Osmanlı el sanatları üzerine yaptığı çalışmalarından tanıdığımız Gazi Üniversitesi Mesleki Yaygın Eğitim Fakültesi eski dekanı ve sanat tarihi uzmanı Prof. Dr. H. Örcün Barışta hanımefendi ile Genç Dergisi okurları için “gençlik ve el sanatları” üzerine keyifli bir söyleşi yaptık… Zevkle okuyacağınızı umuyoruz.
Neden sanatın diğer dallarına değil de el sanatlarına ilgi duydunuz?
Duvarda asılı bir tablo düşün, güzel ama onu kullanamıyorum, seyrediyorum sadece… El sanatı ise işime yarıyor… El sanatı dediğimiz şey “günlük eşya” yani “kullandığımız eşya”lardır. El sanatının mantığı şudur: şu masayı kullanacaksam, niye temizini ve güzelini kullanmayayım? Neden tabağımda güzel bir desen olmasın? Neden fincanım zarif olmasın? Benim kültürümde bunların en güzeli var zaten. El sanatları hem insanın içindeki sanat duygusunu dışarı çıkarıyor, hem de bu eserler gündelik hayatta pratik olarak işimize yarıyor. Onun için kırk yıldır el sanatı ile uğraşmayı, üretim yapmayı teşvik ediyoruz…
El sanatları deyince hep aklımızı hanımların yaptıkları danteller, işlemeler geliyor…
Osmanlı`da en güzel işlemeleri erkekler yapmıştır. El sanatları meselesi aslında kadınlardan çok erkekler için önemlidir. Çünkü günümüzde işsizlik sorunu var. Türkiye`de kadının zoru yok. Kadın eğer kocasının iyi bir işi varsa, zaten hayatından memnun. Türkiye`yi yıkan erkeğin işsizliğidir, kadının değil… Kadının zaten işi var; evi temizleyecek, çocuğa bakacak vs… Bunlar da çok önemli işler… Ama evi geçindirme yükü erkekte… Bunun için erkeklerin iş sahibi olması daha önemlidir.
Bilhassa işsiz gençlerin hali…
Kayseri Erkines`e; orada bir kuş evi var onun resmini çekmeye gitmiştim. Caminin önünde bir duvar, duvarın önünde de dört beş tane genç vardı. Onlara “kuş evini çekmeye geldim” dedim. Hemen benle geldiler, imamı buldular, camiye girdik beraber, yardım etmek için deli divane oldular. Görseniz pırıl pırıl gençler… “Oğlum” dedim “aslan gibi çocuklarsınız ne yapıyorsunuz burada?” “İş yok” dediler. Bir ağrıma gitti bu sözleri… Beni bir ağlama tuttu orada sormayın… Aslan gibi, fidan gibi çocuklar işsiz… O gün bugündür her gittiğim yerde gençlere el sanatları yapıp satmalarını tavsiye ediyorum.
Gençler için el sanatlarının önemi nedir?
Bizim en önemli meselemiz gençlere harçlık bulmaktır. Onlara harçlık bulalım ki arkadaşıyla beraber bir yerde oturup bir bardak çay içebilsinler. Çocuk gençlik çağına gelince bir zaman sonra annesinden babasından harçlık istemekten çekiniyor. Bir yaştan sonra harçlık alırken utanıyor… E ne yapmak lazım o zaman? Genç için bir harçlık bulmak lazım. İşte o genci el sanatlarına yönlendirirsek harçlığını kendisi kazanacak. Gençler kendi harçlıklarını kazandıklarında kimseye tenezzül etmemeyi de öğreniyorlar. Kişilikleri de böylece sağlam oluyor. Bu sanatları öğrenme esnasında iş ahlakını kavrıyorlar. Çünkü ahlak, sanat eğitiminin içinde zaten veriliyor. İyi bir eğitimci onu dersin içinde işliyor.
Peki, el sanatı olarak ne yapsın gençler?
Hediyelik eşya yapmak bence en güzeli… Ahşaptan veya deriden anahtarlık yapılabilir… Zeytinburnu`na gidin, orada dericiler var; parça derileri çuvala doldurup ucuzdan satıyorlar. Oradan bir torba alacaksın, anahtarlık yapacaksın. O derinin üstüne de istediğin figürü koy; çiçek koy, ağaç koy, Osmanlı arması koy, tuğra koy… şimdi genç akşama kadar bir tane anahtarlık satsa eve giderken yol parası olur, iki tane satsa eve giderken bir şey götürür veya bir cep harçlığı olur. Ama çalışmadan uğraşmadan da hiçbir şey olmaz. Öyle bir şey yapacaksın ki adam onu alıp evine götürmek isteyecek… Sünnet takkesi yap; bu zor bir şey değil. On beş santim kartonu alıp büküyorsun, üstüne atlas kaplıyorsun, süslüyorsun, üstüne bir de tuğra koyarsın, maşallah yazarsın tamam bitti… Bu çocukların giydiği sünnet kıyafetleri var ya; hepsi Abdulmecid`in kıyafeti… Ha! Başka ne yapabilirsin? Tespih dizebilirsin, imamesini de süslü yaparsın… Tespih her eve lazımdır; seccade her Müslüman`a lazım…
Ama küçük katlanabilir bir seccade olsun, taşıyana yük olmasın… Yani basit kullanışlı şeyler yapacaksın ki satılsın.
Öğrencilerinizi nasıl yönlendiriyorsunuz?
Resim bölümüne giden bebeler vardı; benim öğrencilerim… Bir yağlı boya tablo yapıyor, satamıyor. Ben onlara dedim ki: “Bu resim işinden beş kuruş kazanamazsınız, ben sizi bir yere göndereyim badanacılık öğrenin.” Dediğimi yaptılar… Bugün Ankara`nın en iyi badanacıları benim öğrencilerimdir. O kadar güzel piyasa yaptılar ki… Tablo yapsa n`olacak? Kim alacak o tabloyu? Gelen seyrediyor, giden seyrediyor… Ama badana her gün çalıştırıyor. Badanadan üç yüz lira alıyor ama tablosunu satamıyor. Gençleri kazanabilecekleri işe yönlendirmek lazım…
Şimdi resim bölümünü bitirenler badana mı yapıyorlar?
Tabi… Aslan gibiler… Tüm firmalar peşlerinde, telefon edip sıra almanız lazım… Çünkü rengi biliyor, deseni biliyor, boyayı karmayı biliyor, müşteriye kazık atmıyor… Fiziksel olarak biraz yorucu bir iş ama varsın yorulsun, pazısı çıkar, adalesi çalışır, kötü bir şey değil…
Sizin bir profesör olarak badanayı tavsiye etmeniz hayli ilginç geldi bana…
Benim asistanlarım -şimdi profesör oldu her birisi- badana yapar, kapı boyar, kahve pişirir, yer siler, ders anlatır… Hepsini yapar. Öğretmen dediğin hepsini yapacak… Eğitimci olmak öyle kasılmakla olmaz.