Büyüyenay Yayınları, 2012 senesinde kuruldu. Kurulduğu günden bu yana yayınladığı 75 kitapla bizleri medeniyet ve kültürümüzün kökleri ile buluşturdu. Biz de bu genç yayınevinin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kirenci ile konuştuk.
üyüyenay, yayıncılıkta doldurduğu boşlukla bizlere kültür mirasımıza, tasavvuf geleneklerimize dair yayınlar noktasında eksik kaldığımızı fark ettirdi. Sizin bu eksikliği fark edişiniz ve yayınevinin doğuş sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?
Eksikliğin bir cephesi yayınların dönemsel modalarla ya da yönelimlerle hep belli kişi ve türde yapılmakta olması. Daha geniş bir perspektifle kucaklayıcı olamaması. Yapılanların da alfabe/dil değişimi nedeniyle okuyucu anlamaz düşüncesi ve daha geniş okur kitlesine ulaşmak endişesiyle özensiz, avamî bir dil kullanılarak yapılması. Bunun sonucu olarak da hazırlanan eserin içselleştirdiği kavramlar dünyasının ruhunun, inceliklerinin, yazarın sanatının, anlatış biçiminin dikkate alınmadığı, sadece insanlar kolay okusunlar diye oluşturulmuş metinler yayımlanmış olması. Özellikle tasavvuf neşirlerinde bir metotsuzluk ve araştırma-inceleme eksikliği sebebiyle hep belli kişilerin eserleri yıllardır yayımlanıp durdu. Oysa bizim medeniyetimiz kökleri ve dayandığı ilkeler sebebiyle çeşitliliğin hâkim olduğu ve hakikatin açılımlarının ince ince işlenerek ve tefekkür edilerek ortaya konduğu bir özellik taşımakta. Bütün bir kültür ve medeniyetimizi oluşturan yapı taşları, Mevlana’nın eşsiz metaforuyla söyleyecek olursak pergel gibi bir ucu hakikate sabitlenmiş diğer ucu ise gücünü ve perspektifini ana merkezden alarak çevreye yapılan seyr ü seferlerden meydana gelmekte.
Birçok yayınevinin basmak konusunda çekineceği fakat okurla mutlaka buluşması gereken kitaplar basıyorsunuz. Zannederiz bu, yayıncılıkta büyük bir risktir. Mevcut yayıncılık problemlerini de göz önünde bulundurursak, sizi bu riski göze almak noktasında cesaretlendiren şey nedir?
Bize cesaret, ümit ya da güven veren şey kültürümüze, medeniyetimize olan inanç. Eğer bizden öncekiler çalışarak bu kadar eser vermişlerse ve bunları da bizler için yapmışlarsa bizim de ne olursa olsun sadakatle bunları günışığına çıkarmamız gerekir. Belki hiç satmaz, belki üç-beş meraklısı dışında kimse ilgilenmez ama bir gönülde bile yankı bulsa inanıyoruz ki onun bereketiyle toprağa düşen tohum misali çoğalacak meydanlara doğru yol alacak yeni doğuşlar ortaya çıkacaktır. Bir de bilinmeyen, unutuluşa terkedilmiş böyle güzel eserlerimiz var ise bizim öncelikli görevimiz bu eserleri yayımlamak, ardından duyurmak, anlatmak ve ona sahip çıkacak gönüller bulmak.
Cumhuriyetle birlikte, ülkemizin yönünü batıya dönmesi ve basılan kitapların muhtevasının da batı literatürüne yönelmesi söz konusuydu. Siz, köklerimizdeki kitapları bugüne, bugün anlaşılabilecek dil ile ulaştırıyorsunuz. Buna sebep olarak ülkenin yönünün tekrar değişmesi mi söz konusu, yoksa siz yayınlarınızla yönü tekrar kendi köklerimize mi kaydırmaya çalışıyorsunuz?
Ülkemizin yönünün Batı’ya dönmesi ve daima Batı’nın kültür değerlerini dikkate alması ve adeta kendinden geçercesine kapılmasının sağlıklı bir yöneliş olmadığı bugün gözlemlenebilir derecede ortada. İnsani değerlerden neler kaybettiklerimizin bir envanteri çıkarılabilse... Biz sadece ve sadece Batı olmasına karşıyız. Elbette onları da bilmemiz hem de çok iyi bilmemiz ve çok çok iyi anlamamız gerekir. Fakat asıl bilmemiz, öncelikle anlamamız gereken bizim kültürümüz ve değerlerimiz. Onlar olmadan ne Batıyı ne Doğuyu ne dünyayı anlamamız ve anlamlandırmamız mümkün. Kendini bilmeyen neyi bilebilir?
Burada bizim bu küçük çalışmalarımızla demek istediğimiz şudur: Bizim her alanda ortaya konmuş medeniyet ve kültür köklerimizi ilmek ilmek dokumuş eserlerimiz var. Örneğin, eğer bir siyaset teorisi ya da bir uygulama modeli geliştirilecekse sırf Batı kaynakları üzerinden, bunu yapmak siyaset gerçeğini bütün yönleriyle açıklayamaz? Bizim kültürümüzde siyasetname olarak adlandırılan siyaset felsefeleri var ki bunlar ihtiva ettikleri değerler bakımından, mevcut siyasete yepyeni duyuşlar duyarlıklar kazandıracak mahiyette.
Medeniyet dünyamızı inşa etmiş her türden eserlerimiz var. Onlara dayanarak, o derin köklerden güç alarak yeni şeyler ortaya konulabilir. Biz yeni, yepyeni doğuşların, bu eserler içselleştirildikten sonra ortaya çıkacağını düşünüyoruz.