Selvigül Kandoğmuş Şahin ile Okur Kitaplığı’ndan çıkan ‘Kalemin Yazgısı’ adlı deneme kitabını, yaşadığımız coğrafya ile bağlarımızı ve kitabın yazılma serüvenini konuştuk.
Selvigül Kandoğmuş Şahin Kimdir?
1971 Tokat Reşadiye Demircili beldesinde doğdu. İlk ve orta okulu Babaeski’de, liseyi İstanbul’da tamamladı. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi’ndeki bir grup arkadaşıyla, ‘Üniversiteli’ dergisini çıkartarak yazı hayatına başladı. İlk öyküsü “Ellerinde Perçemler Ayaklarında İnciler” adıyla Yedi İklim Edebiyat Dergisi’nde yayınlandı. Kısa bir süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı. Bahçelievler ve Bağcılar Belediyesi Eğitim Kültür Müdürlükleri’nde bir süre çalıştı. Sivil toplum kuruluşlarında görev aldı. Bir süre İkbal Eğitim Kültür ve Sanat Derneği’nin yönetim kurulu başkanlığında bulundu.
Çalışmaları, Yedi İklim, Kafdağı Dergisi, Hece Öykü, Bir Nokta, Özgün Duruş, Umran, Kurani Hayat, Eğitim Yazıları, Diyanet Dergisi gibi dergilerde ve Edebistan, Dünya Bizim, Medya Sofa gibi sitelerde yayınlandı. Milat Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapan yazarın, Öykü kitapları: ‘Gülendamın Renkleri’ (Yedi İklim Yayınları 2001),‘Hayırlı Haber’ (Eylül Yayınları 2002), Eylül Sancısı (Bengisu Yayınları 2011),Savrulan (2013 Okur Kitaplığı), gençlik romanı, ‘Yusufhan’ (Nesil Yayınları 2006),‘Söz Buğusu’ (Adım Kitap 2011), ‘Hızırla Yolculuk (Bengisu Yayınları), ‘Kalemin Yazgısı’ (2014 Okur Kitaplığı) adlı deneme kitabı okuyucuyla buluştu. Yazar Meryem Zehra’nın, Hacer’in, Mustafa’nın ve Hümeyra’nın annesi olarak halen İstanbul’da ikamet etmektedir.
Öncelikle son kitabınız “Kalemin Yazgısı” hayırlı olsun. Okuyucusu bol olsun. Eserlerinizde din ile kurulmuş güçlü bir bağ var. Bu bir tercih mi, bir yansıma mı? Dinin koyduğu sınırlar edebi üretkenliği nasıl etkiliyor?
Her sanatçı ait olduğu dünyanın, inandığı değerlerin yaşadığı çağa yansıması olan eserler verir. Celalettin Rûmi bir şiirinde:
“Sevginin yıldırımı düştü mü bir yüreğe, bil ki sevgi başverir o yürekte / Yüreğinde büyümeye başladı mı Allah sevgisi, hiç kuşku yok ki sevmeye başlamıştır Allah seni.”
Yüreğinize ilahi yıldırımlar düşerse siz de hesapsız bir şekilde ürettiğiniz her eserde bir yansımayı görürsünüz. Efendimiz’in (s.a.v.) buyurduğu gibi, “Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz.” ifadesine benzer bir söyleyişle “Nasıl yaşarsanız öyle yazarsınız.” Yazdıklarınız sizin amel defterinize notlardır bir bakıma. Ben yazıya böyle bakıyorum. Tercih olarak bakılabilir mi? Bile isteye böyle bir derde düşmeden, neyseniz onu yazmaya başlıyorsunuz aslında. Ben istiyorum ki; yemin edilmiş bir kalemle yazmak sorumluluk ister, kulluk ister, saliha ameller yolunda olmayı gerektirir. O nedenle evet belki de böylesini tercih ediyor ve şuurlu bir şekilde, Şuara Suresi’nde aylak aylak vadilerde dolaşan, Rabbim’in davasına karşı kalem oynatan şairler yerine, şuur duraklarında Rabbim’in davasına hizmet eden şairlerin, sanatçıların safında olmayı tercih ediyorum.
Dinin koyduğu sınırları, sınır diye mi algılamak gerekiyor acaba. Aslında fıtrata, doğruya, güzele, mutlak hakikate ayarlı bir rota çizme derdindeyse bu sınırlar size özgürlük, salt iyiliğin sınırsız güzelliğini de sunuyor. Siz aslında sınırsızlığın çok daha ilerisinde, bu dünyadan ötelere, sınırsız bir dünyanın eteklerine savurursunuz eserlerinizi. Yazdıklarınızla amel defterinize hayrı ve güzelliği dokursanız, cennetin sınırsız güzelliklerine doğru da kulaç açmış olursunuz. Sevap hanenizin yükü artar. Heybeniz yazdığınız hayırlı, saliha amel olan eserlerinizle ağırlaşır. Ve kaleminiz, fırçanız her ne ile sanatınızı icra ediyorsanız bereket kuşanır.
“Oğlumun asker gömleği” isimli denemenizde aileye, komşuluğa ve ülkemizin kadim sorunlarına bir anne eli şefkati ile dokunduğunuzu hissettim. Okurken güzel elbette ama aileniz ve yazı arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Yazıya yeni başlayacak olan arkadaşlara bu yolda azim ve kararlı bir şekilde yılmadan yürümeye ahdediyorsanız ve fedakârlığı kuşanacaksanız başlayın derim. Zamanla yazdıklarımla Rabbim’e daha bir yakınlaştığımı, yüreğimin yazdıkça daha bir yumuşadığını ve bu yeteneğin sorumluluk bilinci kuşanmamda apayrı yeri olduğunu düşünüyorum. Bir ibadet şuuruyla yazıya yaklaştığınız zaman yollar açılıyor, zorlar kolaylaşıyor. Ben de elimden geldiğince dört evladıma iyi bir anne, eşime karşı sorumluluklarını yerine getiren birisi olmaya çalışıyor ve aynı zamanda yazıya da tutunmaya çalışıyorum.
Kalemin Yazgısı kitabınızda hem ülkemizin hem de Müslüman coğrafyanın acıları üzerinde gezinmişsiniz… Tanığı olduğumuz zulümlerden sizi en çok etkileyeni hangisiydi?
Kalemin Yazgısı kitabı son dönem yaşadığımız acıların ve kayıpların çetelesi gibi neredeyse. Yayınlandıktan sonra bunu daha iyi anladım. Ne çok acı var diyor ya şair. Evet, acılar üzerinden, bu acıları birebir yaşayanlar üzerinden edebiyat yapmak çok zor. Onlar yaşıyor, bizler yazıyoruz. Her acı yüreğimize bir kor ateş gibi düştüğünde biz de kelimelere tutunmaya, sözün büyüsüne yükümüzü bırakmaya çalışıyoruz. Ancak gücümüz buna yetiyor. Mısır’da yaşanan ve hâlâ devam eden zulümler, Suriye’deki zulümler, gencecik Esma Biltaci’nin bir gelincik gibi avuçlarımızdan kayması... Evet acılar çok fazla ne kadar anlatmaya çalışsak da hep eksik kalacak, zulmü ve acıları anlatmaya kalemimizin mürekkebi yetmeyecek.
Kalemin Yazgısı kapak çizimi Hasan Aycın’a ait. Bu fikir nasıl gelişti?
Evet, kitabımın kapağını çok seviyorum. Aslında kitap kapağını ben kendim çalışacaktım. Savrulan ve Gülendamın Renkleri adlı öykü kitaplarımın kapaklarını ben yapmıştım. Resimle de uğraştığım için kapak çalışmalarına katkım oluyor. Sevgili Hasan Aycın Ağabey Yedi İklim Dergisi özel bir sayı hazırlamıştı geçen yıl Eylül ayında. Hasan Hocam da bu sayıya bu çizgiyi benim şahsıma çizmişti. Kendisine müteşekkirim. Kitabın isim babası Osman Bayraktar Hocam, kapak için de bu çizgiyi kullanmak istedim. Hasan Hocam da, zaten o çizgi sana ait istediğin gibi kullanabilirsin diyerek anlamlı bir katkıda bulundu.
GENÇ okuyucuları için son olarak neler söylemek istersiniz?
Onlara dualarımı gönderiyorum. Kendimi tavsiye makamında görmüyorum. Sadece şunu ifade edebilirim: Her ne durumda ve halde olurlarsa olsunlar iyiliği ve hayrı kuşanmış, güvenilir, muhkem duruşlu, erdemli şahsiyetler olmaya çalışsınlar. Efendimizin insanlık harikası, güzel ahlâkın timsali olan İsmet sıfatlarını bünyesinde barındıran Hud Sûresi’ni okuduktan sonra söyledikleri çok manidardır. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emrini okuyan doğruluğun ve güvenin sembolü Efendimiz, “bu sûre beni ihtiyarlattı’’ diyor. Bizler de inşallah emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmaya çalışalım elimizden geldiğince. Söyleşi için teşekkürlerimi sunuyorum.