Ecelimin yaklaştığını düşünmeye başlamıştım. Hayatım, çocukluğum, ailem, arkadaşlarım, hayallerim bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Film şeridi anneme gelince birden takıldı. Annem aklımdan gitmiyor, ölüm haberimi aldığında annemin ne çok üzüleceğini düşünüyordum.
Üzerimize hiç durmadan bomba yağıyordu. Bombaların düştüğü yerlerde oyuklar açılıyor, etrafa sürekli bombalardan çıkan parçalar yayılıyordu. Parçalardan biri hemen önümdeki Afgan direnişçiyi ayağından yaralamıştı. Afgan direnişçinin ayağından sürekli kan damlıyordu. Pantolonu iyice kanlanmıştı. Ben bir taraftan ona yardım etmeye diğer taraftan da kendimi bombalardan korumaya çalışıyordum. Afgan direnişçi bir ara telaşlı bir şekilde sol kolumu gösterdi. Kendimi tekrar yere attım ve siperlerden birine girip koluma baktım. Sol kolumun omzumla birleştiği yerden ince ince kan sızıyordu. Kısa zamanda kazağım kana bulanmıştı. Bir ara kazağı sıyırıp yarama bakmayı düşündüm. Fakat sonra bunu yapmak içimden gelmedi. Kan akmaya devam etse de kolumda ciddi bir acı hissetmiyordum. Zaman geçtikçe daha da kanlanan koluma bakıp kendi kendime “ Ya Rabbi bu kanı senin yolunda akan kanlardan kabul et!” diye dua ettim. Amerikalıların attığı bombalarla yaralanmıştım. Bunu düşününce içimi tatlı bir huzur sardı. Gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü. Kanım aktıkça içimden de bir şeyler akıp gidiyordu.
Üzerimizdeki savaş helikopterleri
Bir ara bombardıman durur gibi oldu. Ben de bunun üzerine bulunduğum mevziden çıkmayı düşündüm. Etrafta neler olup bittiğini, Afgan direnişçi ile benim dışımda yaralı veya ölü olup olmadığını öğrenmek istiyordum. Fakat tam bu sırada büyük bir gürültüyle bombardıman tekrar başladı. Bu seferki bombardıman bir öncekinden de şiddetliydi. Hiç durmadan bulunduğumuz yeri bombalıyorlardı. Kısa bir zaman sonra savaş helikopterleri de üzerimizde uçmaya başladı. Bir taraftan karadan üzerimize bomba yağıyor diğer taraftan da bizi imha etmek için üzerimizde helikopterler uçuyordu. İyice sıkışmıştık. Bombardıman arttıkça artıyordu. Mücahidlerden birinin “Arkadaşlar hepimiz şehit olacağız, bu bombardımandan sağ çıkılmaz. Kelime-i Şehadet getirmeyi unutmayın” diye bağırdığını duydum. Bu sözler üzerine öleceğimize iyice inanmaya başladım. Bu arada bir taraftan benim gibi Kelime-i Şehadet getirirken diğer taraftan da “Ya Rabbi bizi katına şehit olarak al, her birimizi dinin için birer kurban olarak kabul et!” diye bağıran Türk mücahidlerin seslerini duyuyordum.
Çocuklar bu bombalara nasıl dayanır?
Her ne kadar karşı taraftan yoğun şekilde bomba atılsa da bizim bulunduğumuz yerden de atılan bombalara cevap verilmeye çalışılıyordu. Numan üst üste ateşlediği füzeleri işgalcilerin bulunduğu askeri karargâha gönderiyordu. Üzerimizdeki uçaklar da imha etmek için sıkıştırıldığımız vadide bizi arıyorlardı. Birden mücahidlerden biri “Numan vuruldu” diye bağırdı. O an içime büyük bir acı oturdu. “İnşallah yarası ağır değildir, Ya Rabbi sen koru!” diye dua etmeye başladım. Fakat bağırışlardan durumunun ciddi olduğu anlaşılıyordu. Bomba sağanağı devam ederken Numan’ın yaralanması nedeniyle içimde fırtınalar kopuyordu. Öte yandan bombalar etrafımıza düştükçe bizim bulunduğumuz mevzilerden mücahidlerin “Allahuekber” nidaları yükseliyordu. Üst üste patlayan bomba sesleri son derece ürkütücü ve sinir bozucuydu. O an üzerlerine her gün bomba yağan kadın ve çocukları düşündüm. Bu bombaların seslerine acaba nasıl dayanıyorlardı? Yavaş yavaş ben de ecelimin yaklaştığını düşünmeye başlamıştım. Hayatım, çocukluğum, ailem, arkadaşlarım, hayallerim bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Film şeridi anneme gelince birden takıldı. Annem aklımdan gitmiyor, ölüm haberimi aldığında annemin ne çok üzüleceğini düşünüyordum.
Şehidimiz var, yaralılar çıksın!
Dakikalar geçiyor fakat bombalar susmuyordu. Bir ara mücahidlerden biri “Arkadaşlar yaralılar mevzilerden çıkıp bölgeyi terk etmeye çalışsın. Şehidimiz var. Biz şehidi almaya çalışacağız. Şehidi taşırken bir de yaralılarla uğraşmayalım…” diye bağırdı. Bomba gürültülerinin, üst üste ateşlenen silah seslerinin arasından duyduklarım biraz önce içime oturan acıyı daha da büyüttü. Numan’ın şehit düştüğüne dair şüphelerim artıyordu. Artık kendimi unutmuştum. Sadece Numan’ı düşünüyordum ve sürekli Numan için dua ediyordum. Numan’ı düşünmeye dalmışken birkaç metre ilerimde olan ve ayağından vurulan Afgan mücahid yaralıların çatışma bölgesinden çıkması gerektiğini tekrarladı. Tamam da bu nasıl olacaktı? Bir vadide kıstırılmıştık. Bombardıman devam ederken, üstüne üstlük de bizi yok etmek için üzerimizde iki helikopter uçarken bulunduğumuz mevzilerden nasıl çıkacaktık? Yaralı Afgan önce ağaçları sonra da helikopter ve dağları işaret etti. Helikopterler bulunduğumuz vadiyi taradıktan sonra her defasında tekrar dönüş yapmak için kısa bir süreliğine dağların ardında kayboluyordu. İşte tam o anda bir ağaçtan diğerine doğru koşarak vadiden çıkmaya, bombardımandan kurtulmaya çalışacaktık. İçimde hayatta kalacağımıza dair yeniden bir umut ışığı belirmeye başladı. Dünyaya veda etmeye hazırlanırken hayata dair içinizde yeniden bir umudun belirmesi gerçekten bambaşka bir duyguydu.
On dakikalık bir yürüyüşün ardından bizi bekleyen mücahidlerin yanına ulaştık. Biri kolundan ağır şekilde yaralı diğeri de yaralıya yardımcı olan mücahidle selamlaşıp kucaklaştık. Ben kucaklaşır kucaklaşmaz heyecanla onlara Numan’ı sordum. Numan hayatta mıydı?
Bir ağaçtan diğerine
Yaralı Afgan’la ilerlemeye başladık. Bir ayağı kan içinde kalsa da sekerek yürüyebiliyordu. Helikopterler dağların ardında kaybolur kaybolmaz yerimizden fırlayıp kendimizi ağaçlardan birinin altına atmaya çalışıyorduk. Ağaçlar küçük olsalar da helikopterlerin bizi görmesini engelliyordu. Resmen ince bir ipin üzerinde yürümeye çalışan cambazlar gibiydik. Helikopterler kavis yaparken en ufak bir hata yapsak veya birkaç saniye geç kalsak hemen yerimiz tespit edilir ve helikopterler öldürene kadar peşimizi bırakmazlardı. Bir ağaçtan diğerine her koşuşumda ölümle göz göze geliyor, kendimi ağacın altına attığımda ise hayatta kalacağıma dair umudum yeniden canlanıyordu. Ağaçlar arası mesafeler uzun olduğu için de koşarken nefes nefese kalıyordum. 2-3 dakika dinlenip helikopter kaybolduğunda tekrar koşmaya başlıyordum. Omzumdaki kanama da durmuştu ve hiçbir acı hissetmiyordum. Artık hayatta kalmak için elimden gelen her şeyi yapmaya karar vermiştim. Birkaç saat öncesine kadar kendimi sadece bir gazeteci olarak görürken şu an kendimi bir savaşçı gibi hissetmeye başlamıştım. Ölüme karşı mücadele eden, hayatta kalmak için savaşan bir insandım artık. Verdiğim savaşta en etkili silahların ilki içimde yeniden filizlenen umut diğeri de annemin ben öldüğümde ne denli üzüleceğine dair düşüncelerimdi.
İçimdeki zafer duygusu
Zaman geçiyor, biz de yavaş yavaş çatışma bölgesinden uzaklaşıyorduk. Artık hava da kararmaya başlamıştı. Havanın kararması demek uçaklardan kurtulacağımız anlamına geliyordu. Zaten uçakların bizi aradığı vadiden tamamen çıkmaya da çok az bir mesafe kalmıştı. Sık sık bacağından yaralı olan Afgan’a durumunun nasıl olduğunu soruyordum. O da her defasında iyi olduğunu söylüyordu. Saklandığımız ağaç altlarından birbirimizi her görüşümüzde yaralı Afgan bana tebessüm ediyordu. Bu tebessüm uçaklar bizi bulamadan kendimizi yeni bir ağacın altına daha attık anlamına geliyordu. Bir ara tıpkı bizim gibi uçaklardan kurtulmaya, çatışma bölgesinden çıkmaya çalışan iki kişinin daha olduğunu fark ettim. Demek ki bizim dışımızda başka yaralılar da vardı. Onlar da bizi fark edince yavaşlamaya başladılar. Kısa bir zaman sonra kıstırıldığımız vadiden çıkıp bir kayanın altına oturmuş bizi beklemeye başladılar. Hava tamamen kararırken biz de çatışma bölgesinden çıktık. Artık kurşun ve bomba sesleri uzaklardan geliyor, helikopterler de hava karardığı için son uçuşlarını yapıyorlardı. İngiliz ve Amerikalı pilotlar tüm uğraşlarına rağmen bizi bulamamışlardı. Helikopterlere yakalanmadan vadiden çıkmak içimde tatlı bir zafer duygusu oluşturdu. Kayanın dibinde bizi bekleyen, ara sıra bağırarak yerlerini belli etmeye çalışan mücahidlerin yanına giderken yaşadıklarıma inanamıyordum. Tam dünyaya veda etmeye hazırlanırken tekrar hayata geri dönmüştüm. Her şey sanki bir rüya gibiydi. Nasıl olmuştu da o yoğun bombardımandan sağ olarak kurtulmuştum? On dakikalık bir yürüyüşün ardından bizi bekleyen mücahidlerin yanına ulaştık. Biri kolundan ağır şekilde yaralı diğeri de yaralıya yardımcı olan mücahidle selamlaşıp kucaklaştık. Ben kucaklaşır kucaklaşmaz heyecanla onlara Numan’ı sordum. Numan hayatta mıydı?