
Bu yıl Uluslararası Genç Derneği (UGED), İstanbul Gönüllü Eğitimciler Derneği (İGEDER) ve Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı işbirliğiyle hazırlanan “Afrika’ya Genç Gönüllü YÜZ” projesi ile Ramazan ayında tam 100 gönüllü Uganda, Tanzanya, Gana, Burkina Faso, Mali, Sudan, Nijer, Kamerun ve Fildişi Sahilleri olmak üzere Afrika’daki 9 farklı ülkeye gittiler. Bu ülkelerde bulundukları süre boyunca, Türkçe dersleri veren, sivil toplumla temaslar kuran, Ramazan kumanyaları hazırlayıp köylere dağıtan, iftar organizasyonlarına katılan, çocuklara Kur’an’ı Kerim eğitimi veren, aile ziyaretleri yapan fedakar gönüllülerimiz attıkları her adımda ektikleri mutluluk tohumlarını, binlerce kilometre uzakta olan kardeşleri için bırakıp gelmenin huzurunu yaşıyorlar. Kalbi küreyi kuşatan gönüllülere oralarda neler yaşadıklarını sorduk, aldığımız cevaplar bizlere bir kez daha “Dünya Bizi Bekliyor” şeklindeki eski kapak ifadelerimizden birini hatırlattı...
Gönüllere Muhabbet Kuyusu Açtık
Yunus Emre AVŞAR / Nijer Uluslararası
Genç Derneği ve TİKA işbirliği ile ‘‘Afrika’ya Genç Gönüllü Yüz’’ projesi kapsamında, belki de bir ömür unutamayacağımız 11 günlük bir Nijer seyahati gerçekleştirdik. TİKA Nijer Şubesi Koordinatörü Mete Han Özer beyefendinin ifadesi ile 1911’de terk ettiğimiz ve tekrar kavuşmanın ancak 100 yıl sonra nasip olduğu; dünyanın en muhtaç ikinci ülkesidir Nijer. Hasta ve engelli olanlar hariç 3-4 yaşlarına gelen neredeyse bütün yetimleri, Fransızlar tarafından evlatlık alınan; zengin uranyum kaynakları olmasına rağmen uranyum rezervlerinin %95’i Fransızlar tarafından sömürülen; dili Fransızca olan; Fransız eğitim sisteminin uygulandığı ve %95’i Müslüman olan bir dertli ülke... Anlaşılan Fransa buranın yalnız insanını, uranyumunu, madenlerini değil; dilini, kültürünü, bilinçaltını da sömürmüş. Ve biz ancak terk ettikten 100 yıl sonra ‘‘biz de buradayız’’ diyebiliyoruz yarım yamalak. Ne büyük kayıp ve ne büyük ayıp. Yarım yamalak diyebiliyoruz, çünkü her Afrika ülkesinde birkaç adanmış adam haricinde yalnız bir ‘‘selam’’ miktarı gidip gelebiliyoruz Kara Kıta’ya. Belki de bir adanışın besmelesi yahut niyetidir “Afrika’ya Genç Gönüllü Yüz” projesi. Zaten yarının adanmışlarının gönlüne bir Kara Sevda düşürmek için değil mi bütün çaba?
Giderken bir dolu hediye almıştık yanımıza. Gittiğimizde ise birçok köye dağıtılmak üzere erzak paketleri, canlı hayvanlar, su kuyuları, kurbanlar ve daha niceleri hazırlanmış bizi bekliyordu. Fakat bütün bunlara rağmen en büyük sermayemiz bir samimi nazar ve bir çift tebessümden ibaretti. İnsanlar susuz beldelerde açılacak su kuyuları kadar, gönüllerde açılacak muhabbet kuyularına da muhtaç. Bizler bunun için oradaydık. Zira yıllardır zihinlere kazınan Beyaz Zulmün karanlık izlerini, aydınlık yüreklerle silmek, gidip görmek, dokunmak, hissetmek gerek. Hepsinden önemlisi “adanmak gerek”...
Yalnız Değiller
Mustafa Yasir Arıtürk / Sudan
Sudan benim açımdan pek çok yeniliğe ve pek çok tecrübeye kaynaklık etmiştir. Sudan’da belki bir şeyleri değiştiremedik, çok bir şey katamadık ama kişisel anlamda bakacak olursak eğer, şahsıma pek çok deneyimle beraber bir değişim, bir anlam kazandırmıştır. Evet büyük bir anlam kazandım. Aç insanların, giyecek elbisesi olmayan insanların ve o her şeyle bir savaş veren insanların her şeye rağmen yüzlerinden o eksik olmayan tebessümün kaynağını öğrendim. Belki açtılar, susuzdular, belki elbiseleri yoktu, belki de hastaydılar ama asla o tebessümü kaybetmediler. Çünkü onlar da biliyorlardı. Yalnız değillerdi.
Afrika: Hizmet Vesilemiz
Abdullah Furkan Sünbül / Fildişi Sahilleri
Afrika: Sevdam diyebileceğiniz kadar büyük, kavgam diyebileceğiniz kadar muhtaç, davam diyebileceğiniz kadar asil topraklar... Dünya haritasını karşımıza aldığımızda Afrika için söyleyeceğimiz pek de çok şey yoktur. Sadece coğrafi özelliklerinden bahseder belki tanıdığımız futbolcuların ülkelerini sıralar bir de buralarda kara çocukların olduğunu söylerdik. Fakat aynı haritaya gönlümüzle baktığımızda onu ümmetin kurtarıcı gemisi ve günümüz cihadlarının en önemlisi olarak nitelendirirdik. Kurtarıcı gemisi dedim çünkü Afrika farklılıklar içerisinde ümmet birlikteliğinin vesilesi, hizmetin beşiğidir. Nasıl ki bir işçinin çalışması için iş gerekse bir gönül erinin hizmet etmesi için de vesile ve mekan gereklidir. Afrika bizim hizmet etmemiz için dolayısıyla Allah’ın rızasını kazanmamız için bir vesileden ibarettir.
Yüzyıllarca batının sömürgesine maruz kalmış bu topraklarda günümüzde de pek bir değişiklik yok. Dünyanın en büyük markaları Afrika’nın yer altı ve yerüstü zenginliklerini küçük bir meblağa satın alıp bizzat o topraklarda işleyerek, çok büyük meblağlara dünyanın her yerine pazarlıyorlardı. Buna rağmen Müslüman yaptığı hizmetin karşılığını insandan beklemez, onun ahiret sermayesi olmasını ister ve karşılığını Allah’tan bekler. Tüm dünya sömürmeye kenetlenedursun bizler her türlü zorluğa rağmen Afrika’ya gönül köprüsü kurup kapılarımızı sonuna kadar açmalıyız. Özellikle Türkiye’nin içinde bulunduğu refah, bereket ve iktisadi kalkınmışlık düşünüldüğünde buna daha çok ihtiyacı olduğu söylenebilir.
Yokluktaki Samimiyet, Varlıktaki Doyumsuzluk 
İbrahim Çevikoğlu / Kamerun
Birçok kez yokluk edebiyatı ile ifade edilen Afrika’nın fakirliğini konu alan cümleler duymuşsunuzdur yakınlarınızdan. Afrika’nın bu cümlelerin manasını aldığı doğrudur. Yaşantımızdaki nimet bolluğu ile oradaki yaşantının arasındaki uçurumu görüp beyninizin bir köşesinde unutamayacağınız örneklerin oluşması demek Afrika seferi. Minik bir yüreğin başına hediye olarak bir takke taktığınızda, size baktığı o minnettar bakış eğer aklınızdan çıkabiliyorsa, inanın duygularınız alınmış olabilir. En güzeli ise şu; “yokluk” içinde olmanın vermiş olduğu o derin “sabır” ve “teslimiyet” ruhu bizlere örnek oluyor. Hayatımızda bir suyu alırken bile markası için kavga eden insanlar olarak, küreselleşmenin getirisi bencilliğimizin öne çıktığı günümüzde Afrika, insanın insanlığını hatırladığı yer esasında. Yani yokluk içinde “insanlık”ı daha hızlı buluyorsunuz. Çünkü insanların arasında bencilliği, kavgayı doğuracak bir menfaat yok. Hayatta başkası için yaşamak, kazanmak, çabalamak ne ulvi bir duyguymuş bunu hatırlıyor insan. Ve tam bir sevap cenneti diyebilirim Afrika için, ya da biraz modern bir tabirle tam bir sevaplar kokteyli Afrika. Çünkü, dinimizde zor durumda olanlar için yapılan hizmetlere büyük ecir vardır malum. İşte tam bu noktada mazluma, fakire, yetime yardım konusunda aklınıza ne geliyorsa hepsinin en kârlısı var gerçekten. Sevabın her çeşidi bir kokteyl misali birleşip önünüzde birleşiyor. Rabbim o kokteyli içip, cennetine girenlerden eylesin. :)
Yokluğu, sabrı ve bizlerden beklenen tarihi misyonu bizzat görmek ve hayatına uygulamak için sevdiğim eşime, dostuma, kardeşlerime fırsatı olan herkese Afrika’ya hizmete gitmeyi şiddetle tavsiye ediyorum. Bu güzel vesile için de Uluslararası Genç Derneği’ne teşekkür ediyor, yeni ve bereketli nice hizmetlere inşallah diyorum.
Osmanlı’nın Torunları Gelmiş!
Hasret Ali GENÇ / Gana
Amerika 1950’lerden itibaren dünyanın dört bir yanına gönüllüler gönderiyor. Avrupalı devletler uzun yıllardır lise çağındaki gençlerini özel fonlarla teşvik ederek gelişmekte olan ülkelere yolluyor. Hem kendi coğrafyasında hem tüm dünyada söz sahibi olma ve kurucu rol oynama arzusunda olan Türkiye’miz ise yalnızca son on yılda sınırları dışına bir açılım gösterebildi. Bu yüzden hâlâ Afrika’yı tek bir ülke zanneden, misyoner belgesellerinde gördüğü vahşi yaşamdan başka koca kıta hakkında en ufak bir bilgisi olmayan vatandaşlara sahibiz.
İşte bu sebeple ben Uluslararası GENÇ Derneği’mizin gönüllüleri olarak Afrika ülkelerine sefere çıkan her gencimizin birer kültür elçisi, müspet manada birer algı yöneticisi olması gerektiği kanaatindeyim.
Bu Ramazan Gana’da iken ekibimizle beraber birçok faaliyete katıldık: İftar programları, kurban faaliyetleri, İslami okulları ziyaret, köylerdeki Müslüman kardeşlerimizi ziyaret, çocuklara hediye dağıtma, Kur’an ve kitap dağıtma, cami inşaatında çalışma… Hiç şüphesiz bunların hepsi çok kıymetli işlerdi ve bunları yalnızca Allah rızası gayesiyle yapmaya çalıştım. Bu benim bireysel kârım oldu.
Bunun ötesinde asıl sorumluluk ülkemize döndüğümüzde başlıyor: Afrika ülkelerinin televizyonda gördüklerimizden ibaret olmadığını, iman noktasında bizden çok daha üstün, örnek almamız gereken müminlere sahip olduklarını anlatmak… Beyaz Müslümanın bu topraklarda altın gibi kıymetli olduğunu aşılamak ve insanları sefere çıkmaya teşvik etmek… Gidemeseler bile insanları “burada neler yapılabilir”in derdine düşürmek… Defter, kalem gibi bizim için çok önemsiz materyallerin oralardaki değerinin ne denli büyük olduğunu anlatmak ve bu materyalleri gönderme konusunda insanları cesaretlendirmek…
Kısacası Afrika hakkında zihinleri doğru bilgilendirerek algı değiştirmemizin zamanı geldi… Gana’daki faaliyetlerden sorumlu öncü insan Abdul Nasiru Deen’in dediği gibi: “Bir milleti ne kadar sindirmeye çalışırsanız çalışın genleri torunlarında mutlaka ortaya çıkacaktır. Buralara gelen sizler işte iki yüz yıldır bastırılan Osmanlı’nın torunlarısınız ve genleriniz yeniden ortaya çıkıyor. Yeniden buralara hizmet getiriyorsunuz.” Bunun bir parçası olabildiysek, elhamdülillah…
Afrika’nın Açlığı Eğitime!
Abdülkadir Mavi / Burkina Faso
Açlık kavramı sadece mide için kullanılacaksa Afrika gerçekten aç değil. Belki biz onlardan daha açız. Kendi mide düşkünlüğümüze bakınca bu sonuca ulaştım. Sanki doymayacak gibi en az 4-5 çeşit yemekle ve sofraya oturuyoruz. Yerken de dünyada hiç aç kalmamış gibi rahatlıkla yiyoruz. Kara kıtanın güzel incilerinin birçok işinde olduğu gibi yemek adabında da sadelik mevcut. Akşam yemeğinde pilav veya meyve olması yeterli. Dahasını aramıyor bu saf yürekli insanlar. Mevzu mideyse aç değiller.
Ama açlık kavramı sadece mide ile sınırlı değilse işte o zaman durum çok farklı. Afrika’daki bilgi açlığı insanlara daha çok zarar veriyor. Bizim sandığımız gibi sadece hammadde sömürüsü değil olay. Fransa ve İngiltere bu insanların sadece hammaddelerini sömürmemiş yıllarca. Kurduğu o çirkin sistemle düşünme ve üretebilme yetilerini de sömürmüş. Afrika’nın açlığı eğitimsizliktir. Afrika’nın bizim gönderdiklerimizden çok bize ihtiyacı var.
İşte Bu Dedirten Müslümanlık
Muhammet Nazım Taşcı / Kamerun
Biz 7 kişilik bir ekip olarak Kamerun’a gittik. İlk durağımız başkent Yaounde oldu ve hemen aynı gün 1500 km’lik ve 28 saat 11 dakika süren bir yolculuğun ardından Marua’ya yani Kamerun’un kuzey bölgesine geçtik. 1 haftaya yakın bir süre Marua’da kaldık. Marua’nın %90-95’i Müslümanlardan oluşuyor. Tamamına yakını Maliki mezhebine mensup. Saf ve temiz bir İslam anlayışları ve yaşayışları var. Çocuklar 4-5 yaşlarında ‘’halaka’’ denen ortamlara veriliyor. Burada bazen 60-70 bazen daha fazla çocuk hafızlık eğitimlerini tamamlıyorlar. Ama ne hafızlık. Yanlış hatırlamıyorsam 4-5 sene süren bir eğitim alıyor çocuklar burada. Hafızlığı yazarak yapıyorlar. Tahta üzerine yazıyorlar, kamıştan bir kalem ve doğal bir mürekkep. Her çocuğun kendisine ait tahtaları var. Sureleri yazarak ezberledikleri ve tahtanın da malum arka ve ön yüzünü kullanabildikleri için her yeni sayfaya geçtiklerinde eski yazdıklarını silmek durumunda kalıyorlar. Bu silme işlemini suyla yapıyorlar ve onu da bir bardağa boşaltıyorlar. Sonra da şifa niyetine içiyorlar. :)) Ve yine bu çocuklar Kur’an’da hangi kelimenin hangi surede kaç defa geçtiğini bilecek derecede bir eğitim alıyorlar. Bu güzel işi ise kumda, sedirleri olmayan yerlerde, yüzlerinde gözlerinde sinekler uçuşarak yapıyorlar. Eğitimi tamamlayan isterse devam edebiliyor farklı alanlarda, isteyenler de günümüz okullarında fenni ilimlerle meşgul oluyorlar. Marua’da karşılaşacağınız herhangi bir Müslüman hiç değilse Kur’an’ın yarısını ezbere biliyordur. Bunu yaşıyordur aynı zamanda... Velhasılı kelam ülkeme dönüp baktığımda bizde nelerin eksik orada nelerin fazla olduğunu düşünmeye başladım. Zor durumda olanın onlar mı yoksa bizler mi olduğu, kurtarılması gerekenin onlar mı yoksa bizler mi olduğu vs. Görünen o ki bizde İslamcılar orada da Müslümanlar fazla bir nüfusa sahip.
Oraları Yetim Bırakan Bizleriz
Abdullah Akman / Mali
Uçaktan ilk indiğimizde bizi, para kazanmak için, günde üç defa inen uçakları bekleyen seyyar satıcılar karşıladı. Mali’deki vakfımızın başkanı Sinan KIZILKAN -Allah ondan razı olsun- bize kalacağınız yer yetimhanemiz dediğinde içimde garip bir his oluştu. Çünkü asıl bizdik Afrika’yı yetim bırakanlar. Bunu telafi etmek içindi bütün yaptığımız yardımlar, erzak dağıtımları, iftar sofraları kurmalarımız ve kurban kesmelerimiz. Hiçbir bakıcının annenin yerini tutmadığı gibi, bizim onlara olan sevgimizi kendimiz göstermedikçe, onların eğitimlerine yardımcı olmadıkça başka şeylerin bizim yerimizi tutmayacağını düşünüyorum. Mali belki de çoğumuzun ismini bile az duyduğu Afrika haritasında hatırı sayılır yer kaplasa da bizim gönüllerimizde yer edememiş bir ülke maalesef. Mali diğer Afrika ülkelerine göre Müslüman oranı biraz daha fazla olan bir ülke. Bu kadar namazlarına dikkat eden ve kanaatkâr insanları Türkiye’de çok az görebiliyoruz. İnsanlar Müslümanlığı yaşıyorlar fakat hepsinin kendine göre bir anlayışları var. Bizim ülkemizdeki gibi bir Diyanet İşleri olmadığı için birden fazla farklı namaz vakitleri var. İftar vakti de gözle karar verilerek ayarlanıyor. Eğitimsizlik ülkenin en büyük sorunu, bunun için eğitim sisteminin düzeltilip bilinçli bir İslami eğitimle Mali’nin gelişiminin başlaması için Aziz Mahmud Hüdayi Vakfımızın çalışmalarını görmek ümidimizi arttırdı.
Yetimlerin yastıklarına başımı koyduğumda bütün bu düşüncelerle ve gündüz ziyaret ettiğimizde ellerimden tutan, belki de ilk defa beyaz Müslüman gören o çocukların gözlerindeki sevgiyi hissederek uyuyordum. Onları biz yetim bıraktık telafi vaktimiz geldi geçiyor, Musab bin Umeyr’lere ihtiyacımız var. Biz buna Gönüllü Yüz...
Muzungu Değil Muturki’yiz! 
Muhammed Cihan Işık / Uganda
Uganda’da daha çok Müslüman köylere, okullara gittik. Onların durumunu daha iyi anlayabilmek ve onlarla daha çok vakit geçirebilmek için elektriğin ve suyun olmadığı köylerde, okullarda konakladık. Daha çok çocuklarla muhatap olduk. Onlarla oyunlar oynadık, olabildiğince temas etmeye çalıştık. İlk başlarda çocuklar bize de “muzungu” dediler, İngilizlere dedikleri gibi. Tabi nereden bilsinler bizim Müslüman olduğumuzu. Çocuklar muzunguuuu diye koşuşturdu arkamızdan. Zungu Britanya demekmiş Lugandaca’da. Mu ise insanlar için kullanılan bir ön ek. Muzungu denmiş Britanyalılara uzun yıllar. Sonraları her beyaza muzungu demişler. Biz de gittiğimiz her yerde muzungu olmadığımızı, muturki olduğumuzu Türkiye’den Müslüman kardeşlerimizi ziyarete geldiğimizi dilimiz döndüğünce anlattık. Bizim mahalledeki çocuklara “We are not muzungu, we are muturki.” demekten yorulmuştuk ki biz ayrılmaya yakın öğrendiler. Artık bize Muturki demeye başladılar.
Bizim yakın tarihe kadar olmadığımız topraklar burası… Dini, dili, kültürü değiştirilmiş; insanı ve her türlü zenginliği sömürülmüş topraklar… Sadece Uganda, Afrika değil dünyanın her yerinde bir umutla bekleyen insanlar… Daha düne kadar kendi çalkantılı hayatında, dış dünyadan bihaber bir ülkeydi Türkiye. Dünyanın her tarafındaki sesli veya sessiz, bilinçli veya bilinçsiz yardım çığlıklarına kulağı kapalı bir Türkiye. Ama şimdi birileri “Dünya bizi bekliyor!” demeye başladı. Türkiye eski Türkiye değil, vizyonunu genişlettikçe sessiz haykırışları da duyabilecek bir Türkiye hayali var artık.
Afrika’nın Umuduyuz!
İsmail Elmas / Mali
Afrika dendiğinde bilinçaltımızda oluşan bazı kelimeler vardır açlık, yoksulluk, kuraklık, acı gibi.. Fakat oraya gidildiğinde bunların Afrika’yı tam anlamıyla anlatmadığını fark ediyor insan. Evet orada açlık var ama sevgiye, tebessüme olan açlık daha fazla. Bazen uzaktan o içinizi ıstan gülümsemesiyle size el sallayan birini bazen beyaz bir Müslümanın elini tutabilmek için kıyasıya yarışan çocuklar görürsünüz. Ve mutlu olmayı bilen güler yüzlü insanlar görürsünüz, bir öğün yemeğe şükredebilen. Sıcağa ve tüm imkansızlıklara rağmen yollarda teravih için saf tutup Rabbinin huzuruna duran siyah renkli ama bembeyaz yürekli insanlar görürsünüz.
Yıllarca sömürülüp hor görülmüş bu insanların şimdilerde belki de tek umudu, okullar vakıflar kurarak geleceğine yön veren ve onlara kucak açan Osmanlı torunlarıdır, yani bizleriz. Allah herkese oralara gitmeyi, özellikle GENÇ ile gidebilmeyi kardeşleri ile buluşup hizmet edebilmeyi lütfetsin.. Selametle..
Kara Kıta’ya Gitmek İçin Niyet Edin
Huzeyfe Büyükkal / Sudan
Amaç neydi? Yol nereye gidiyordu? Bizde kalan ne kadarıydı? Masum gönülleri bir nebze de olsa ferahlatabilmek için, yüzlerde ufak bir tebessüm kaynağı olabilmek için, Abdülhamit Han’ın torunları olarak bizler buradayız, yanınızdayız diyebilmek için rotamız Afrika, durağımız Sudan idi. 3 öğretmen 6 üniversite öğrencisinden oluşan Sudan kafilesi olarak toplamda 14 gün Sudan’da konakladık. Okullar, yetimhaneler, öğrenci yurtları, Kur’an kursları ve üniversite ziyaretlerinde bulunduk. Hemen hemen her gün farklı bir köyde iftar sofrası açtık. Ramazan erzak paketi hazırlanmasında ve dağıtılmasında görev aldık. Su kuyusu açılışında bulunduk. Bu faaliyetleri yaparken yörenin halkıyla, kardeşlerimizle iç içeydik. Tabi çocuklarla ilgilenmek, onlarla oyunlar oynamak, ilahiler söylemek en güzeliydi. Onlara “bizler Türkiye’den geldik ve elhamdülillah Müslümanız” dediğimizde minik ağızlarından “elhamdülillah ve şükrülillah” nidalarını duymak inanın çok değerli. O kelimelerin döküldüğü an iliklerinize kadar ısındığınızı hissediyorsunuz. Ne kadar önemli bir iş yaptığınızın farkına varıyorsunuz. Güzel bir yemeğin tadı nasıl damağınızda kalıyorsa aynı şekilde bu 14 günlük yolculuğun tadı da damağımızda kaldı. Rabbim gönlünde hizmet aşkını taşıyan herkese gitmeyi nasip etsin.
En Ufak Bir Destek, Misliyle Karşılık Bulacak
Alaaddin Yaman / Fildişi Sahilleri
Fildişili Müslümanlar diğer Afrika ülkelerindeki Müslümanlara nazaran gelişmiş kolektif bilince ve akla sahip. Ülke Müslümanları laik Fildişi Sahili’nde Müslüman ibaresinin geçtiği dernekler kurup, bu dernekler çatısı altında büyük organizasyonlar düzenleyebiliyorlar. Hatta başına buyrukluğu ve keşmekeşliğiyle bilinen Afrika’da, özel kişiler tarafından kurulan, devletten bağımsız binlerce İslami okulu bir çatı altında birleştiren, bu okullarda müfredat birliğini sağlayan sivil inisiyatifle kurulmuş dernekler mevcut.
Yine diğer Afrika ülkelerinde çok rastlamadığımız infak müessesesi de bu topraklarda tıkır tıkır işliyor. Namaz aralarında ve çıkışlarında ayrı ayrı kutularda toplanan yardımlarla devletin maaş vermediği -ki hiçbir dini faaliyete kaynak ayrılmıyor- din görevlilerine maaşları veriliyor, kurdukları ilahiyat fakültesi işletiliyor, İslami okullara ve yardıma muhtaç ailelere destek olunuyor. Yani yardıma muhtaç durumda olan halk camilerden, öğrencilerden ve ihtiyaç sahiplerinden yardımlarını esirgemiyor. Yüzyıllardır Fransa’nın siyasi, ekonomik ve kültürel boyunduruğu altında bulunmalarına rağmen Müslüman kimliklerini muhafaza eden bu organize ve cömert insanlara verilecek her destek muhakkak ki misliyle karşılık bulacaktır.