1986 yılında İzmit’te doğdu. Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü mezunu. 2006’lardan beri şiir yayımlıyor. Şiirleri, İtibar, Dergah, Fayrap, Mahfil, Heves, Hariçten Gazel gibi dergilerde yayımlandı. Ayrıca İstanbul’a geldiği ilk zamanlardan itibaren GENÇ Dergisi’yle ünsiyet hâlinde. Bu dergide yayın kurulu üyeliği yaptı ve çeşitli denemeleri yayımlandı. İstanbul’da yaşıyor. Darılma Bana şairin ilk şiir kitabı.
Önceden, şairlerin sırça köşklerde yaşadığını, fatura ödemek ya da okul bitirmek gibi dertlerinin olmadığını, tek işlerinin şiir yazmak olduğunu zannederdim. Şairlerle tanıştıkça çoğunlukla böyle olmadığını gördüm. Bu beni hayli şaşırtmıştı doğrusu. Siz şair olarak kendinizi ve şiirinizi hayatın neresinde konumlandırıyorsunuz? Sırça köşkünüz var mı? Bir diğer ifade ile şair ve şiirin hayatla teması/mesafesi nerede başlar/biter sizce?
Evet. Öyle bir fotoğraf var zihinlerinde insanların. Hâlbuki sırça köşk filan yok tabi. Hakikati yansıtmıyor yani o fotoğraf. En azından benim ‘şair’ dediğim adam; öyle halktan izole, uzaklara dalıp saatlerce düşünen, sürekli metafizik gerilimler içinde hülyalanan, bırak ekmek parasını filan ekmeğe bile ihtiyacı olmayan, siyah beyaz kartpostallara benzeyen bir adam filan değil. O çok pitoresk bir tavır zaten. Mimik hatta jestten ibaret bir artistlik patinaj (gülüyor). Ben şiirin içine dalarken, ‘şiir şuura dururken’ en başından beri bu tablonun karşısında olacağımı hissediyordum. Öyle de oldu. Şiirlere bakınca bu anlaşılıyordur diye düşünüyorum. Şair; kusurlu, tökezleyen, sendeleyen bir adam. Hayatı yaşamak konusunda bir takım sıkıntıları var. Hayattan izole gibi durmasını sağlayan şey de bu biraz. Bütün o filmlere, edebi yapıtlara filan malzeme çıkaran artistik tavırlar aslında buradan geliyor; yaşama konusundaki nakıs hal. Çünkü hepimiz kuluz. Aciziz. Fatura ödemeye, pijama giymeye, düğünlere gidip insanlara gülümsemeye mahkumuz. Şair bu konularda biraz beceriksiz olabilir, kabul (gülüyor).
Aruz vezninin topal bir devenin tökezlemesinden mülhem olduğu söylenir. Siz de şairi; kusurlu, tökezleyen, sendeleyen olarak tanımladınız. Tökezlemenin şiir için önemi büyük olmalı, ne dersiniz?
Tam tersi, aruz vezni hiç aksamayan ritmik doğal seslerden oluşmuş gibi gelir bana da. Öyle derler ya zaten, işte demirci ustaların sistematik demir dövüşleri, develerin yürüyüşleri, çamaşırcı kadınların tokmak sesleri filan. Aruz pek yalpalamaz. Ama bizim yazdığımız modern şiir için senin verdiğin örnek hakikaten kafamda bir yerlere oturuyor. Modern hayatın dağılan ve ufalanan belirsizliğinden böyle sarsak bir şiir yapısının neşv-ü nema bulması da gayet doğal geliyor insana. Tökezlemenin şiir için önemi bir yana; insan için önemi üzerine kesinlikle düşünmek gerekli. Tökezledikten sonra ne yapacağın çok mühim. Burada aklıma bir Hadis-i Şerif geliyor; “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder günah işleyen bir halk yaratırdı. Onlar tövbe ederler, Allah da onların günahını bağışlardı.” Yani Allah (c.c.) bize tökezlemek yasaktır demiyor. Tökezlersen tekrar kalk diyor. Tabi bir daha aynı yerde tökezlememek için de mücahede etmek lazım. Kalkıp kalkıp aynı yerde tökezlemek ahmaklık olur. Bir günahtan tövbe edip edip tekrar aynı günahı işlemek gibi.
Tökezledikten sonra tekrar kalkmak konusunda şiirin bir faydası olabilir mi? Uzatılan bir el gibi...
Yani kendi adıma cevap verebilirim bu soruya. Benim için şiirin öyle bir yardımı evet, oldu, oluyor. Şiir, hem tökezletir hem de sonrasındaki ‘kalkışına’ omuz verir.
Peki öyleyse son sorumuz olsun; şiir yazarken sizin için bir mısdak, kesin bir çizgi var mıdır?
Saatçi Hafız Fehmi Bey varmış, Erenköy’de otururmuş. Kibar-ı Evliya’dan Mahmud Sami Efendimiz ile bir hatırasını naklediyor; Sami Efendi’yi ziyarete gidiyor bir gün. Birlikte otururlarken; Sami Efendi yan tarafında bulunan sehpanın üstündeki küçük bir eşyayı eline alıp kaldırarak şöyle diyorlar: “Hafız Fehmi Bey! Şunu alıp şuraya koymakta bile Allah rızasını arayacağız.” Açıkçası bu hatırayla ünsiyet kurduğumdan beri benim için mısdak bu olsun istiyorum. Bunu gözeterek şiir yazmayı becerebilirsek yazarız, beceremezsek şiiri bırakırız. Vesselam.