
Dergi. “Dermek”ten geliyor. Londra’da 1731 yılından 1907 yılına kadar yayınlanan “Gentleman’s Magazine” bilinen ilk dergidir. 1850 yılında yarı Türkçe yarı Fransızca yayınlanan “Vakay-i Tıbbiye” dergisini saymazsak, Türkiye’nin ilk dergisi Münif Paşa’nın çıkardığı “Mecmua-i Fünûn”dur. Bu Google bilgilerini verdikten sonra söyleşimize başlayabiliriz. Türkiye’de dergi tasarımcılığının duayen isimlerinden olan Semih Abi’yle (Taneri) yıllardır mesaimizi paylaşıyoruz. Hep bir fırsatını bulsam da röportaj yapsam diye düşünüyordum. Kısmet bugüneymiş. Yanına çok sevdiğim, Genç Dergi yazarlarından ve aynı zamanda “Çıkmaz Sokak” ve “Paspartu” isimli iki kitap sahibi Bilgehan Abi de eklenince, röportajdan çok söyleşi gibi oldu. O kadar güzel şeyler söylendi ki araya girip seviyeyi düşürmek istemedim :) Bol spotlu, bol tecrübe aktarımlı söyleşimiz aşağıdadır:
Mahmud Sami Erdem: Bilgehan Abi; okumanın önemini bu dergide sıkça işlediniz. Ama neyi, ne kadar okumak? Kitap mı, gazete mi, dergi mi?
S. Bilgehan Eren: Bu devirde gençlerin sadece kitap okuması yetmez, aynı zamanda dergiyle de beslenmesi gerekir. Çünkü kitap daha statiktir, spesifiktir. Dergiler ise daha dinamik. Gazeteler umuma hitap eder. Dergide belki mevzuya derinleşemezsin. Derin meseleler kitap hacminde ele alınmalıdır. Kitaplarla derinlemesine bilgiye sahip olurken, dergi okuyarak da bu bilgilerimizi diri tutarız. Aynı zamanda dergiler kitap hacminde ele alınacak meselelere okuyucuları zihinsel olarak hazırlar. Derinleşmeni sağlamaz lâkin derinleşmene vesile olur.
M. S. Erdem: Yani dergi sana bir temel atar. Binanın tek katlı veya gökdelen olması sana kalmış.
S. B. Eren: Diğer taraftan altını önemle çizmek lâzım. Dergiden anladığımız sadece 64 sayfa, kuşe kağıt, matbaa masrafları değil. Dergi bir ruh kurar! Dergiler ruhî imarımızı yapar, bizi güncel kılar az önce söylediğim gibi.
M. S. Erdem: Bu anlamda dergi biraz tabana iner değil mi? Kitaptan ziyade halkla daha içli dışlıdır.
S. B. Eren: Ansiklopediciler, Jean Jack Rousso gibi adamları biliyorsun, Fransız devriminin fikri anlamda hazırlayıcıları bunlardı. Dinamik bir kadro oluşturmuşlardı. Bizde de geriye doğru bakarsak birçok fikir hareketi dergilerin etrafında odaklanıyor, kümeleniyor; bu çok önemli. Bir kitap okuyucusu var tamam ama kadrolar dergilerin etrafında. Mesela Büyük Doğu kadrosu, Büyük Doğu Dergisi’nin etrafında oluşuyor. Diriliş, Serdengeçti vs. bütün fikri kadrolar. -bütün fraksiyonlar için geçerli- Böyle ele aldığımızda şu vurguyu yapmak lazım: Bu anlamda dergiler bir mekteptir.
Semih Taneri: Bilgehan, sen çevre oluşturma meselesini konuşurken ben de şöyle bir kendime baktım. Şu anda çevremdeki tanış olduğum, dostluk kurduğum gençlerin birçoğunu Genç Dergi vesilesiyle tanımışım. Genç Dergi 2006’da başladı yayına. İlk çıktığında siyasal, politik şartlar çok zordu. Genç Dergi de tabiri caizse Üstad’ın dediği gibi “Allah demenin yasak olduğu zamanda” ortada bir gençlik dergisi olmadığı zaman çıktı. O zamandan beri bir mücadelesi var. Bizim kesim bunu çok anlayamıyor belki. Ama böyle bir derginin 10 küsür yıldır çıkması da muazzam bir şey. Allah daha da bereketli olmasını nasip etsin. Hatta isminin GENÇ olması da bunu gösteriyor. Başka bir derginin bu tarz genel bir ismi kullanmaması, tek olduğunun göstergesi. Çok ciddi bir boşluğu doldurdu. Ama Genç Dergi’nin 2008 yılında mekânlaşması ayrı bir kilometre taşı olmuştur. O zamana kadar Genç Dergisi’ni biz İkitelli’de Altınoluk’ta yapıyorduk Lütfi Bey’in öncülüğünde. Fakat Üsküdar’daki dergi merkezi tutulduktan sonra gençler gelmeye başladı. Bu noktada mekânlaşma da dergiler için çok önemli. Mekânın büyüklüğü küçüklüğü fark etmez. Küçük de olsa bir merkezin olması çok önemli. Okuyucuyla dergi kadrosunun sabit bir mekânda buluşup fikirlerini paylaşması önemlidir. Dergiler mıknatıs etkisi yapar. Mesela kitapta bu yoktur. Yazar kitabını yayınlayıp bir köşeye çekilir. Genç Dergi’ye bazen Anadolu’dan kalkıp gelenler bile oluyor. Ben çocukluğumun geçtiği Rize’den İstanbul’a geldiğimde Beyaz Saray kitapçılar çarşısına gitmek benim için çok özel bir şeydi. Çünkü kütüphanemde biriktirdiğim kitapların yayıncıları oradaydı. Bana mukaddes bir yer gibi gelirdi. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: 80’den sonra İslami hareket, dergiler çevresinde gelişti. İki tane unsur vardı o zamanlar. Bir tanesi dergiler, diğeri de Anadolu’daki kitap evleriydi. İnsanlar oralarda toplanırdı. Rize’de, Malatya’da, Erzurum’da ve birçok ilde bu böyleydi. Ortak fikirlerde buluşanlar bir araya gelip dergi çıkarıyorlardı.
M. S. Erdem: Dergisi olmayan fikir akımı olmaz diyebiliriz o zaman.
S. B. Eren: Kılık kıyafetimiz, marka tercihlerimiz, evimizde kullandığımız ürünler vs. ekonomik durumumuzu gösterir. Dergiler de bireysel anlamdaki ilgi düzeylerimizi yansıtırdı. 10 sene önce bu kadar tarih dergisi yoktu mesela. NTV Tarih, Derin Tarih vs. gibi dergiler son 10 sene içerİsinde çıktı. Buradan tarihe olan ilgimizin arttığını görebiliriz. Gezi dergileri de arttı. Bu ekonomik refahımızın da artması anlamına geliyor. Gezebilecek potansiyelimiz olmasa, gezi dergilerine ilgimiz de olmazdı. Örnekleri çoğaltabiliriz bilgisayar, dijital fotoğrafçılık vs. Dergiler nokta atışı yapar.
M. S. Erdem: Yani biz yıllar sonra bugünkü dergilere dönüp baktığımızda, hangi olayların yaşandığını, hangi müziklerin dinlendiğini, ilgi düzeylerini ölçebiliriz. Tarihi bir belge aynı zamanda, toplumun hafızası. Bir coğrafyanın fotoğrafı niteliğinde.
Masanın üzerindeki dergiler bir anlamda kişi hakkında da ipuçları verir değil mi? Dergilere bakarak siyasi görüşünü, ilgilerini tahmin edebilirsin. Gerçi bu senin için pek geçerli değil Semih Abi. İyi ve eski bir okuyucu olmanın yanında Art Director de olduğun için tasarımlarına bakıyor da olabilirsin. :)
Peki Semih Abi. Sen dergilerle nasıl tanıştın? İlk okuduğun dergi neydi mesela? Bu arada tasarıma da kısaca değinelim. Dergi tasarımında duayen biri olarak, tasarımın nasıl olması gerektiğini söyleyebilir misin? Tasarımla ilgilenen arkadaşlara da faydalı olur hem.
S. Taneri: Tercüman Çocuk’la dergi okumaya başladım. Sonra Milliyet Çocuk vs. Her hafta sabırsızlıkla beklerdim yeni sayılarının çıkmasını. Sonra büyüdük tabii. 1985 yıllarında bayide İslam Mecmuası gördüm. Bilinçsizce, kapağını beğenip de aldığım bir dergiydi. Logosu da çok hoşuma gitmişti. Müslüman coğrafyalarla ilgili haberler vardı. Bir dönem Üsküdar Belediye Başkanlığı da yapmış Yılmaz Bayat derginin yöneticisiydi. Yine Hasan Hüseyin Ceylan yayın kadrosundaydı. Hasan Abi’nin (Aycın) ilk çizgilerini orada gördüm. En önemlisi de 80 sonrası 100 bin tirajına ulaşmıştı. Bu o dönem için çok önemli bir tirajdı. Hâlâ da camiada bu rakama ulaşılabilmiş değil. Sonra Ribat ve Altınoluk dergileriyle tanıştım. Onların da azımsanmayacak bir tirajı vardı yine.
Milli Gençlik Vakfı’ndayken kendi bültenlerimizi yazısıyla, teknik hazırlığıyla kendimiz çıkarırdık üniversite yıllarımızda. Temelimizi o bültenler oluşturdu. Dergi tasarımına bu dergi ve bültenlerle başladık. RagTime diye bir program vardı. Şimdi adı sanı unutuldu. Böyle böyle mesleğimiz oldu.
Tasarım olarak da Mostar, Lacivert, gibi yazılarına bol sayfa veren dergileri beğeniyorum. Alanı geniş kullanıyorlar. İlk sayfayı tamamen görsele ayırıyorlar mesela. Görsellik önemli. Yazıyı okutan en temel etken. Tasarım alanının daraltılması, yazının okunmasını zorlaştırıyor. Yazıları sayfalarla sınırlamamak lazım. Görsel malzemeye 1/3 oranında bir yer ayırmak lazım en azından.
Tasarımcının yazıyı kesinlikle okuyup anlaması lazım. Şimdi gençler sadece başlığı okuyup tasarım yapıyorlar. Bazen yazar, başlıkta ironi yapıyor. O zaman ters köşe oluyorsun.
Sonra görsel aramak... Bir yazı için yarım saat, bir saat görsel aradığımı bilirim. Çünkü dediğim gibi, görsel yazının okunmasına yardımcı olur. Bir anlamda da yazının özeti gibidir.
Renk kullanımı da önemlidir. Kullanılan görselden başlığın rengini alırsın. Spot rengini de başlığa göre belirlersin.
Farklı font kullanmamak da gerekiyor. Bir font ailesinin türevlerini kullanmak en sağlıklı olanı. Puntoları da fazla değişik kullanmamak gerekiyor. Bir standardı olmalı.
Tirelemeler de önemli. Mesela spotlarda tireleme kullanılmaz. Paragrafların, olabildiğince sütun veya sayfa sonunda bitmesi gerekir. Diğer sayfanın veya sütunun başında tek satır kelime öbeklerinin kalmaması gerekir.
M. S. Erdem: Yani hiyerarşik olarak yazıyı okumak, görseli bulmak, rengi ayarlamak, spotlara ve tirelemelere dikkat etmek diyebiliriz.
Peki Bilgehan Abi, dergi ölür mü? Teknolojikleşiyoruz çünkü giderek.
S. B. Eren: Dergiler ölmez! Televizyon çıktı diye radyolar kapanmadı. Bugün insanlar uçakla seyahat ediyorlar ama çocuklarına da at binmeyi öğretiyorlar. Derginin doldurduğu boşluk ayrı çünkü. Benim için Türkiye’nin en zor dönemlerinden biri 28 Şubat’tı. O dönemde ne etkili olmuştur dersen, o dönemin efsane dergisi Akademya idi. 2005 yılından sonra etkilendiğim ise Genç Dergi’dir. Bizim muhabbetimizin kaim olması açısından da önemli. Buna vesile olanlardan Allah razı olsun.
İslam inkılabı dergisiz olmaz. İnsanların gönlüne dokunmak istiyorsan, kitap ne kadar lazımsa dergi de o kadar lazım. Mescitler ne kadar lazımsa dergiler de o kadar lazım. Çünkü bu mescitlere bu dergiler vesilesiyle insanları çekiyoruz. Yahya ile, Seyfullah ile, Süleyman ile aynı safta namaz kılabiliyorsam, bunu oluşturan Genç Dergi’dir. Tasarımından dağıtımına kadar çalışanlar, çok büyük bir hayra vesile oluyorlar. Dergiler bir kıvılcımdır bu noktada. Derginin değeri, üzerindeki satış rakamı mıdır? Hayır! Bir keyfiyettir, birliktir, dirliktir, gönül imarıdır.