
Kızıl Elma… Tarih boyunca hep “büyük ideal”in adı oldu Kızıl Elma. Eski Türkler’de, güneşin batarken oluşturduğu kızıllıktan yola çıkarak böyle dendiği söylenir. Ve en büyük hedef Batı’yı ele geçirmektir. Sonrasında aziz İslam’la birlikte bu Kızıl Elma “İ’la-yı Kelimetullah” oldu. Zira “Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktı.” Osmanlı, hadis-i şerifin de desteklemesiyle kendi Kızıl Elması’nı bulmuştu; Konstantin ve Roma. İlki 558 yıl önce gerçekleşti. Peki ya Roma?.. Artık Roma’nın simgesel bir hedef olduğunu ifade edebiliriz. O günün jargonunu güncellediğimizde, Roma’nın Paris modasına, Amerikan emperyalizmine, İngiltere fitnesine ve hukuksuzluğuna, İsrail terörüne dönüştüğünü göreceğiz.
izler, yani 21. yüzyılın çocukları. Küfrün ve Batı’nın sefa sürdüğü ve her an bütün değerlerimize tecavüz edilen çağın çocukları, gençleri… Bizim Kızıl Elma’mız ne olmalı? Kızıl Elma’mızı belirlemede yardımcı olmasını da dileyerek, bu soruyu yaşayan mütefekkirlerimize, şair ve yazarlarımıza, tarihçilerimize sorduk…
Sezai Karakoç
Gücü ölçüsünde İslâm uygarlığının yeniden dirilişine katkıda bulunmaktır.
Yıldız Ramazanoğlu
Kızıl Elmamız yiğit kadınlar ve erkekler olmaktır. Yiğitliğin ne olduğunu Bakara ve Mü’minun sûrelerinden birkaç ayetle örneklemek isterim; “Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” “Ve onlar sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. Gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler; işte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.” Vermekten kasıt, canından, kanından, hep kendi hesabına işleyen mesainden, çıkarlarından, ırkçılıktan, cinsiyetçilikten, ayrımcılıktan, ayrıcalıklarından, rahatından, her türlü üstünlük duygusundan, kafa ve beden konforundan ürpererek vazgeçmektir, sadece Allah’ın yiğit olanı tanımlama hakkına teslim olmaktır, başkasının acısına bakabilmek, gereğini yapabilmektir.
Bülent Akyürek
Gençliğin kızıl elması “armut” olmalı :) (Bu cevap üzerine Armut araştırılmış olur hem!)
Cahit Koytak
Gençlerin toplumsal anlamda en büyük kızıl elması, insanların önündeki engelleri ve özgürlük sınırlandırmalarını kaldıran, coğrafi kısıtlamaları aşan, insanların her boyutta ve zamanda birleşmelerini sağlayacak nitelikte olması gerekiyor. Gençler bu ideal doğrultusunda heyecanlarını kullanmalı.
Hüseyin Akın
Gençlerin ulaşması gereken, hayalini kuracakları, idealize edilebilir hedefleri tabii ki üniversitede kendilerine uygun bir fakülte kazanmak gibi bir yüz metre koşusu olmamalıdır öncelikle. Çünkü gençlere kızıl elma diye yutturulan çürük elma üniversitede bir yer kazanmaktır. Ben her rastladığım gence yıllardır hep aynı kızıl elmayı işaret ediyorum. Bu Kızılelma ‘geriye, doğuya ve doğruya doğru koşmak’tır. Çünkü hakikat ve gençlik enerjiisne denk düşecek ontolojik heyecan ancak bu üç şeyde vardır: “Geri, Doğu ve Doğru.” Geri gençlerin gözünden kaçırılmak istenen sahih geleneğin membaıdır. Doğu, ışığın geldiği yerdir. Doğru ise istikameti kıbleye dönük müstakim mevkinin adıdır. Gerçi Mehmet Akif yılar önce bunu çok güzel özetlemiştir Asım’a: “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol / Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” Akif yol diyor siz yine de isterseniz Kızılelma anlayın.
Gülay Atasoy
Gençlerin ‘kızıl elma’sı her şeyden evvel Cenab-ı Hakk’ı tanımak, bilmek, onun emirleri dahilinde hareket etmek olmalı ve Allah’a tam manasıyla bir kul olmak. Bunun için okuyup araştırmak gerekiyor. Sonrasında ise ailesine, vatanına, milletine faydalı bir insan olmak... Bunlar kariyer yaparak da olabilir, bir meslek seçerek de olabilir ama en önemli şey topluma faydalı olmak... Zira Peygamber Efendimiz de “sizin en hayırlınız, insanlara faydalı olanınızdır” diyor.
Metin Önal Mengüşoğlu
Gençliğin ‘kızıl elma’sı genç kalmak olmalı. Genç kalmak için de iman gücüne sahip olunmalı.
Atasoy Müftüoğlu
Gençlerin temel konusu, temel sorunu, temel ilgi ve sorumluluğu “ümmet yeniden nasıl gerçek olur” konusu ve sorunu olmalıdır.
Mustafa Armağan
Bilgi, ahlâk ve duygu üçlüsünü kaybetmeyen bir gençlik kızıl elma yolunda güvenle ilerleyebilir kanaatindeyim. Ama o gençlik nerede? Yıldızların düştüğü yerde mi?
Gülsen Atasever
Gençliğin ‘kızıl elma’sı öz değerlerini ve kültürünü yeniden keşfederek hayatlarını geçirmeleri ve gelecek nesillere rol model teşkil etme gayreti olmalıdır.
Rasim Özdenören
Gençlerin öncelikle okullarını bitirmesi ve sonrasında istedikleri bir işte çalışmaları gerekmekte… Gençlerin ahlâka riayet etmesi lazım. Ona riayet etmeleri için geleneklerine vakıf olmaları, bunun için de belli bir muhitin içinde yetişmeleri lazım. Ve gençlerin dinine sâdık olmalı gerekiyor.
Zeki Bulduk
Kızıl Elma 1: Şiir kitaplarında es geçilen kanamalı satırlar.
Kızıl Elma 2: Hayal ettiğin tatil beldesinin cennette bir çöplük bile olamayacağını öğrendiğinde dünyada kızıl elmayı hak edecek yer de olmadığını göreceksin.
Kızıl Elma 3: Mekke, Medine, Kudüs, Şam, İstanbul, Bağdat... Kızıl Elma olamazlar.
Kızıl Elma 4: Londra, Paris, Dublın, Pekin kızıl elma olmayı hak etmiyorlar. Ama o şehirleri tepelemeden Kızıl Elma’ya da ulaşamazsın.
Kızıl Elma 5: Burak’ın toynaklarını değdiği yer olabilir; yoksa Düldül’ün gidebileceği yer zaten gözün gördüğü dâhildedir.
Kızıl Elma 6: Sevgilinin kalbidir. Oraya varan da az çıkmıştır.
Kızıl Elma 7: Kızıl Elma’yı eğer ısırmayı düşünüyorsan, yani ki onun üzerine çadır kuracaksan hiç çıkma yola; bahçene bir çadır kur ve kitabı aç. Orada kızıl elmanın tüm renklerini göreceksin.
Kızıl Elma 8: Onu Havva validemiz Adem babamıza bir dişletti dünyaya düştük, bir daha ısırırsak Allah muhafaza kurtulma ihtimalimizi de kaybedeceğimizden korkarım.
Kızıl Elma 9: Kızıl Elma dokuz doğurmadan, sancı çekmeden ulaşılmayandır. Doğum sancısı çekenlerin arz-ı mevudu bir kere gören Musa gibi bir an görebilecekleri, doğumda yeniden doğanların ise orayı keşfedecekleri yerdir. Kızıl Elma, kendini yeniden kuranlara açılan ebedi bir ülkedir.
Ümit Aktaş
İnsanı insan kılan ayırıcı yön akletmesidir; daha doğrusu düşünmesi... Düşünmeyi mümkün kılan ise okumaktır. Buradaki okumak kelimenin en geniş anlamıyla dünyayı ve hayatı okumaktır. O nedenle Kuran’ın ilk hitabı “oku”dur. Kitap okumak bizi dünyayı ve hayatı okuyarak anlamlandırmak için teçhizatlandırırlar. Yoksa bu doğrudan doğruya bir “okuma” imkânı değildir. Okumayı yapacak olan bizim zihnimizin düşünsel kapasitesidir. Zihnimizin sağlıklı bir biçimde düşünebilmesi için öncelikle özgürleşmesi gerekir. Özellikle çağımızın da ruhu olan özgürleşme, aslında düşünmenin olmazsa olmazıdır. Ancak özgürleşme ona yüklenmeye çalışılan olumsuz bir anlamla serbestleşme değildir. Özgürleşme her şeyden önce sorumlu olmak demektir. Dünyadan ve insanlardan, gerekirse onlara rağmen sorumlu olmak… O halde gençlere şunları önermiş olduk: Okumak, özgürleşmek ve sorumlu olmak...
Yusuf Armağan
Gençliğin en büyük idealinin Hz. Peygamber’in en önemli sünneti olduğunu düşündüğüm el-emin olması gerektiğini düşünmüyorum. Yani kendisinden, sözlerinden, fiillerinden emin olunabilecek bir gençliğin insanlığın önünü daha kolay açabileceğini düşünüyorum. Biraz tabloyu tersten okuyacak olursak; kendisine güven duyulmayan bir Müslümanın dünyada hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini görmemiz gerekiyor. Bugün için konuşacak olursak siyaset sahnesine, dünyada olup bitenlere, ticari ve sosyal hayata nereye bakarsak bakalım insanların bir güven bunalımı içerisinde olduğunu görürüz. Bu güven bunalımını aşabilmenin tek yolu içimizden birilerinin el-emin olmasıdır. İçimizden ilk el-emin olarak öne çıkacak olan kişiler, şüphesiz içinde bulunmuş olduğumuz zamanın belirleyicisi olacaklardır. Bir Müslüman bir başkasına kendisini anlatırken, eğer el-emin ise anlattığı şey karşılık bulacaktır; el-emin değil ise boş bir magazinden öteye geçmeyecektir söyleyecekleri. Bu yüzden genç arkadaşlarımızın en büyük ideallerinin el-emin olması gerektiğini düşünüyorum.
Ali Ural
Hedefler, önümüze konulduğu anda ölmeye başlar. “Tulu Emel/Uzak Emel”ler yüzünden bugünü de kaybedebiliriz. Elde olan bugündür, elden kaçırmamalı onu. Kaybolmadan değerinin farkına varılması istenen üç şeyden biri gençlik. Efendimiz(sav) istiyor bunu bizden. İsteği baş tacımızsa ki baş tacımızdır, şu cümleyi sarf edebiliriz: Gençliğin “Kızılelma”sı gençliğidir. Beden gücünün zirvesidir gençlik, ruh gücünün zirvesi neden olmasın! Hayırda yarış, güzel ahlakta yarış, ibadette yarış... Genç hafızaların Kur’ân’ı kucaklama vakti. Genç hafızaların bilgiyi kucaklama vakti. Genç hafızaların başta kendi dilleri Türkçe olmak üzere dilleri kucaklama vakti. Ömer Seyfettin’in hikâyesinde, “Kızılelma’ya!” diye coşkuyla bağıran yeniçerileri anlamak için de genç olmak gerekiyor. Kızılelma yanı başımızda…
Osman Nûri Topbaş
Fâtih Sultan Mehmed Han, henüz on dört yaşındadır. Hocası medreseyi gezerken bakar ki, Fâtih’in odasında gece yarısı ışık yanıyor. “Şehzâdem ne yapıyor, acaba?” merakıyla odaya girer. Bir sürü evrak görür masasının üstünde: İstanbul fetih planları, projeleri… Daha o yaştaki şehzâde:
“İstanbul’u nasıl fethederim, bu zamana kadar aşılamayan surların sırrı nedir, nasıl aşarım bunları?” sorularının cevaplarını aramakla meşgul.
Hedef nedir burada? Kuru bir cihangirlik dâvâsı mı? Elbette hayır! Hedef; “İstanbul, mutlaka fetholunacaktır” nebevî müjdesinin akabinde gelen; “Onu fetheden kumandan, ne güzel bir kumandan, onu fetheden asker, ne güzel bir askerdir!” iltifâtına nâil olabilmek.
İşte bu bir hedefti, hem de ideal bir hedef. Onun için hedeflerimizi iyi belirlememiz ve ona kavuşmak için gayret etmemiz lâzım. Zîrâ bir şeye râm olmadan ona sâhip olunamaz. Bunun için şahsî kaygıları, nefsânî takıntıları, ten rahatını, fânî zevk u safâları bir kenara bırakarak diğergâmlığa ermemiz îcâb eder.
Mevlânâ’nın ifâdesiyle, berrak bir su bile hareketsiz ve sâbit bırakıldığında bir müddet sonra kokmaya başlar. Fakat hareket hâlinde olan, belli bir hedefe akış heyecanı içindeki bir akarsu, dâima berrak ve temizdir.
İşte herkesin, ulaşmak istediği ideal bir “Kızıl Elma”sı bulunmalı ve kalpler de dâimâ o yüksek hedefin heyecanı içinde çırpınmalıdır.
Ulubatlı Hasan ve arkadaşlarını Bizans surlarına çıkartan ruh nedir? Yüce bir ideale ulaşma heyecanı. Surlara öyle bir aşk ile çıkışları var ki, çıkarken vecd içinde;
“Bugün şehîd olma sırası bize geldi!” diyorlar. Ne Rum ateşlerini görüyor gözleri ne de surların üzerinden boşalan ok yağmurunu. Tek hedef, Peygamber Efendimiz’in müjdesine nâil olabilmek.
Ulubatlı Hasan ve arkadaşlarının “kızıl elma”sı buydu. Peki bugünkü Hasanlarımızın, Alilerimizin, Fâtihlerimizin… bu vasıfta bir kızıl elması var mı?.. Bugün hedefler ve idealler ne kadar Hakk’ın rızâsına, ne kadar nefsâniyete endeksli?..
Eğer hedeflerin tespitinde ve gayretinde îman heyecanı devredeyse Cenâb-ı Hak muvaffakıyetler ve zaferler bahşediyor. Bir harpte, îman heyecanı varsa, hakîkî şehîdler veriliyorsa, yiğitler, cengâverler son gücüne kadar direniyorsa, sayıca az bile olsalar, zafer müyesser oluyor. Yok eğer korkaklar, ödlekler, molozlar ölüyorsa, o harp yerinde insan enkazından başka bir şey kalmıyor.
Onun için kalbî yapı çok mühim. Kalbî yapıda da Allah Rasûlü’ne muhabbet ve O’na itaat şart. O ideal insanı, kendi idealimiz yapmak zarûrî…