Tam adıyla Ahmet Murat Özel, 1971 Karaman doğumludur. Öğretmenlikle başlayan eğitimciliğine, şu an Yalova Üniversitesi’nde Yrd. Doç. Dr. unvanı ile devam etmektedir. Televizyon programcılığı, editörlük, metin yazarlığı gibi birçok işe imza atan Ahmet Murat’ın, yayınlanmış akademik makaleleri ve kitapları bulunmaktadır. Ayrıca 2014 yılında Profil Yayınları’ndan “Kalbin Kararı” isimli kitabını, daha önce yayınladığı 3 şiir kitabının yanına eklemiştir. Kendisiyle, Türkiye Yazarlar Birliği’nin (TYB) “Yılın Şiir Kitabı” ödüllü “Kalbin Kararı” üzerinden bir röportaj yaptık…
Efendim, son kitabınızdan bahsedelim biraz. “Kalbin Kararı”nın hikâyesi nasıl oldu? Kısaca anlatabilir misiniz?
Kitabın şekillenme ya da yayınlanma hikâyesini soruyorsanız, anlatabileceğim ilgi çekici bir şey yok sanırım. Yıllar içinde çoğu İtibar’da olmak üzere birçok dergide şiir yayınladım. Bu şiirler belli bir bütünlüğe ya da hacme ulaştı ve kitaplaştırma ihtiyacı hissettim. Pek aziz, şair dostum İbrahim Tenekeci’nin editörlüğüne teslim ettim ve böylece yayınlandı.
Kalbin Kararı’yla asıl ulaşmak istediğiniz; hem anlayış hem de düşünce olarak ifade ettiğiniz şey nedir?
Kalbin kararına ulaşmaya çalışıyorum. Kalp, malum isminden de anlaşıldığı gibi kararsız, istikrarsız ve huzursuz bir merkezdir ya da eskilerin deyimiyle latifedir. Ama aynı zamanda Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir meselede ikilem yaşadığımızda kalbimize danışmamız, fetvayı ona sormamızı da öğütlüyor. Peki, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) kendisine itimadı telkin ettiği bu kalp hangi kalptir? Benim anladığım bu mümin, mütevekkil, yatışmış ve selim hâle gelmiş kalptir. Bu kalbin kararına güvenilir. İşte ben kendi kalbimin de selim bir kalp, müftü bir kalp hâline gelmesini niyaz ediyorum. Kitaptaki şiirlerse, onun hâlihazırdaki dağınıklığından şikâyetimin belgeleridir belki.
Şiirlerinizde, “Google” gibi farklı mecraların materyallerinden ifadeler, kelimeler oluyor. Burada özel bir hassasiyetiniz var mı?
Şiir her şeyi yazabilecek, her şeyden bahsedebilecek bir seyyaliyete ve hareket kabiliyetine sahiptir. Yeter ki nasıl yazacağınızı çözmüş olun. Eski şiirlerde de, mesela “yeşil başlı ördek” geçiyor. Bugün bu komik gelebilir ama o gün için ördek bir zevkin, belki bir duyuşun ve güzelliğin simgesiydi. Şair, yapı sorununu çözmüşse, her şeyi yazabileceği bir özgürlüğe de ulaşmıştır.
Sizin için “ne ise o olan bir şair” tanımında bulunuluyor. Bu tanımın oluşmasını etkileyen başlıca faktör sizce nedir?
Bu ifade hüsnü zan içeriyor, hem de yüksek dozda. “Ne ise o olan” bir kimse olabilmeyi elbette çok isterim. Bunu söyleyen dosta sormalı. Çünkü benim kendim ve nefsim hakkımdaki kanaatlerim o hüsnü zan sahibi dostlarımı üzecek sertliktedir.
Günümüzdeki şiir anlayışını nasıl yorumluyorsunuz? Buna mukabil yeni bir hareket olarak “#şiirsokakta” akımı ve türevleri, oldukça da etkili oluyor. Neler söylemek istersiniz?
Günümüz Türk şiirinin parlak bir dönem yaşadığını düşünüyorum. Ayrıca şiirin okur bulduğunu, bundan yirmi sene önceye göre daha görünür, daha aranır olduğunu düşünüyorum. Şiir itibarlı dönemlerinden birini yaşıyor. Oysa biz ilk gençliğimizde şiir yazdığımızı söylemeye çekinirdik çünkü ayıp gibi gelirdi bize bu. “Şiir sokakta” denemeleriyse birer pozdur, fotoğrafını çekip paylaşmaya filan yarar. Yanından geçip gidersiniz; o dizenin size sirayet edeceği kadar olsun onu duymaya, duyumsamaya izin vermeyecek bir uçuculuk içerir. Ayrıca şiir dize demek değildir, “şiir sokakta” meselesindeyse dize boyutunda bir şiir zevki yaşatılır.
Kitap okuma kültürüne mukabil olarak şiir okumanın da bir kültürü, anlayışı vardır muhakkak. Sizin buradaki ölçünüz ve tavsiyeniz nedir?
Genç şiir okurları olan arkadaşlarımız, şiirde gelinen son noktadan, en genç şairlerden başlasınlar okumaya. İyi şairler sizi başka iyi şairlere götürür, kötülerse kötülere. Şiirden anlayan, bu işleri bilen birinden alınacak küçük bir yardım birkaç senelik bir mesafeye denktir. Bu sebeple okuma konusunda mutlaka iyi okurlarla konuşmalı, onların görgülerinden, alışkanlıklarından yararlanmalı.