“Eve dön, kalbine dön, şarkıya dön” İsmet Özel
Bir süredir aradığınız ve fakat baskısı olmadığını öğrendiğiniz bir kitap. Yine de ara ara imkanlarınız dahilinde kitabı soruştururken onunla karşılaştığınız anda neler hissedersiniz? Bir internet sitesinde bulduğum kitabı, benim için gidip yayınevinden alan tanıdığım, son iki kitap olduğunu söylemişti. İki tane almasını rica etmişken ondan, son iki kitap iyice kıymetli oldu gözümde.
Kitabı bir psikiyatr tavsiye etmişti. “Adam doğuyu da batıyı da bilerek yazmış” dediği kitap da insan psikolojisi üzerine bir çalışma. Abisini ismen de olsa iyi bildiğimiz yazar, Seyyid Kutub’un küçük kardeşi, Muhammed Kutub. Kendisi halen, -daha birkaç ay önce sadece önünden geçmekle yetinmek zorunda kaldığım- Mekke-Ümmü’l Kura Üniversitesinde profesör olarak görev yapıyor.
Özel bir alanda okumalar yapmak istemiyorsanız, kitap okumak için bence tavsiyeye fazla gerek yoktur. Çünkü her kitap, başka kitaplara götürür sizi. Hem de bu sayı gittikçe artar. İşte bu psikoloji kitabının beni eriştirdiği kitaplardan biri de yine aynı yazarın bir başka eseri. Refik Halid hikayelerinden birinde, İstanbul’a olan özlemini dile getirirken bu şehrin sokaklarındaki “tüy gibi ince kadınlar”ı da sayar. Kadın özgürlüğüne dair olan bu kitabın da işte öyle tüy gibi incecik olduğunu görünce şaşırmadım diyemem.
Kitap zahiren tüy gibi ince olsa da, içeriğindeki bilgiler hiç de o cinsten değil. Öyle ki, işte şimdi taş gediğine kondu diye düşünüyorsunuz, satırlar nihayete erdikçe.
Kitaptaki tespit ve bilgilerden özellikle kız liseleri için olan kısmı buraya alıntılamak istiyorum. Mısır toplumunu dejenere etmeye çalışan şer güçlerden bahsediyor kitap. Ve bu sürece kız okullarının rolünü okuyacağız şimdi. Fakat şimdiden uyarayım, maksadımız sadece farklı fikir teatisi.
24. sayfadan devamla..
“Kız öğrenciler aracılığıyla örtü aşamalı olarak kalktı. İslam’a karşı komplolar kuran misyonerler, Müslüman kadının eğitimi ve serbestisi konusu üzerinde neden bu kadar durdular?
İlk etapta açılıp saçılmak kız öğrenciler için normal değildi ve kesinlikle de okullarda da kabul görmemişti.
Bunun nedeni gayet açık! Toplum henüz bunu kaldıramıyordu. Planın ilk andan itibaren tamamen ortaya çıkması uygulanabilirliğini olanaksız kılar ve bu durumda da sorunu kökünden bitirmek gerekirdi.
Öncelikle velilerin tamamen güvenmeleri gerekir ki, kızlarını okullara göndersinler ve böylece endişeye yer vermemek amacıyla ağır, yavaş fakat derinden etkileyici” asimilasyon politikasındaki izlenen üsluba göre plan gerçekleşebilsin.
Yavaş yavaş…”
27. sayfadan devamla..
“Kahire’de ilk olarak bir kız lisesi (Medresetu’s-Seniyye) açılmıştı. Okulun müdiresi de İngiliz bir bayandı. Bağnaz sayılabilecek kadar da tutucuydu. Doğrusu bu tür işlerin de ilk etapta böyle olması gerekliydi. Ancak böyle ileriye dönük aşama kaydedilirdi. Ama ilk anda perdenin ardındaki gerçek su yüzüne çıksa hiçbir öğrenci okula gelmeyecek ve plan başarısızlıkla sonuçlanacaktı.
Arapça hocası dışında bütün hocalar bayandı… Ama bu erkek hoca da ileri yaşlı, evli, dürüstlüğü ve takvasıyla tanınan biriydi… Kızlar ona karşı vakarlı, babalarına karşı taşıdıkları hissi taşıyorlar ve ona öyle saygı ve hürmet gösteriyorlardı.
Okuldaki bir diğer erkek de Katib idi. O da okuldan ayrı bir girişteki odasında velileri karşılar, okulun muhasebe işleriyle ilgilenirdi. Kapı bekçisi de yaşlı biriydi. Kızlar ona bir şey söylemek istediklerinde “Amca!” diye seslenirlerdi.
Kızlar okula gelirlerken her tarafı perdeler ile kaplı araba ile gelirler ve aynı araçla geri dönerlerdi.
Babalar bunun da ötesinde başka ne isteyebilirlerdi ki?
Erkek liselerinde belirlenen program aynen kız liselerinde de uygulanıyordu. Fakat bunlara ek olarak ev ekonomisi, çocuk yetiştirme gibi bayanlara yönelik bazı dersler okutuluyordu.
Dolayısıyla böyle bir ayrımcılık, bu okullardaki eğitimin amacının, kızı kendisini bekleyen aile yaşamına hazırlık izlenimini verecekti.
…
Kızın ev-aile ortamından yoksun kalması sorununun ise program arasına serpiştirilen ev ekonomisi, çocuk bakımı gibi derslerle çözümlüyorlardı. Buna karşılık da erkek liseleri beş yıl iken kız liseleri altı yıl oluyordu.
Karşıtların sesi kısıldı, önceleri var olan katı direnişten sonra kızlar için lise öğrenimi artık bir olguydu. Bu bağlamda bayanlara yönelik dersler azalmaya başladı ve nihayet bütünüyle kaldırıldı. Kız okulunda da program tümüyle erkeklerinki gibi oldu. Kızlar da artık erkekler gibi aynı metotla beş yılda mezun olabiliyorlardı. Çünkü… Kızın bir sorunu daha vardı: üniversite sorunu.”
Önümüzdeki ay devam edelim…