Kemal Öztürk 1969 Ağrı doğumlu. 1995 yılında muhabir olarak başladığı Anadolu Ajansı’nda 2011-2014 tarihleri arasında Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür olarak görev alıp, bir dönem Bülent Arınç ve Başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını yapmıştı. 2015 Türkiye genel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nden milletvekili aday adayı olan ve iletişim, siyaset ve yakın tarih alanlarında birçok kitap yayınlayan Kemal Öztürk, ayrıca birçok belgesele imza atmış; bu belgeseller yerli ve yabancı kanallarda yayınlandı. Halen Yeni Şafak Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapan Öztürk’e GENÇ okurları için, medya camiasından özel hayatına kadar birçok önemli, merak edilen konuyu sorduk…
Anadolu Ajansı’nın Genel Müdürü olduğunuz dönemde, “iktidarın sözcüsü” olmakla itham edilmiştiniz ve bu konu TBMM’de dahi gündeme getirilmişti… Böyle bir süreçte nasıl bir idare etme yönteminiz vardı?
Şöyle bir prensibim vardı benim: ben tarafım, taraf tutarım. Ama kurum taraf tutmuyor. Ben taraf tutan bir yöneticiyim ama adil yönetiyorum. Bu benim en önemli prensibimdir. İnsanlar tarafsız olmamalı, taraf tutmak lazım zaten. Taraf tutacaksınız ama adil olacaksınız. Ben Ak Parti’de görev almış, desteklemiş biri olarak tabii ki de tarafım ama adilim; parlamentodaki partilerin haberlerini yaparken veya diğer siyasi grupların haberlerini yaparken adil olmaya çalıştım hâlâ da çalışırım.
Milletvekilliği için aday gösterilmeyen bazı isimlere göre siz, olayı kişiselleştirmeyip “vardır bir hayır” dediniz. Bu duruşunuz için neler söylemek istersiniz?
Benim dışımda aday gösterilmeyince tepki ortaya koymayan başka arkadaşlarımız da oldu. Bu iş nasip işidir; ben çok değişik şeylere şahit oldum Ankara’da yaşarken. Milletvekili listesine yazılıp, Yüksek Seçim Kurum’a giderken isim çıkarıldığını gördüm. Siyasette böyle şeyler çok olur. Listede olursunuz seçilmezsiniz, listede olmazsınız seçilirsiniz. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başına da gelmiştir bu; İstanbul’da Milletvekili seçilip mazbatasını aldı ama sonra elinden aldılar. Bunlar olur, böyle şeyler yaşanır. Bunlara da öfke göstermek doğru değil, ama haksızlığa uğrayınca tepki göstermek ayrı şeydir. Bu ayrı bir konudur. İnsanın da tabii neden listeye koyulmadığını bilmesi hakkıdır, partinin de bu konuda anlayış göstermesi önemli bir şeydir.
“Bir gazeteci ve köşe yazarı olarak, bir şair ve düşünür olarak, hattat ve sanatçı olarak yeni kuşaklarla karşılaştırıldığında, ciddi bir irtifa kaybı yaşadığımızı gördük” şeklinde bir ifadede bulundunuz bir yazınızda. Bunu biraz açar mısınız?
Türk medyası tek partili dönemden sonra en sarsıntılı dönemini yaşıyor. Günümüzde ideolojik bir gazetecilik söz konusu; eskiden sağcı, solcu gibi gazeteler vardı, şimdi iktidar karşıtlığı gibi bir ideolojik algı var. Ne demek bu? İdeolojiler insanın aklını kapsadığı ve aklını kullandırmadığı için, ideolojinin gerektirdiği her şeyi yapmak mübah gibi görünüyor. Türk medyasında da şu an iktidar karşıtlığı öylesine büyük bir ideolojik düşmanlığa dönüştü ki, ona karşı olacak her şeyi mübah görüyor. Mesela, aşırı radikal örgütlerle işbirliği yapıldı; DHKP-C’nin bir savcıyı öldürmesindeki yaşananlar gibi. Fethullah Gülen cemaati gibi devlete karşı büyük bir komplo yapmak isteyen bir oluşumla işbirliği yapıldı, PKK ile yurt dışındaki çeşitli örgütlerle, istihbaratlarla işbirliği yapar hâle geldiler sırf ideolojik saplantıdan dolayı. Bu en büyük irtifa kaybıdır. Mesleği yapmak artık bitmiştir. Türk medyası; araştırmacı gazetecilik, özel habercilik, saygın gazetecilik, dosya haberciliğini bitirmiştir artık. Şimdi manşetler ya iktidarın aleyhine atılacak ya da lehine atılacak şeklinde olmuştur. İdeolojik saplantılı bir gazetecilik olduğu için de meslek insanı yetişmiyor. Aşağıda, alt kadrolarda usta-çırak ilişkisi olup da insan yetiştiren kurum kalmadı nerdeyse. Ve bugün de görüyorum; niteliksiz, dengesiz, tutarsız insanlar, gazetelerde yönetici oluyor. Dolayısıyla bu gidiş değiştirilmezse mesleğimizin gidişi büyük bir tehlike içerisinde.
Mescidi Aksa’ya giderken bir Yahudi askerin sizi durdurarak kimlik kontrolü yapması, “hayır gidemezsin!” demesi kadar acı bir şey yoktur.
Medyadaki irtifa kaybından bahsettiniz ya, Twitter fenomenleri de köşe yazarlığı yapmaya başladı. Bu gidiş pek hayra alamet değil gibi?
Sosyal ve dijital medya kendisine özel bir alan açtı ve gittikçe de büyüyor. Kağıda basılan gazetelerin ömrü de bitecek bir süre sonra; Avrupa’daki gazeteler yüzde 30 tiraj kaybetti. Buna karşın yüzde 50 büyüyen dijital medya da kendi ürünlerini, kendi markalarını, kendi fenomenlerini, öncülerini üretecek doğal olarak. Yani biz köşe yazarları olarak, 100 kelimeyle yazıyorsak onlar 5 kelimeyle yazacak; daha fazla sembolizm oluşacak. Şu anda çoğu çok niteliksiz, kalitesiz, argo konuşan insanlar bunlar ama bu durumda değişecektir. Ve şu an dijital bir devrimden söz ediliyor dünyada… Cemaatler, vakıflar, dernekler, partiler ve iktidarlar eğer dijitalleşmeyi anlamazsa ki şu an devrim diye kavramsallaştı; bu çağdan 100 yıl geride kalırız. Bu sanayi devrimini atlamaktan, es geçmekten daha kötü bir şey.
Geçtiğimiz ay “benim 7 güzel adamım” başlıklı bir yazıyla, gönlünüzdeki özel insanları sıraladınız. Bu yazıyla vermek istediğiniz asıl mesaj neydi?
Ben, insanlardan yaşarken istifade edilmesi gerektiğine inanan biriyim. Yani yaşarken o insanın gerçekten kıymetli olduğunu söylemek lazım. Bu insanlar hürmet edilmesi gereken insanlar. Yazı ve mesleğimiz açısından ben bunları seçtim ama tasavvufta da yaşayan çok güzel insanlarımız var, siyasette de, roman dünyasında da, edebiyatta da var. Bunu böyle genişletebiliriz. Herkes kendi 7 güzel insanını belirlesin istedim, ona bunu söylesin; değer verdiğini göstersin dedim. Müslümanlar herkesten farklıdır. Vefa bizim için başkadır, bu vefayı göstermek lazım. Ailemize de, yaşayan insanlara da göstermek lazım. Bizim alametifarikamız; gönül almaktır, gönüllere girmektir, gönüllü olmaktır.
Gazeteciliğe başladığınız ilk günden bugüne hayatınıza tesir eden olaylar olmuştur muhakkak. Bizimle de paylaşır mısınız?
Anadolu Ajansı’ndayken yaşadığım üç tane olay var ve bunlar benim hayatımı da ciddi şekilde değiştirmiştir. 1995 yılında Bosna’da savaş muhabirliği yaptım, mesleğe ilk başladığım yıllardı. Gözümün önünde insanlar öldü, bombalar patladı. Bir savaşı, katliamı seyretmek, canlı tanık olmak zordu. O günden beri Bosna benim açımdan vicdanen, ruhen hiç unutmadığım bir olaydır. Bosna’dan herhâlde 2 ya da 3 yıl sonra da Gazze’ye gittim. Bir işgal ne demek o zaman gördüm, esaret altında yaşamak ne demek orada yaşadım. Mescidi Aksa’ya giderken bir Yahudi askerin sizi durdurarak kimlik kontrolü yapması, “hayır gidemezsin!” demesi kadar acı bir şey yoktur. Üçüncü olarak unutamadığım olay da Rabia Meydanı’dır. AA Genel Müdürü’yken aldım fotoğraf makinemi gittim Mısır’a. Dünyanın en büyük protestosunu gördüm orada, 100 bin insan geceleri orada yatıyor ve cumaları 1 milyon insan toplanıyor. Onlarla birlikte çadırda kaldım, Kur’an okudum, yemek yedim. Rabia işaretinin doğuşuna orada şahitlik ettim.
Belki de dünyanın en güncel ve en gündeme dair mesleğini 20 yılı aşkın süredir aktif olarak yaparken, nasıl bir dinlenme anlayışınız var? Kendinize nasıl zaman ayırıyorsunuz?
Sabahları düzenli olarak gazete ve köşe yazarlarını okuyorum. Kitapları da asla elimin altından bırakmam, 1 sayfa da olsa muhakkak kitap okurum. Kitap okumayı bırakırsan, meslekte de geriliyorsun, dünyayı da kaçırıyorsun. Sadece günlük gazete okumak, haberleri takip etmek bir süre sonra insanı sığlaştırır, derinliği kaybedersin. Gazetecilik sabun köpüğü gibidir. Bu sabun köpüğü bir süre sonra gider. Ayrıca başka konularda da yazmak gerekiyor; edebiyatta ve sanatta mesela. Sadece siyaset yazarsanız körleşirsiniz. Muhakkak roman okumak gerekiyor. Roman insanın ufkunu da açar, üslubunu da yumuşatır. Aileme çok önem veririm ve çocuklarımla düzenli, programlı zaman geçiririm. Meslek çok stresli olduğu için hâliyle bizlerde de stres oluyor ve bu stresi onlarla atarım. Kitapçılara, sahaflara giderim. Sinemayı ve müzik sektörünü takip ederim. Ve bunları da zorunluluk diye, program diye değil, aksine zevk aldığım için yaparım. Yoksa öbür türlü sadece kupkuru siyaset haberleri yapan bir gazeteci olursunuz.