Oscar Wilde “Okumak zorunda olmadığınız halde okuduğunuz şeyler kimliğinizi belirler.” diyor. Çünkü gerçekten de okumak bir beyin inşası olduğu kadar aynı zamanda bir kimlik inşası. Dolayısıyla dikkatli ve bilinçli yürütülen bir okuma süreci gerekiyor.
İnsanların birçoğunun zihninde, unutamadığı, hayatını değiştiren ya da derinden etkilendiği en az bir roman mevcuttur. Emory Üniversitesi’nde görevli olan araştırmacılar bu etkinin hangi hislerle bağlantılı olabileceğini belirlemek istediler. Bulgulara göre roman okumak beyindeki dinlenme ve hareket merkezinin birbiriyle olan bağlantılarında değişiklik meydana getiriyor.
Nöroloji bilimi uzmanı Gregory Berns, roman ve hikayelerin hayatımızı şekillendirdiğini ve bazen bir insanı tanımlayabilmek için bile bize yardım ettiğini belirterek romanların beynimize olan etkisini anlamak istedikleri için bir araştırma yaptılar. Emory Goizueta Business School’da ve nöroloji bölümünde görevli olan diğer bazı profesörlerle birlikte roman okuma esnasında beyin MRI görüntüleri çekerek işe başladılar. Bunun için mezun öğrencilerden yirmi bir tanesinin beyin faaliyetleri on dokuz gün boyunca sürekli izlendi. Deneklerin hepsine Robert Harris’ın Pompei isimli romanı verildi. Roman kahramanı, Pompei şehrinin dışındayken, şehirdeki volkanik dağın dumanlar çıkarmaya başladığını görür ve sevdiklerini kurtarmak için oraya ulaşmaya çalışır. Bu romanın seçilme sebebi, yaşanmış bir olayın oldukça dramatik bir şekilde yeniden kurgulanarak güçlü bir dille yazılmış olmasıydı.
Araştırmanın ilk beş günü, MRI görüntülerine göre katılımcıların beyinleri dinlenme modunda beklemiştir. Sonra verilen 9 gün içerisinde 30 sayfalık yeni bölümün akşamları okunması ve sabah MRI çekimine gelmeleri söylenmiştir. Sonuçlara göre beyinde dili algılayan bölüm olan sol kortekste bağlantıların oldukça güçlendiği gözlemlenmiştir. Aynı zamanda güçlü bağlantıların gözlemlendiği diğer bir bölge vücudu harekete geçiren duygularla ilgili merkezdir ki, örneğin koşmayı düşündüğümüzde bu bölümdeki nöronlar koşabilmemiz için harekete geçerler.
Prof. Berns verileri şöyle özetledi: ‘Roman ve hikaye okuduğumuzda fiziksel algılarımız ve hareket sistemimiz kitabın kahramanıyla özdeşleşir. Aynı zamanda biyolojik olarak da etkileniriz. Bizim cevabını aradığımız soru, nöronlarda meydana gelen değişim etkisini ne kadar sürdürebildiğidir. Eğer rastgele seçilen bir roman bile etkili olabildiyse, sevdiğimiz bir kitabın beynimizin sistemine olan etkisi daha büyük ve kalıcı olacaktır.’
İrlandalı yazar Oscar Wilde “Okumak zorunda olmadığınız halde okuduğunuz şeyler kimliğinizi belirler.” diyor. Çünkü gerçekten de okumak bir beyin inşası olduğu kadar aynı zamanda bir kimlik inşası. Dolayısıyla dikkatli ve bilinçli yürütülen bir okuma süreci gerekiyor.
Yukardaki araştırma verilerine baktığımızda okuduğumuz kitapların bizi motive edebilme gücü olduğunu anlıyoruz. Sözgelimi isyankar bir bakış açısıyla ve depresif duygularla yazılmış bir kitap okuyucuyu bulanık ve pasifize edilmiş bir dünya görüşüne sürükleyebileceği gibi, hayatı güzelce yaşamanın derdinde olan birinin kaleminden hikmetlice yazılmış bir kitap da okuyucunun ruhunu aydınlatmaya muktedir olabiliyor.
Günümüzde sürekli yeni yazılmış ve ya tercüme edilmiş kitapların, yeni yayın evlerince basıldığına şahit olmaktayız. Okuma faaliyeti kutsal bir eylem olmakla beraber, eğer fi-sebilillah bir hayatı derinleştirmiyorsa insanı karanlık dehlizlere sürükleyebilen ve vakit kaybettiren bir alışkanlık haline de gelebilir. Bu sebeple, öncelikle yaratıcımızın gönderdiği kutsal kitabı ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hayatını ve hadislerini düzenli bir şekilde okuyup anlayarak tatbik etmeye çalışmalıdır. Sonrasında doğu ve batı klasiklerini önceleyerek, ilgimizi çeken diğer alanlarda çıkan kitapları seçici bir şekilde değerlendirerek elimize almalıyız.
Boşuna dememişler: ’Bana ne okuduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!’
Bizden söylemesi…
(3 Ocak 2014, Prof. Gregory Berns, Emory Üniversitesi, Atlanta/ABD, Brain Connectivity Dergisi, www.sciencedaily.com)