
Seçim zamanı geldi, herkes sandığa gidiyor. Kimin kimi oyladığı ancak seçim sonrası belli olacak. Ama biz şimdiden oyumuzu açık edebiliriz. Biz seni seçiyoruz kardeşim. Adımızı adının altına yazıyoruz, çünkü biz seni seviyoruz. Biz senin heyecanını, derdini, diğerkâmlığını, istiğnanı, kokunu ve yıkılmayışını seviyoruz. O yüzden hep seni söyledik, ne söylediysek hep senin için söyledik. Şarkımızın nağmesi sen oldun. Yazımızın teması sen… Sesimizin tınısı, sözümüzün edası sendin hep, yine sen varsın ifademizde yine sen… Seni gördük rüyamızda, seni andık hülyamızda. Gözümüzün ışığı sen oldun, dizimizin fermanı sen… Sadrımızın inşirahı sendedir, çünkü ümit sendedir, ufukta beliren şafak seninledir.
Millet sandığa gidiyor. Vekillerini seçecek, birilerine temsil yetkisi verecek, birilerini başına geçirecek. Zor süreç. Ama biz rahatız. Baştan beri bizim seçimimiz belliydi. Biz ta ne zamandır seni seçmemiş miydik zaten? İşte seçim zamanı geldi, bize sözümüzü tekrarlamak düştü: Yine seni seçiyoruz kardeşim. Bizim oyumuz hep senden yanaydı, şimdi de senden yana. Ümidimiz, beklentimiz ve arzumuz senden yana. Biz hep senden yanayız. Adımızı adının altına yazdık. Şarkımızın nağmesi sen oldun. Yazımızın teması sen… Sesimizin tınısı, sözümüzün edası sendin hep, yine sen varsın ifademizde yine sen… Seni gördük rüyamızda, seni andık hülyamızda. Gözümüzün ışığı sen oldun, dizimizin fermanı sen… Sadrımızın inşirahı sendedir, çünkü ümit sendedir, ufukta beliren şafak seninledir.
Biz seni seçiyoruz kardeşim, çünkü senin heyecanını seviyoruz. Yerinde duramayışın, dünyaya aldırmaz tavrın ve çakmak çakmak bakışın bizi senin yanına çekiyor. Okuduğun son kitabın heyecanı yüzünden okunuyor ya senin… İşittiğin o dizeyi paylaşmak için sabırsızlanıyorsun sen ya… Düşünceli yüzünde tefekkür şerha şerha yol bulmuş ya… Vardığın yerin içinde kabarttığı dalgalar yüz sahilinden taşmak üzere ya… İşte bunlar seni bize meftun ediyor. Diyoruz ki: İşte duruş budur. Hepimizi kayıtsız, umarsız ve sancısız kılan bu zamanda bize lazım olan budur.
Biz seni seçiyoruz kardeşim, çünkü senin derdini seviyoruz. Hâlâ dertlenebiliyor oluşun bizi ümitlendiriyor. Bu kadar dertsiz, bu kadar kaygısız bir zamanda “benden murat nedir, bu gidiş niyedir” diye o bucak bu bucak seğirtişin bizi senin yanına yazıyor. Hele o dâvâ denildiğinde dalıp giden gözlerin, hele o gözlerin… Hakkındaki muradın peşinden bir değil bin ömrü feda edecek aşkınlığın bizi cezbediyor. Diyoruz ki: işte hayatın gerçek anlamı budur. Hepimizi yan çizen tüketiciler yapan bu zamanda bize lazım olan budur.
Biz seni seçiyoruz kardeşim, çünkü senin diğerkâmlığını seviyoruz. Yüzüne baktığımızda, rahmetin ve nazarın kutbu olmuş o zatın “olmaz, ben aldırmazlık edemem, çünkü benim mâye-i hamurum rahmetle yoğrulmuştur, ben geçsin gitsin diyemem” deyişindeki sır sanki fâş oluyor. Biz sende ümmeti görüyoruz. Yüzün bir Filistin oluyor, bir Suriye… Sen bir Arakan oluyorsun, bir Kudüs… “Şems bana tek şey öğretti: Bir tek üşüyen varsa ısınamazsın. Biliyorum ki üşüyenler var, ben artık ısınamıyorum” diyen büyük dertlinin bugüne yansıması mısın yoksa sen? Biz seni seçiyoruz, çünkü sende ümmeti görüyoruz kardeşim. Diyoruz ki: İşte “ümmetî, ümmetî” sırrı budur. Hepimizi asabiyet sınırları içine hapseden bu zamanda bize lazım olan budur.
Biz seni seçiyoruz kardeşim, çünkü senin istiğnanı seviyoruz. Dünyada bir kıl kadar sıkletinin olmayışı bizi sana çekiyor. Bir mülteci gibi yaşayışın, hesaplı yaşayamayacak kadar müdanasız, hesap yapamayacak kadar aceleciliğin bizi sarsıyor ve kendimize getiriyor. Sana soruyorlar: “Ne bu telaşın?” Cevap veriyorsun: “Ne bu telaşsızlığınız?” Soruyorlar: “Ne bu acelen?” Cevap veriyorsun: “Şüphesiz ki ecele…” Biz sendeki saflığı seviyoruz kardeşim; her şeyi anlamlandırabilen o güngörmüşlük daha gelip yüzüne oturmamış ya işte biz buna hayran oluyoruz. Hep hayret edebilecek saflıkta kalışın, hiç büyümeyişin. Hâlâ dünyayı değiştirebileceğine olan inanışın. “Dünya bizi bekliyor” dediğimizde açılan gözlerin. Diyoruz ki: İşte tavır budur. Hepimizi yerlilik gurbetine salan bu zamanda bize lazım olan sıla budur.
Biz seni seçiyoruz kardeşim, çünkü senin kokunu seviyoruz. Biliyoruz ki Medine sürmeli gözüne eşlik eden bu kokun dert kaynaklı bir kokudur. Dertliler çünkü, huzur kokarlar. Onların maiyetinde buram buram huzur teneffüs edilir. Yanlarında gaflete düşülen, boş işlere girişilen ya da faydasız sözler edilen insanlar dertten nasibi olmayan insanlardır. Senin huzur kokulu duruşun bizi rahatlatıyor. Diyoruz ki: İşte ebediyet parfümü budur. Hepimizi dünya kokusu ile kirleten bu zamanda bize lazım olan sonsuzluk kokusu budur.
Biz seni seçiyoruz kardeşim, çünkü senin yıkılmayışını seviyoruz. Bir selin ortasında ayakta kalmaya çalışıyorsun. Her şey özünü, gözünü, gönlünü, zihnini çelmek için elbirliği etmiş, üzerine geliyor, sen yönünü değiştirmiyorsun. Ne kadar çok saptırıcı var, ne kadar çok aldatıcı var. Hiç de bıkmıyorlar; sağdan, soldan, önden, arkadan, üstten, alttan hücum ediyorlar, yıkılmıyorsun; kitaba, kitabına göre yaşamaya devam ediyorsun. Teklif ettikleri kitabına uydurulmuş o hayatı elinin tersi ile itiyorsun; kitabın, kitabının hayatını yaşamaya çalışıyorsun. Diyoruz ki: İşte hâl budur. Hepimizi seldeki kütüklere döndüren bu ahval içinde rüzgârdaki başak misali hiç devrilmeyen, hep ayakta bırakan hâl budur.
Seni seçiyoruz kardeşim. Neyi seçtiğimizi bilerek oyumuzu senden yana kullanıyoruz. Daha öncekiler gibi… Şimdiye kadar hiç pişman olmadık, biliyoruz ki bundan sonra da pişman olmayacağız.