Ayetlerini ezber bilen yapraklar kanat
Açılsın göklerin kapıları açılsın perdeler kat kat
Arif Nihat Asya
Kur’an-ı Kerim Allah Resûlü’nün (s.a) kalbine indirilmiştir öncelikle. Ondan Ashâb-ı Kirâm’ın gönüllerine, onlardan da dalga dalga ümmetin fertlerine yayılmıştır. On beş asırdır gönülden gönüle akmış gelmiştir Kur’an. Ümmetin içinde Kur’an’a gönül veren, gönüllerini Kur’an’a vakfeden birileri hep olagelmiştir. Onların içlerine Kur’an’ın aşkı düşmüştür; o aşkla yaşamışlardır hayatı, o aşkla hayata yummuşlardır gözlerini.
Ümmet-i Muhammed için “Kitaplarını gönüllerinde taşıyan ümmet” denir. Ayet-i kerimede “Bu (Kur’an) kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde apaçık ayetlerdir” buyurulur buna işaret olması için. Müslüman ümmetin Kur’an hâmilleri (hamele-i Kur’an), Allah Resûlü’nün en nadide emanetini sırtlarında bir yük gibi değil, vücudun en nadide yeri olan kalplerinde taşıyagelmişlerdir Kur’an’ı. Bunu en büyük şeref bilmişlerdir. En büyük şerefe böylelikle nail olacaklarının bilincinde olmuşlardır. Nitekim Peygamber Efendimiz, “Ümmetimin en şereflileri hamele-i Kur’an’dır” buyurmuştur.
Bendenizin de içine on bir, on iki yaşlarında hâfız olma aşkı düştü. Bunda o yıllarda Karaman Yunus Emre Camii, şimdilerde Sultan Ahmed Camii imam hatibi kurra hâfız Hasan Kara hocamın büyük etkisi var. Aynı köyden olmamızın getirdiği bir yakınlık, camide okuduğu aşır ve mevlitler bende derin bir iz bıraktı. Ona karşı deruni bir sevgi oluştu içimde. Allah o sevgime karşılık beni Hasan Kara’ya öğrenci yaptı. Ve ben onun önünde iki yıl gibi bir sürede hâfızlığımı tamamladım. Allah ondan razı olsun.
Hâfızlık yaparak sadece Kur’an’ı ezberlemedim tabii. Hâfızlığın bana öğrettiği çok büyük şeyler oldu. Bir kere fedakarlık yapmadan hâfız olunmaz. Günlerinizi, aylarınızı hatta yıllarınızı Kur’an’a vakfedeceksiniz. Yeri geldiğinde pek çok şeyden vazgeçeceksiniz. Bir de hayatta çok istenilen bir şeyin kesinlikle başarılabileceğini öğrendim. Engellerin, zorlukların, sıkıntıların bir şekilde aşılabileceğini…
Aşk ve şevkle ezberlediğim Kur’an, gençlik yıllarımda anlam dünyasıyla kendini bana yeniden sevdirdi. Onun anlamlarını keşfettikçe, onu daha çok sevdim, ona daha çok bağlandım. Önümdeki dil engelini aşıp iyi bir Arapça öğrenmek gerektiğini fark ettim. Evet, gönlümde taşıdığım Kur’an’ın anlamını kavrayabilmek için Arapça öğrenmeliydim. O günlerde çevremdeki hâfız arkadaşların bu noktaya gerekli titizliği göstermediklerini, Kur’an’ın sırf nazmı ve ezberiyle meşgul olduklarını görünce içimdeki bu istek daha çok arttı. Madem ki bu kadar Kur’an’ın nazmına ve ezberine ehemmiyet verenler var, onun dili ve anlamını iyi bilen birileri de olmalıydı. Mehmed Âkif’in bir şiiri vardır.
İbret olmaz bize her gün okuruz ezber de
Yoksa hiç mana aranmaz mı bu ayetlerde
Lafz-ı muhkem yalnız anlaşılan Kur’an’ın
Çünkü kaydında değil hiç birimiz mananın
Devamını çok iyi bildiğimiz bu şiir o zaman benim düşüncelerimin tercümanı gibiydi. O günden sonra mesaimin neredeyse tamamını Arapça ve dini ilimlere verdim. İlahiyat Fakültesi, fakülte harici halka dersleri, kurslar, yüksek lisans, Diyanet İhtisas Merkezi, doktora derken bu uğurda yıllar geçti. Bu zaman zarfında hâfızlığıma gerekli itinayı gösterdiğimi söyleyemem. Hâfızlığım onca yıl bir köşede ara sıra zoraki uğrayıp hal hatır sorduğum yetim bir çocuk gibi boynu bükük kaldı. Halbuki ilk sevdamdı o benim. Geceleri uykusuz kaldığım, çocukluk heveslerimi uğruna yarıda bıraktığım... Bana hayatı, zorluklarla mücadeleyi, engelleri aşabilmeyi öğreten oydu. Önümde sonsuz ufuklar açan, beni ben yapan... Bütün kazanımlarımın esas amiliydi.
Şunu da söylemeliyim ki, aldığım onca diploma, yüksek şeref derecesi ve unvanın hiçbiri hâfızlık belgesi kadar beni heyecanlandırmadı, sevindirmedi. Hiçbir unvan “hâfız” unvanı kadar beni onurlandırmadı. Hâfızlığın üç katı zamanımı harcadığım doktor unvanı bile...
2015 Ramazanı itibariyle öksüz bıraktığım o yanıma dönmeye çalıştım. İçten sitemler, gıyaben edilmiş dualar etkili oldu bunda belki. Çok uzaklara gitmeden, henüz dönüş imkanı varken, bir sahur vakti, bıraktım kendimi Kur’an’ın yapraklarına yeniden. Ya da kendimin de bir yaprak olduğunu tekrar duyumsadım. Okudukça gök kapılarının, perdelerin kat kat açıldığını hissettim. Kur’an’ı gönülden tekrar ederken duyduğum derin vecdle, onun lahuti ikliminde kanat çırptım.
Büyüklerimiz bize sık sık söylerlerdi. Hâfız olmak kolay, hâfız ölmek zordur diye. Hâfız olmak gerçekten çok kolay. İnsan iyi bir çalışmayla altı ay ile iki yıl gibi bir sürede Kur’an’ı hıfzedebilir. Kur’an’ın bir mucizesidir bu. Allah’ın bu ümmete bir ikramıdır. Ancak onu koruyabilmek için bir ömür çalışıp çabalamalısınız. Daha doğrusu fedakarlık yapabilmelisiniz. Fedakarlığınız miktarınca karşılık görürsünüz. Siz onu koruduğunuz sürece o da sizi korur; sizin yolunuzu, ufkunuzu, gönlünüzü açar. Emaneti gönlünüzde taşıdığınızı düşündükçe, huzur duyarsınız.
Rabbimden dileğim, gözlerimi fani hayata yumarken, gönlümde dipdiri bir Kur’an olması…