Zeki Bulduk, 1973 Kırşehir doğumlu, Türkoloji mezunu ve Türkçe öğretmeni. Sağlam sözlere, artistliğe, esas olana mütevazilik olgusunu yerleştirebilmiş güzel bir insan Zeki Bulduk. Kayıplar Kosova, Bozkırın Atları Yaman Ölür, Göçtü Kervan, Bağdat Düşerken, Züleyha kitaplarına yakın zamanda eklediği Müstesna Deliler Albümü kitabı üzerine konuştuk.
öyle akıllıların hâkim olduğu, modernist putların göklere yükseldiği bir zamanda ‘Allah’ın casusları’ diye nitelendirilen delilerin dünyasına sizi iten ne oldu?Nedir sizi onlara çeken?
Daha dingin, daha duru akan bir su gibiydiler. Orada, bir kenarda duruyorlar ve “bizim” dünyamızı çok da iplemiyorlardı. Ve onların değirmenini Allah’ın döndürdüğünü bilir gibiydiler. Ben, değirmenimi döndürenin Allah olduğunu unutmuştum!
Deliler dünyasında en belirgin olarak gördüğünüz şey neydi?
Bir şey biliyorlardı sanki… Aklı evvellerin bilmediği bir şeyler… Biraz anlamaya çalıştım ama sır vermediler. Veliliklerini delilik perdesiyle örttükleri kanaatine ulaştım.
Güya, bir adam, Allah’a: “Rabbim, merhametini öyle bir anlatırım ki sana ibadet edecek kul kalmaz!” dediğinde Allah: “Ben de seni öyle bir deli ederim ki, sana inanacak bir kul bulamazsın!” der. Valla, bu meselde saklı zaten her ne var ise. Deliyi delirteni bir Allah bir de “deli” biliyor. Ben, uzaktan şahit oldum ama neydi şahit olduğum; aklım almadı!
“Deliler sabaha hazırlar kenti” diyorsunuz. O halde delisi olmayan şehirler nasipsizdir diyebilir miyiz?
Ya nasip!” deyip, çıkmak lazım dışarıya… Öyle ki kimi kentlerde esnaf, şehrin delisi gelse de dükkânıma bir kokusunu bıraksa, tezgâhın bereketi artsa diye epey sokakları gözlermiş. O sokaklardan kurnazlar, oyuncular, deli taklidi yapanlar, alanlar, verenler geliyor da bir tek Allah’ın Garipleri gelmiyor. Belki de kentin vandal insanı delileri küstürdü.
Kitabın son bölümü özellikle dikkat çekici. Ömer Muhtar, Muhammed Ali, Malcolm X, İlhami Çiçek gibi isimlere yer vermenizdeki anlam nedir?
Ergonomik cihat koltukları vardır, bilir misin? Hani, koltuğuna oturup da dünyayı klavyesiyle kurtaran forum mücahitleri, sosyal ağlara takılan iri, dişleri sökülmüş balıklar. Hah! Biraz onlara benziyorum. Bu sebepten, gidemediğim yere giden, kavga edemediğim yerde kavga eden, yaşayamadığımı yaşayan delileri gördüm o resimlerde. Hiç olmazsa onları sevdiğimi söyleyerek ergonomik mücahit koltuğundan bir dakika olsun kalkıp aynaya bakma fırsatım oldu. Utancımla yüzleştim o resimlerle…
Kitapta 16 isme yer veriyorsunuz. Bunu genişletme düşünceniz var mı?
İnsanın muvazenesi her nesneyi, her olayı alacak tıynette değil! Hele ki aklını duvara asmış, bir daha da eyvallah etmemiş kullarsa derdiniz; işte o vakit belki de Hakk tarafından basiretiniz bağlanıyor; deli bağlar gibi. Evet, meczuplarla ilgili çalışmak, onları düşünmek, onları yazmak, onları anlamak istediğim doğru. Lakin ürperten bir yanı var. Merhamet damarlarından gidersem eğer yazmaya devam edeceğim. Ancak, onları anlama, Allah’ın casusları olduğu bilgisine erme çabasına her kalkışımda çöküp kalıyorum. Genişletme ise… Allah, cümlemizin sadrını genişletsin. Öyle ki kadere inananda keder olmazmış. Sanki deliler, akıllılardan daha çok inanıyorlar kadere, ahiret gününe; öyle olmasaydı aç açık dolaşmazlardı meydanda. Allah, hepimizin değirmenini döndürüyor ama bir tek deliler bunun farkında. Evet, genişletmem zor görünüyor. Bir deli inşirahı yok gönlümde. Nasip! diyorum. Başka da bir şey demiyorum.