"İnsanım, insanla ilgili hiçbir şey bana yabancı değil." Terrance
Geçtiğimiz yıllarda Chicago’daki bir üniversitenin Gelişim Psikolojisi dersinde hocamız, Ahlak Felsefesi’nin kurucusu sayılan Kohlberg’in hasta olduğunu öğrendikten sonra okyanusa yürüyerek hayatına son verdiğini anlatmıştı. Bunu duyunca onun fikirlerini daha çok sorgulamaya başladığımı fark ettim ve sonraki derste, intihar etmesinin ona karşı güvenimi sarstığını söyledim. Hocamız durdu, başını önüne eğdi ve onun fikirlerini hayatının nasıl sonlandığına göre değerlendirmememiz gerektiğini, onun yerinde olsaydık ne yapacağımızı bilemeyeceğimizi söyledi.
İntihar konusunda yapılan yeni araştırmalarla karşılaştıkça, bu hatıra zihnimde her daim yeniden canlanır. İnsanoğlu girift, araştırmalar ise onun bu hallerine ışık tutma gayretinde…
Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, medyanın intihar haberlerine yaklaşımı vakıaların artmasında etkili oluyor. Lancet Psikiyatri Dergisi’nde araştırma sonuçlarını değerlendiren psikiyatrist Dr. Madelyn Gould, gazetelerde abartılı duygusal detaylarla ön sayfalarda yer alan intihar haberlerinin gençlerde özentiye sebep olduğunu belirtti.
Araştırma için 1988-1996 yılları arasında meydana gelen 48 genç intihar vakası ve her bir olay arasında basılmış olan 469 gazete ele alındı. Özellikle ilk sayfada yer alan, kullanılan metotları ayrıntılarıyla resimlerle etkileyici bir şekilde okuyucuya sunulan intihar haberlerinin kesinlikle olayların artmasında etkili olduğu ortaya konuldu. Melbourn Üniversitesi’nden Jo Robinson, günümüzde gençler arasında daha yaygın kullanılan internet medyasının daha kontrolsüz ve çok yönlü etkileri olacağını belirterek sonraki araştırmaların bu konuya yoğunlaşması gerektiğini ifade etti.
Boston Üniversitesi’nde gerçekleştirilen diğer bir araştırmaya göre, dini inancı olmayan insanların bile intiharı ahlakî bulmadıkları ortaya konuldu.
Psikoloji bölümünden Deborah Kelemen, intihar gerçeğinin tarih boyunca filozoflar tarafından tartışılageldiğini, insan ruhunu kirletmesi ve başkalarına da zarar vermesi sebebiyle gayri ahlaki olarak kabul edildiğini belirtti. Araştırmanın hedefi, filozoflar değil yaşayan insanlar olduğu için seçilen yetişkinlere intihar hakkında ne düşündükleri soruldu. Sonuçlara göre dindar insanlar inançları gereği insanın hayatını sonlandırma hakkı olmadığını belirtirken seküler düşünme biçimine yatkın olanlar ise intiharı insan ruhunu kirleten ve bozan bir eylem olarak değerlendirdiler.
‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ derken Milan Kundera ironi yapmış olmalı... Hiç bunca sorular ve hissiyatlar içinde varolmaya çalışan insanoğlunun ahvali kolay olabilir mi? Belki de bu sebeple iman etmek aslında teslim olmak demek yani kargaşayı bitirmek ve anlama kavuşmak…Varoluşçu düşünürler, birçok mantıksız temele sahip olan kendi zamanlarının dinine tutunamadılar ve inancı ortaçağın karanlıklarında kaybettiler. Şimdiki zamanlarda ise dinin kurallarla insanı kısıtlamasına isyan edilirken, teslim olmanın insan ruhuna getirdiği sonsuz özgürlük göz ardı ediliyor ve hatta bilinmiyor.
İsmet Özel’in sözleri bu bağlamda ne kadar da manidar: ‘Doğrusu Heidegger okumalarım beni birçok ayet-i kerimeyi ve hadis-i şerifi daha iyi kavrar konuma sokmuştur.’
1 Mayıs 2014, Jo Robinson and Madelyn S Gould, Lancet Psychiatry, www.sciencedaily
19 Aralık 2013, Deborah Kelemen and Liane Young, Boston Üniversitesi, www.sciencedaily