
“Vücudu örtmek onu inkar etmek değil, fakat onu bir altın gibi, kalabalıkların gözünden gizlenen şeylerin alanına çekmektir.” Titus Burckhardt
Yurtdışında iken ilk muhatab olduğumuz sorular, genellikle başörtüsü ile ilgili olurdu. Örtünün tarih boyunca tüm dinlerin temelinde var olması ve uygulamadaki farklılıklarla ilgili fikirler yanı sıra, konuştuğumuz insanlar içinde, başörtüyü eşimizin ya da babamızın zorlaması ile örttüğümüzü düşünenler de az değildi. Ülkemizde birçok alanda başörtü kullanmanın yasak olduğunu söylediğimizde inanmakta zorlanırlardı. Elbette bu imajın yerleşmesinde, CNN ya da BBC ekranlarında sürekli tekrarlanan, bazı Müslüman ülkelerdeki çaresiz ve baskı altındaki hanımların görüntüleri etkiliydi. Diğer bir sebep ise, bir kadının kendi rızasıyla güzelliğini örtmek istemeyeceği varsayımı idi.
Şekli önceleyen bu bakış açısının devamı olarak, dış görünüşü ile başı örtülü olan bir kadın, ironik bir şekilde sanki beyni de örtülmüş olarak algılanmaktadır. Yani düşünemeyen, varlığının farkında olmayan, dünyaya anlam katamayan bir varlık!
Soruyu şöyle soralım: ‘Kadının yaratılışındaki güzellik unsuru, onu sergilemesi gerektiğini mi icbar etmeli?’ Öyle ya, kadın dediğin güzelliği ile var olur! Bu yaklaşım, Al Paçino’nun başrolünü oynadığı ‘Şeytanın Avukatı’ filminden bir sahneyi aklımıza getiriyor. Şeytanı temsil eden kişi, kadını aynanın önüne getirerek şöyle fısıldar : “Saçlarını kulak hizasında kestirirsen boynun daha çok ilgi çekecektir.”
İşte bu zihniyetin mimarları tarafından kurulan ve şu an dünya üzerinde kadınları sömürerek varlığını sürdüren korkunç büyüklükte bir sektör, kadınları daha güzel ve çekici hale getirmek için uğraşmaktadır. Bu endüstri sözde kadını önemsediği için onun dış varlığını ele alarak süsleyip cilalamakta ve böylece ona hak ettiği değeri vermek istediğini iddia etmektedir. Peki ‘dişiliği’ bu kadar ön plana çıkarılan kadının ‘kişiliği’ ne olacaktır? Ruhuyla, duygu ve düşünceleriyle ‘insan’ olabilmek için ihtiyacı olan manevi gıdaları ona kim sunacaktır. Güzelliği ile kendine güvenen bir hanım sonuçta ölümlü bir varlık değil midir. Herkes gibi yaşlanıp onca emek sarf ettiği görüntüsünün değişmesi ile hayata ne ile tutunabilecektir ve ne için yaşamış olacaktır? O zaman kandırılmış bir çocuk gibi kaybettiklerini fark ettiğinde kimi suçlu ilan etmelidir?
Nazife Şişman yıllar önce bu konuyu aydınlatmak için yazdığı; “Emanetten Mülke: Kadın Bedeninin İnşası” isimli kitabında yukardaki soruların cevabını ayrıntılarıyla irdelemişti. Kitabının ismi de problemi en doğru şekilde ortaya koyuyordu: “Sana emanet edilen beden ne zaman senin mülkün oldu? Yaratılıştan senin için seçilen görüntü, kendi siparişin değil ki onu böyle gururla kullanabilesin.”
İşte bunları düşünebilen bir kadın, kendisinin sadece bedeninden ibaret olmadığını fark ederek, çevresine örülmüş olan ağı yırtar ve yaratanın kendisi için uygun gördüğü tarzın onu nasıl ruhsal bütünlüğe ulaştırdığını anlayabilir.
Nasıl göründüğünle değil, kim olduğunla var ol! Kimse için kendini güzelleştirmek zorunda değilsin. Kendini sakla, ruhunu ve beynini geliştir ki insanlığınla kabul göresin. İşte örtünmek bu özgürlüğe kavuşmaktır.