Doğukan İşler, 1988 Antalya Doğumlu. “Öykü Yapım Çalışmaları” ile ilk kitabını yayınladı. Biz de kendisiyle bu eğlenceli kitap üzerine konuştuk…
Kitabınızı okuduktan sonra, tek kelimeyle tanımlamamı isteselerdi, “eğlenceli” derdim. Eğlenceli/oyunlu metinler yazmak hakkında neler söylersiniz?
Eğlenceli/oyunlu metinler yazmak, çoğu zaman ciddiye alınmamanıza yol açıyor edebiyat dünyasında; ama ciddiye alınacak ne var ki şu yalan dünyada zaten? Bulgakov’un “Usta ile Margarita” romanında hayali bir kitap ismi geçer: “Çok Fazla Şakacı Olmanın Kötülükleri” diye. Sanırım hayatımı yazsam bir gün, kitabımın adı bu olur. Eğlence de ciddi bir iştir hem; sınırları bilerek, sınırları aşmadan eğlenmek ve eğlendirmek öyle pek de kolay değil. Yapmaya çalıştığım şey bu ciddiyeti barındırıyor yazdıklarımda; okuyalım, eğlenelim, oynayalım, bu dünya kimseye kalmaz!
Öykülerinizde Ahmet Murat’tan İbrahim Tenekeci’ye, Osman Konuk’tan Cahit Zarifoğlu’na birçok şairden alıntılar karşımıza çıkıyor. Öykü-şiir ilişkisi nedir? Şiir öyküyü nasıl ve ne derece besler?
Şiir de yazıyordum önceleri, çok şükür bıraktım. Şiir okumak, yazmaktan daha güzel gelmiştir her zaman. Gördüm ki, sadece öyküye yöneldiğimde, şiirler bana kendilerini daha çok açtılar. Daha önce göremediğim şeyleri gördüm şiirlerdeki ve öykülerimi de bu değerli besinden mahrum etmeye içim elvermedi. Öykü ya da roman ile uğraşan yazarların şiire ciddi bir mesai harcamaları gerektiği kanaatindeyim. Kelimelerin sırrını size şiir açıyor, sonra başlıyorsunuz o kelimelerden cümle yapmaya, cümlelerden de öyküler…
Türkiye’de özellikle muhafazakâr kesim dünya edebiyatına mesafeli yaklaşır. Siz bu konuda elinizi korkak alıştırmamış, Borges, Calvino, Gogol, Faulkner gibi birçok ismi kitabınızda zikretmişsiniz. Bu mesafeli yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğer muhafaza edeceğimiz değerlerin olduğuna inanıyorsak, tüm dünya mirası bizimdir. Her yol mutlaka bir menzile varmayabilir elbette; ama edebiyat yolculuğunda önemli duraklara uğramadan da bir sonuca ulaşılabileceğini düşünmüyorum. Türkçe edebiyat da dünya edebiyatına dâhil, ayırmamak gerekir; okumak, incelemek, değerli olanı bulmak ve bunlarla değerlenmek gerekir. Mesafeli yaklaşmamız gereken şey, benliğimizden başkası değil.
Öykülerinizin zor, vakit harcanması gereken metinler olduğunu söyleyebilir miyiz?
Wittgenstein’ın ünlü bir sözü vardır: “Okurun yapabileceğini, okura bırak.” Okur metne dâhil olmazsa, anlamak ve yorumlamak için vakit harcamazsa, metin karşısında pasif kalırsa neden okusun ki? Yazar olarak okura büyük bir saygım var. “Çok ağır, zor metinler üretiyorum” egosu değil; tam tersine tevazu sahibi olmak istediğim için öykülerimi bu şekilde kurguluyorum. Okur, öykülerimden de önemli çünkü. Öykülerim, zaten henüz yapım aşamasında…