Türkiye Haziran ayıyla beraber önemli bir dönemeci daha geride bıraktı. Tabii bu durum yeni tartışmaların ve süreçlerin başlangıcı oldu ama üzerinde durulması gereken en önemli hadise, 7 Haziran Genel Seçimleri’nde, 25 yaş altı kesimin yüzde 70’inin muhalif olması, ilk defa oy kullanan 1 milyon 103 bin gencin de yüzde 80’inin mevcut iktidar Ak Parti’den yana oy kullanmaması… Tüm bu soruları ve verileri, uzmanına; GENAR Genel Müdürü Mustafa Şen’e sorduk. 1966 Trabzon doğumlu olan; siyasetten sosyolojiye birçok kitap yayınlayan ve GENAR’daki görevinin yanında Boğaziçi Üniversitesi’nde dersler veren Şen, gündemin merak edilen başlıklarını GENÇ için cevapladı. Bakalım, geride bıraktığımız seçimler ve önümüzdeki süreçte bizi bekleyen “varsayımların” toplumsal karşılığı nasıl…
Geride bıraktığımız seçimlerde sürpriz olarak yorumladığınız bir sonuç oldu mu?
Ak Parti’nin seçimi yüzde 41’le kazanmasına rağmen birinci parti olamaması sürpriz oldu. Bu tabii ki parlamenter sistemin bir arızası. Sizi takip eden birinci partiye 15 puan, ikinci partiye 20 puan fark atıyorsunuz, sizi takip eden iki parti kadar oy alıyorsunuz ama iktidara gelemiyorsunuz.
Aslında sizin anketlerinizde de Ak Parti’nin oy oranı belliydi; direkt sürpriz olarak bakabilir miyiz bu sonuca?
Tabii, biz aylar öncesinden sonuçları az çok görüyoruz. Ben size şu an 2019’da yapılacak olan seçimlerin sonuçlarını kabaca söyleyebilirim. Dolayısıyla bugün bulduğumuza yakın bir sonuç çıkarsa sandıktan tabii ki sürpriz olmaz. Ama 2019’da sürprizler var, öyle gözüküyor. Burada da aynı böyle. Sürpriz dediğimiz şey şudur: Yüzde 41 oy al ama hükümeti kuracak durum olmasın. Ayrıca buraya şunu da ekleyelim: Ak Partili anne babaların “plazalı çocukları” Ak Parti’ye oy vermedi.
2002’den bu yana iktidarda olan Ak Parti’nin 18 ila 25 yaş arası kitleden aldığı oylarda büyük bir gerileme var. Ak Parti’nin gençlerden az oy alıyor olmasını neye bağlıyorsunuz?
Ak Parti’nin kullandığı dil ile gençlerin dili uyuşmadı. Şimdiki gençler bambaşka bir dünyanın çocuğu. Biz oturup 3 saatlik bir filmi büyük bir keyifle izleyebiliyoruz ama onlar 7 saniyelik Vine’larla mutlu oluyorlar. Oturup da gençlere uzun uzadıya konuları direkt anlatamıyorsun, ya da kitap okutamıyorsun. 1 cümlelik bir tweetle anlatacağını anlatıyor, anlatılması gerekeni de öyle istiyor. Ak Parti bu dili ıskaladı… Bu, uzun süre iktidarda kalmanın bir getirisi olsa gerek. Bunun da en temel nedeni çağ değişimi oldu. Önceleri büyükler bilen, küçükler bilmeyendi. Bu çağda ise her şey ulaşılır konumda; bu da enformasyonu doğuruyor. İlim konusunda, hikmet konusunda değil ama enformasyon seviyesinde bu böyle. Türkiye’yi bu değişime sokan, bunun mimarı Ak Parti ki bunun başlangıcında Turgut Özal var; ama kendisi bu değişimin gerisinde kaldı. Birinci madde bu.
İkinci madde gençlerin, siyasetin ve toplumun, Türkiye’nin öncesini bilmiyor olmaları. Bu, gençlerin eleştirilecek noktadaki malumat seviyesinde kalmalarından kaynaklanıyor. Mesela çok baskı görüyoruz diyorlar ama geçmişteki baskılardan habersizler ki ciddi manada hiç de baskıya maruz kalmadılar. Ak Parti onların göreceği 1-2 darbeyi engelledi. Halkın oylarıyla yüzde 52 oy almış olan, demokratik yollarla seçilmiş ve demokratik yollarla gideceğini vurgulayan bir lidere diktatör diyorlar çünkü gerçekte diktatörün ne olduğunu hiç bilmiyorlar ama biz biliyoruz, bu dönemleri geçmişte yaşadık.
Üçüncüsü, gençlerin bir muhalif tavrı vardır her zaman. Muhalif olmak hem çok gerekli hem de çok kolay bir davranıştır. Ama buradaki muhaliflik hakkı, adaleti sağlamalı…
Biz oturup 3 saatlik bir filmi büyük bir keyifle izleyebiliyoruz ama onlar 7 saniyelik Vine’larla mutlu oluyorlar. Oturup da gençlere uzun uzadıya konuları direkt anlatamıyorsun, ya da kitap okutamıyorsun. 1 cümlelik bir tweetle anlatacağını anlatıyor, anlatılması gerekeni de öyle istiyor.
Birçok anket firması, siz dâhil; benzer şekillerde seçmeni etkiliyorsunuz gibi bir algı var. Yapılan araştırmaların seçmendeki etkisini nasıl görüyorsunuz?
Yüzde 1 veya 2’lik bir etkisi var ama genel anlamda etkisiz. Biz 2004 yılında bir çalışma yaptık: Reklamlar, tanıtımlar, mitingler, anketler vesaire toplamda yüzde 13’lük bir etkiye sahip. Bunun yüzde 4’lük kısmı diyor ki, “beni partime yaklaştırıyor, perçinliyor.” Geriye kalan yüzde 8’lik kısım ise bir partiden bir partiye yöneliyor. Ama tamamı bir partiden diğer partiye geçmiyor, dağınık. Zaten çok fazla etkisi olacaksa siyasi partileri de kapatalım. Gerek kalır mı onlara? Ki bazı siyasi partiler zaman zaman anket firmalarını hedef tahtasına koyuyor. Biz siyasi parti değiliz, rakipleri biz değiliz; yanlış yere ateş ediyorlar. Senin liderin karizmatik olmadıktan sonra ben ne yapabilirim ki? Partinin lideri karizmatikse, tek başına kitleleri etkileyebiliyorsa 500 tane aleyhine anket yapsan da hiç tesiri olmaz. Ama diğer tarafta en fazla normal kurumda yöneticilik yapabilecek bir adamı genel başkan yapmışsın, 500 tane de lehinde anket yapsan sonuç bellidir. Önce lider lider olacak, parti parti olacak, teşkilat teşkilat olacak.
İnsan olarak muhakkak sizin de bir tarafınız var. Böyle bir durumda mesleki anlamda sınırınız nedir?
Her şeyden önce haktan ve hakikatten yana olmak zorundayız. Emekten, özgürlükten, barıştan, kardeşlikten yana ve bütün bunların savunucularından yana bir taraflılığım var. Çünkü ben her zaman doğrunun er ya da geç herkese fayda sağlayacağına, yanlışın da er ya da geç sahibine zarar vereceğine inanırım. Biz bu araştırma işine gireceğimiz zaman ilkeler belirledik. Onlardan bir tanesi de şuydu: Bu dünya gelip geçiyor, biz bu mesleğe girersek bu meslekte yaşlanacak, hatta öleceğiz. Peki, cennete gidebilecek miyiz? Yani bu meslek yapılarak cennete gidilebilir mi? Gidilebilir diye karar verdik. Nasıl olur bu, Yunus Emre gibi olarak. O nasıl Tapduk Emre’nin dergâhına odunun bile eğrisini sokmamış; aynı şekilde biz de müşterimize eğri veri, üzerinde oynanmış bilgi götürmezsek aynısını yapmış oluruz. Yunus Emre’nin kalbinde eğrilik olmadığı için eğri odun da sokamıyordu içeri, o zaman bizim de kalbimizde eğrilik olmayacak ki yanlış verilerle hareket etmeyelim.
Ahlak kavramından yola çıkarak, parti fanatizminin gençlerde etkisi nasıl?
“Partilere öyle veya böyle oy vereceğiniz bir durum var mı?” dediğimizde, orada bile “kesinlikle oy vermem”ciler çıkıyor. Tamamen sert çekirdek olmuş, karşıtlık üzerine kendisini bina etmiş bir seçmen kitlesi var. Demokrasi kültürünün yaygınlaşması ile alakalı bu. Bunun için de daha diyaloğa açık bir dil kullanılması gerekiyor. Böyle bir demokrasi türü de var, diyalojik demokrasi deniyor buna. Bir de kozmopolitan demokrasi var. Bu ikisi Türkiye’ye çok uygun. Bu çoğulcu demokrasi kültürünün gelişmesi gerekiyor. Ayrıca siyasileri çok sert bulanlar bir de kendilerinin durumuna baksa güzel bir özeleştiri olacak. Kendi yapmadığım, katkımın olmadığı bir şeyi nasıl başkasından isteyeyim? Burada bir ahlaki sorun söz konusu. Ailelerimizin, patronlarımızın, müdürlerimizin, öğretmenlerimizin de öyle olması gerekiyor. Okulda öğrencilerin ne kadar söz hakkı var? Sizce yüzde 1 var mı? Biz burada da araştırma yaptık; birçok yerde yüzde sıfır... Azizim, bir şeyin değişmesini istiyorsan değişmeye başla. O değişimde katkın olmayacaksa bunu istemeye hakkın yok. Bir şeyde hakkım var diyorsan katkı sun. “Hakkı” ve “katkı” kafiyesi üzerinden gidebiliriz yani.
Erken seçim söylentisi hakkında neler söylemek istersiniz?
Büyük bir ihtimalle erken seçim olacak. Koalisyon da olsa bu pek yürüyemeyecek ve tekrar erken seçim olacak. Bunun için çalışmamız da oldu ama uzmanlık gerektiren bir durum değil bu. Her şey ortada…
Son olarak gerek oy vermede, gerek bahsettiğiniz ahlak tanımı üzerinden manipülasyonlara karşı, gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Okumayı, düşünmeyi ve diyalojik şekilde tartışabilmeyi öneriyorum. Bakhtin’in dediği bu diyalojik demokrasi çok önemli, bunu öğrenmeli ve uygulamalıyız. Kafandakileri başkasına dayatmak değil de, karşındaki ne düşünüyor… Gençlerin karşısındakinin kalbinde ne olduğunu merak etmesi gerekiyor. Biz maalesef büyükler olarak kötü örnek oluyoruz. Ben üniversitede bazen hiç bir şey anlatmadan, konunun adını tahtaya yazıyorum ve gençlere bırakıyorum tartışmayı. Bu çok verimli oluyor. Oralardan soru sorduğumda da çok yüksek puan alıyorlar. Bazen gençlerin söylediği şeyler çok saçma, ipe sapa gelmez şeyler olabiliyor ama en az üçte ikisi, yani o derslerde verdikleri cevaplar sanki bir profesörden çıkmış. Bırakalım kendi düşüncelerimizi dayatmayı ve anlamaya çalışalım. Ben sonuçlarını her zaman alıyorum bunun.