Yücel Feyzioğlu, 1946 Kars doğumlu. Goethe Enstitüsü’nde dil eğitimi aldı, Andersson Yazarlık Akademisi’ni bitirdi. Uzun zaman, hem Türkiye’de hem de, bütün Türk Dünyasında ve Almanya’da, masallar üzerine çalıştı. 3500 yıldan beri anlatılan masallarımızı derledi, hepsi son yedi yılda 32 kitapta yayınladı. Bu masal dizisi hemen ilgiyle karşılandı, üç büyük ödül arka arkaya aldı. Valiliklerimizin ve Milli Eğitim Müdürlüklerimiz’in dikkatini çekti, kitapların basımı arttı, kendisiyle toplantılar yapılmaya başlandı. Biz de kendisiyle, masalların hayatımızdaki önemini konuştuk…
Masalların Anadolu’daki tarihi gelişiminden biraz bahsedebilir misiniz? Bugünkü modern Türkiye’nin oluşumuna katkıları nelerdir?
Anadolu’da masal, hep anlatılmıştır. Anadolu ile de sınırlamamak lazım. Türk Dünyası coğrafyalarında masallar anlatılır. Ve bütün dünyada. Hatta ilginçtir ki, batılılar aydınlanmayı felsefe ile yapmış, Türk boyları da masal ve hikâye anlatarak yapmışlardır. Anadolu’ya Orta Asya’dan masallar gelmiş… Dolayısıyla burada olan halkların masallarını Türkçe’ye uyarlamış ve anlatmışlar. İlk masal Sümer yazarları tarafından 3760 yıl önce Dicle ile Fırat arasında yazıya gaçirilmiş. O günden beri masal anlatılıyor.
Biz çocukları masallarla yetiştiremezsek, geleceğin teknolojisini üretemezler. Bin Bir Gece Masalları’ndaki “Sihirli At” masalını örnek verebiliriz. Bu masalda üç bilgin bir padişahın kızına âşık olurlar. Gelip Padişah’a derler ki; “Senin kızına âşık olduk. Hangimizle evlendirmek istersiniz?” Padişah sorar; “Marifetiniz ne sizin?” Biri der ki “Efendim ben bir tavus kuşu yaptım. Siz günün hangi saatinde olduğunuzu merak ettiğinizde, bu kuşa soracaksınız. O da kanatlarını saat kaç ise o kadar sallayacak ve siz saati anlayacaksınız.” İkincisine dönünce, “Efendim ben boynuzdan bir düdük yaptım. Bunu surların giriş kapısına koyacaksınız. Bir tehlike geldiği zaman çalacak ve size düşmanın geldiğini haber edecek.” Padişah üçüncüye sorar, “Sen ne yaptın?” “Efendim, ben maun ağacından bir at yaptım. Ata biniyorsunuz. Sol kulağını çeviriyorsunuz at havalanıyor 3 günde gittiğiniz yolu size 3 saatte götürüyor. İnmek istediğiniz zaman diğer kulağını çeviriyorsunuz. Sizi indiriyor.”
Bu ne zaman anlatılmış; 1200 yıl önce. Şimdi üçü de gerçek oldu mu? Uçak da gerçek oldu, saat de gerçek oldu, alarm da. İşte çocuğa bunu veriyor. Hiç olmayacak şeyleri düşündürüp çocuğu buluşa yönlendiriyor.
Masallar daha ziyade çocuk edebiyatına ait bir tür olarak görülüyor. Sizce yetişkinler de masal okumalı mıdır? Okumaları ne tür faydalar sağlar?
Yetişkinler elbette okumalı. Ergenlik dönemine gelince masal çocukların hayatından çıkıyor. Ergenlik döneminde daha çok gerçekçi hikâyelere dönüyorlar. Ama o ergenlik dönemi geçiyor, insanlar büyüyor, evlendiği zaman; “nasıl yapıp ne edip çocuğumu yetiştireyim’’ deyip de masalı alıp okuduğunda birdenbire masalın farklı güzelliklerini fark ediyor daha sonra filmlerine gidiyor, operasına gidiyor. Yani büyükleri de hep etkileyen bir sanat ürünüdür masal, hem de en eski sanat ürünü. Geçen gün Almanya’da bir operaya gittim, Bin Bir Gece Masalları’nı koymuşlardı sahneye. Gelen izleyicilerin hepsi ak saçlıydı. Yediden yetmişe derler ya, masal böyle bir şey işte; yediden yetmişe.
Masallar okura yalnızca matbu şekilde değil, bildiğimiz kadarıyla radyo ve televizyon aracılığıyla da ulaşıyor. Farklı yöntemler masalların muhataplarında farklı etkiler uyandırıyor mu? Sizce en faydalı yöntem hangisi?
Bizzat annenin-babanın okumasının, anlatmasının tadı çok başkadır. O kadar tatlıdır ki, o cansız aletlerin anlattığı gibi değil… Neden? Çünkü çocuğa anlatırken büyüklerle çocuklar arasına sıcacık iletişimler kurulur, diyalog ortamı, karşılıklı söyleşi ortamı sağlanır. Masalı eksik anlatırsanız çocuk der ki; “Anne ya da baba, orası öyle değildir, böyledir.” Hemen düzeltir. Ben anadilimi böyle geliştirdim, okumaya, edebiyata ilgim böyle arttı. Ninemin veya annemin eteklerinin dibine uzanırdım, anlatırlardı. Orada bir sıcaklık, insan sıcaklığını yakalarsın. Çocuk ile büyük arasında bir anı oluşur. Onlar yaşlanınca sen de onları azizlersin. Masalın geleneği budur.
Eğer anlatmazsa anne ile baba çocukla kendi aralarında bir anılar zinciri oluşmuyor. Oluşmayınca, büyüdüğü zaman çocuk ayrılıp gidiyor. Anne-baba yaşlılığında yapayalnız kalıyor. Hâlbuki anne baba çocuğuna eğer böyle sıcak ortamda masal anlatırsa, yaşlandığı zaman çocuk dönüp onu koruyor, ondan uzak kalmıyor. En etkili yanlarından biri de budur.