Haber7 Haberleri
Genç çiftlerin boşanma riskinin yüksek olup olmadığını ya da bir yastıkta kocamayacaklarının önceden kestirebilmek için bir formül bulundu.
Okulda kantine inen son basamağın rıhtını da ayaklarımın zemine değmesiyle aştım diyordum ki karşımda o reklam panosunu gördüm. Yanında dekan yardımcısının imzasıyla öğrencilere teşhir edilen şey herkesin bildiği bir gazozdu. Enteresandır ki bu firma Nuri Alço gibi birini bu reklâmda kullanmamıştı; fakat öyle bir cümle yazılmıştı ki okuduğumda kendimle üçüncü cihan harbi vermeye başladım. Bu harbin müttefik güçleri çek git, ilgilenme, kafana bile taktığına değmez, at çöpe gibi sınırları kati çizgilerle çizilmiş bir alana hapsediyordu beni. Buna karşın harbin münafık güçleri cepheleri genişletmeyi planlıyor ve beni vişneli sodadan vazgeçirip gazoza ikna etmeye çalışıyorlardı. Birden Osmanlı yanlarım kabardı ve doğru bildiğin yolda devam et dedi. Yazıya gözümü kapadım, kantine girdim. Tahminimde yanılmamışım, vişneli soda bitmişti. Zaten ben bu kantincinin vişneli sodanın bittiğini itiraf ettiği yanlarını sevmemiştim ama herif bu kez daha bir acı söyledi, ciğerime dokundu. Ne alsam diye düşünme süremi genişletmek için başımı sağ yanıma çevirmiştim ki yine o reklamı gördüm. O cümle alın yazımmış gibi sırıtıyordu. Ciğerim yansa da içmeyecektim o gazozu; fakat “Üniversiteye gelince hemen sevgili bulacağını mı sandın?” cümlesi beni deli etmişti. Üniversitenin özgürlüğü kantinde bitiyordu, hem de dekan yardımcısının imzasıyla. Zihnimde bir türlü anlamlandıramıyordum, özgürlüğünü, özerkliğini her fırsatta vurgulayan üniversiteler, cinsiyeti mühim olmayan her hangi bir öğrencinin karşı cinsten birisine bağlanmasına teşvik eden reklamları nasıl yayımlayabiliyorlardı? Bu reklamı gördükten sonra o kadar zor sınavları aşıp gelmiş zeki Anadolu çocukları, nasıl oluyordu da o gazozu hala alıp içebiliyorlardı?
Hürriyet istememekse, neye çağırıyor bu reklam panoları? Bizi diğer insanlardan(ya da insanların daha az imkâna sahip kısmından) farklı kılacak bir ayrıntı nasıl oluyor da gözlerimizi ışıldatabiliyor. Pahalı paltolarla ısıtılan bedenlerimiz acaba çıplak ruhları için nasıl bir elbise öneriyor?*
Günlerdir uykularımı alan üzerinde fikirler üretmekten fabrikaya döndüğüm reklam sektörü ve sanal reklam uygulamaları fethetmeyi düşlediğim en büyük alan. Kendi imtihanım, kendi cennetim, kendi cehennemim orda. Hani Mevlana’nın can dostu şems “Elimden gelse cehennemi söndürür cenneti de ateşe verirdim, insanların dünyadaki toprak sevgisinin ahret düşüncelerine de intikal etmemesi için” diyordu ya ben de keşke diyorum dünyadaki tüm reklam olanaklarını yok etsem insanlar hiçbir şeyi reklam edemese. Peki ya tebliğ ne olacak ilayıkelimatullah nasıl olacak?
Su akar yolunu bulur denir ya orada kastedilen sadece suyun akışkanlığı değildir, suyun saflığıdır, saf olan her şey gibi Allah, suya da akacağı arkın fehimini verir. Tebliğ ve ilayıkelimetullah da su gibidir, safça temiz niyetlerle yapılmalıdır ve bir mal, bir pazarlama ürünü gibi teşhir edilmemelidir.
Bugün maalesef en kutsal değerler bile bir meta haline getirildi. Başlık parasıyla, mihrle ilkel adetler diyerek dalga geçen çağdaş olduğunu iddia eden insanlar, televizyon programlarında yaşları 18den başlayıp 80 e kadar her türden kadını erkeği birbirine yamamaya çalışıyorlar. Hatta bu tür programların sunulduğu kanalların gazetelerinde yazan ve her kesin soyağacını sahte peygamber Sabetay Sevi’ye bağlamaktan hoşlanan yazarlardan en popüleri, bu izdivaç programlarının Osmanlı’nın son zamanlarında ve Cumhuriyetin ilk yıllarında gazeteler aracılığıyla yapıldığını geçenlerde okurlarına takdim etti. Hatta yazısında laf Mustafa Kemal’e kadar gidiyordu. Yani tezgâh hazırlandı. Birileri rant kazanacak diye toplumun aile yapısını kültürel birikimini darmadağın hale getiren programlar kutsallaştırılmış ve felsefi temelleri oturtulmuş oldu.
Aynı sıkıntı aşkın boyutlarıyla sanal âlemde uzun süredir mevcuttu. Son beş yılın büyük prim yapan siteleri youtube, facebook, messenger, secondlife da tezgâhını bu alanın üzerine kurmaya iyiden iyiye başladı. Bu sitelerin bir kısmını dergimizin köşelerinde iyi ve kötü yönleriyle ele alma fırsatımız olmuştu geçmişte. İyi yönlerini kullanıp, kötü yönlerinden uzak kalmak çok azımızın becerebildiği bir durumdur. İzdivaç profili olan programların sanal âlemdeki karşılıkları, henüz çok geliştirilmemişken televizyon kanallarında olmayan fakat sanal âlemde hayat bulan bir alan ortaya çıktı. İslami usullere uygun evlilik portalları. Yuh yani!(Okur bunu okuyunca içinden yuh desin diye yuh diyorum.)
İslami usullere uygun evlilik portallarının oluşturulması ilk anda hepimizi şaşırtsa da şaşırılmaması gereken bir durum. Çünkü her şeyin İslami’sini üretmekte üzerimize kimseyi tanımam. Bunu sadece Müslümanların ürettiğini düşünmek büyük bir hata olur. Tabiî ki İslam’ı zedelemek isteyenlerin en büyük çabaları bu alanlarda. İnternette gerçek Kur’an diye yayımlanan metinler var mesela, ya da bozulmamış Kur’an diye Müslümanların maillerinde dolaşan haberler. Nasıl bir şüpheye vesveseye düşürmeye çalıştıklarını oturup siz düşünün. Bizim kızdığımız yön onlar değil. Kâfir kâfirliğini elbette yapacak. Zaten kâfir kâfirlik yapmasa bizden ne farkı kalır?
Bizim kızmamız gereken durum Müslüman görünenlerimizin düştüğü durum. Müslüman aile yapılarımızın tecavüze uğruyor olması, Müslüman mahallelerinin yok edilmiş olması ve bu mahallelerinin yok edilmişliğinin üzerine bir de mahalle baskısından söz ediliyor olması. Ortada mahalle yok ki ne baskısı?
Bu bağlamda bize düşen uyarmak, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğumuzu hatırlamak.
Bize düşen reklama, teşhire aldırış etmemek, gidip aslanlar gibi vişneli sodamızı istemek eğer yoksa da ciğerlerimizin yanışına aldırış etmeden o gazozu içmemek, o zokayı yutmamak.
*A. Ali Ural’ın Posta Kutusundaki Mızıka kitabından bir alıntı.