Fatma Zeynep Çilek 1984 yılında Ankara’da doğdu. Lise yıllarında geleneksel süsleme sanatlarında dersler aldı. Amerikan Üniversitesi’nde aldığı psikoloji eğitimini sanatla olan bağı doğrultusunda ilerleterek sanat terapistliği alanında eğitimine devam etti. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Müze Müdürlüğü yaptı. Üniversite ve kurumlarda sanat eserleri restorasyonu üzerine konferanslar verdi. 2012’den beri Nişantaşı’ndaki atölyesinde çalışmalarına devam ediyor. Sanat çalışmalarının yanısıra Ruhsak Psikologlar Derneği Yönetim Kurulu’nda yöneticilik yapıyor. Eserlerinde geleneksel ve çağdaş sanatı sentezlemesi ile dikkatleri üzerine çeken Çilek, yurt içi ve yurt dışında çok sayıda sergi açtı.
Alışılmışın dışında, seyri dikkat çeken bir hayatın var. Sanat hayatın, eğitimin ve kişisel özelliklerini cem ederek dünyaya açıldın. Serüveninden bahseder misin biraz Zeynep?
Benim hikâyemin büyük parçasını içimdeki yenilik heyecanına borçluyum. Bir yüzyıla sıkışmış olan sanatımızı çağa ve gelecek yıllara ayak uydurma heyecanına. Güneş alan bir atölyem, kahve makinem, kitaplarım, tuvalim ve boyam ile boyuyorum dünyayı ve dünyamı.
Başörtüsü problemi sebebiyle o dönemde pek çok genç kız eğitimine ya devam edemedi ya da ara vermek zorunda kaldı. Alternatif faaliyetler içerisine girdi. Belki hiç keşfedemeyeceği yönlerini bu vesile ile –mecburen- keşfetti. Senin için de böyle oldu diyebilir miyiz?
Eğitimime hiçbir koşulda ara vermiş değilim. Gayet bilinçli bir şekilde kendimi tanıma sürecim devam etti, herhangi bir mecburiyete maruz bırakmadım kendimi.
Epey emek, vakit ve sabır isteyen bir alanda eserler veriyorsun. Akranlarının genelde heyecanla başlayıp hemen meyve alamadıkları için çok hızlı sıkılarak bıraktığı bu işleri bu kadar uzun soluklu sürdürmenin sendeki sırrını bizlerle paylaşır mısın?
Herkesin bir tutkusu vardır, benim tutkum sanat ve tutkularıma sıkı sıkıya bağlıyım. Tutkulu olmam tek sırrım.
Tezatları cem etmek senin yapında var. Sanatına da –tabii olarak- bu yönünü yansıtıyorsun. Genç yaşına rağmen isminin hızla duyulması eserlerindeki Doğu-Batı senteziyle mi ilgili? Ne dersin?
Sanatın doğu ve batı olarak ayrılması taraftarı değilim. Geleneğe sıkı sıkıya bağlı geleneksel sanatta da özgünlüğü savunan, sanat fikirlerine de eğitimine de açık olduğum ve eğitimime hiç ara vermediğim için çokça beslenme şansı buldum. Ve sentezler yapıyorum hâlâ. Bir süreç benimkisi, buna hep birlikte şahitlik ediyoruz.
“Gelenekten besleniyorum, köklerime bağlıyım.” diyorsun, yine de geleneksel sanatlarda eleştirdiğin taraflar oluyor mu? Geleneksel sanatların en büyük sıkıntısı nedir sence?
Geleneksel sanatlar 16. yüzyılda en iyi yorumları yapılmış ve o yüzyıla sıkışmıştır. En büyük eksiklik ise vizyon eksikliğidir. Dünya sanatını tanımamaktır.
“İnsanlar ne der?” diye dışa vurmaktan çekindiğimiz duyguları resmetmeyi seviyorsun, eserlerine baktıktan sonra “İçsel yolculuğumu, gönlümdeki manaları resmetmişsin.” diyenler oluyor mu?
Eserlerimi izleyen herkes kendi dünyasından bir şey buluyor ve bunu yorumluyor. Bir sanatçının en büyük haz aldığı şey eserlerinden insanların kendinden bir şey bulup eser ile iletişim kurabilmesidir.
Allah’ın isimlerini bu zamana kadar genelde hat sanatında verilmiş eserler olarak gördük. Sen Esma’ul-Hüsna’yı tuvale, bir nevi çağdaş sanata taşıdın. “Huu” ismindeki serginle dünyada bir ilki gerçekleştirmiş oldun. Nasıldı tepkiler?
Esma’ül-Hüsna’yı çağdaş yorumlama fikrini Allah’ın isimlerine hizmet olarak gördüm. Her alanda var olan en güzel isimler çağdaş sanatın dünyasına da girmeliydi. Bana resmetmek nasip oldu. Huu serisi sayesinde daha önce Esma’ül-Hüsna’yı duymayan birçok insana güzel isimleri ve manalarını duyurma fırsatım oldu. Sanat, estetik kaygısı taşıyan tüm insanların ruhuna dokunabilme fırsatı verir.
İsimlerin manalarının ve enerjisinin tuvale yansıdığını söylüyorsun. Nasıl oluyor bu?
99 tuvali resmetmek kolay bir iş değildir takdir edersiniz. Bir de kufi sanatı ile “Allah” (c.c.) yazan bir bronz heykel. Tamamen Allah’ın yardımını hissettim. İsimler manalarına göre rengini ve desenini seçti, ben sadece fırçamla hissettiklerimi resmettim.
Sergilerini ziyaret eden ve eserlerini satın alan insanlar arasında gayrimüslimler oldukça fazla, nasıl yorumluyorsun bu durumu?
Sadece “Sanat evrenseldir” demek istiyorum.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Müze Müdürlüğü görevi de yaptın…
Müze Müdürü olarak çalıştım. Osmanlı Arşivi yeni binasına geçti, Sultanahmet’teydi ve belge müzesi yapılmak istendi. Genel Müdür Yardımcısı beni aradı ve seni çok istiyoruz dedi. Ben de katıldım. Orada müze ekibiyle birlikte teşhirin estetik yanlarını çalıştım. Tanzimat Fermanı gibi birçok belgeyi teşhire sundum. Cumhurbaşkanımızın katılımıyla tüm halka açıldı müze.
`Art` Niyetli bir insanım diyorsun. Ne demek bu? :)
Kelime oyunlarını severim :)
Art Terapi eğitimi aldın, terapi de yapıyorsun. Osmanlı’daki su ve musiki ile tedaviye benzeyen bir uygulama mı bu acaba?
Art terapinin çıkış noktası Darüşşifa’daki gibi makamlara göre şifa umulan ruh hastalıkları ile ilintilidir. Osmanlı’dan günümüze taşınan bir ilim. Ekstra olarak estetik kaygı gözetmeksizin danışana yönergeler vererek resim, müzik, edebiyat, tiyatro gibi sanat dalları ile duygu dışavurumu diyebiliriz.
Roma’da, “Türk Dünyası Tekke Objeleri” sergisinde “Yaratılış” koleksiyonunda eserlerin yer aldı. Nasıl gelişti süreç, anlatır mısın?
Hedefime yavaş yavaş ulaştığımı hissettim. Her ressam gibi Avrupa’da bir sergi yapmak istiyordum ve amacıma ulaştım. Aynı şekilde İtalya basınında da sergim yer aldı. Entelektüel dünya bizi yalnız bırakmadı. Açılışa, Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Aydın Sezgin ve Vatikan Büyükelçisi Prof. Dr. Mehmet Paçacı’nın yanı sıra Avrupa Parlamentosu üyeleri, İtalyan koleksiyonerler ve çok sayıda sanatsever katıldı. Bu sergi onuruna bir yemek, bir kokteyl verildi. Ona ayrıca memnun oldum. Sanatımla ilgili sorular sordular. Kendim ve Türk sanatı adına çok olumlu bir sergi oldu. Güzel bir intiba bıraktık.
6 sergin oldu. Bunların arasında dünya başbakanlarını konuk ettiklerin de oldu, eserlerini yurt dışında pek çok kesimden seçkin sanatseverlerle bir araya getirdiğin de. Sırada neler var acaba?
Şubat sonu Cidde’de bir sergim olacak. Amerika ve Hollanda’dan teklifler var.
Ve sırada yeni hayallerim, tutkularım var. Ben de fırçamı alıp peşinden gideceğim.