğuk havasını çarpıcı bir fotoğrafla anlatmış. Kar üzerine bıraktığı kuru bir kırmızı gül ile soğuk havanın etkilerini çok güzel vurgulamış. Kuru gül ile karı bir arada düşünmesi ve ona göre bir kompozisyon oluşturması güzel bir düşünce. Kare bir anlam ifade ediyor. Ancak fotoğrafı çekerken biraz daha geniş bir açıyla çekip etrafta karlı zemini biraz daha geniş tutsa fotoğrafın vurgusu daha güçlü olabilirmiş. Beyaz zeminden dolayı fotoğraf makinesi yanıldığı için fotoğraf biraz koyu çıkmış. Ancak onu biz bir miktar açarak daha belirgin bir hale getirdik. Bu haliyle daha anlaşılır oldu.
Yusuf Sami Kamadan (şu anda nerede bilmiyorum ama) en son Moğolistan’dan bize gönderdiği fotoğraflarıyla selamlaştığımız bir kardeşimiz. Hızlı hizmet hayatı nedeniyle şu ana kadar aynı ülkeden iki defa fotoğraf gönderemedi bize!.. Ne diyelim Allah kabul etsin… Moğolistan’dan gönderdiği fotoğrafların hepsi güzel, ancak iki tanesini özellikle beğendiğimi belirtmeliyim. Bir tanesi Yusuf’un elinde tuttuğu kızıl kartalla çektirdiği fotoğraftı. Ancak o fazla reklama! girer diye onu yayınlamıyorum… İkinci fotoğraf da çadır içinde oturan Moğol bir babanın fotoğrafı. Fotoğraf bir portre olarak çok çarpıcı. Çünkü çok doğal ve Moğol kültürünü etkili bir şekilde tanıtıyor. Fotoğraf netlik, ışık, kompozisyon bakımından yerli yerinde. Hafif başını omuzuna doğru çevirmiş ve oldukça doğal bir duruşla birleşen meraklı bir bakış kareyi tamamlamış. Ne diyelim yeni fotoğraflarda görüşürüz...
Yücel Kılıç eski okuyucularımızdan birisi. O da gezmeyi seviyor anlaşılan, farklı farklı şehirlerden fotoğraflar gönderiyor. Ne diyelim, Allah maddi-manevi kazançlar nasip etsin. Gönderdiği Galata Kulesi fotoğrafı güzel bir açıdan çekilmiş. Tahmin ettiğim kadarıyla Süleymaniye Camii civarından çekilmiş bir kare. Fotoğraf zum objektifle çekildikten sonra fazlalıkları kırpılarak yakından çekilmiş hissini biraz daha artıran bir kare haline getirilmiş. Fotoğraf bu haliyle çok fazla görmediğimiz bir kare olmuş. Bu arada fotoğraf çekildiği açı nedeniyle arka planda yükselen gökdelenlerin İstanbul’un siluetini ne kadar değiştirdiğini çok bariz bir şekilde göstermiş. Tabi bu kareyi görünce insan kulenin arka planı temiz görüntülerini hemen özlüyor.
Abdurrahman Mavuş her zaman hayatın içinden çektiği fotoğraflarla ilgiyle takip ettiğim bir okuyucumuz. Fotoğrafla birçok şeyi doğru ve etkili olarak anlatmayı başarabiliyor. Anladığım kadarıyla insanlarla iletişimi de oldukça iyi. Bu fotoğrafçı için oldukça önemli bir özellik. Bakır ustası fotoğrafı aslında bu iletişimi ne kadar iyi yaptığını gösteren bir fotoğraf olmuş. Fotoğraf sade ön planı, bakır ustasının dikkatli çalışması ve arkaya doğru uzanan diğer objelerin görünürlüğü açısından oldukça başarılı. Sol üstte bir miktar fazla pozlamadan kaynaklanan doku kaybı olmasına rağmen atmosferi oldukça güzel bir fotoğraf olmuş.
Betül Coza gönderdiği ilk fotoğrafla aramıza yeni katılan bir okuyucumuz. Tekli bir cami avizesinin altına yerleştirdiği Kur’an-ı Kerim fotoğrafı çekerek bize göndermiş. Fotoğraf sarı ışık ve taş duvarın pütürlü dokusuyla birleşince sanki yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf hissi uyandırdı bende. Fotoğraf uyarlaması güzel. Ancak fotoğrafa ilk baktığımda gözüme çok doğal görünmedi nedense. Ya avize çok aşağı inmiş ya da Kur’an-ı Kerim fazla yükseltilmiş düşüncesi hemen zihninize hücum ediyor. Gerçeğe daha yakın bir kare sanki çok daha çarpıcı olurmuş bu atmosferle…