Rasim Özdenören hayata gecikmemenin, birlikte okumanın, yazmanın, bir tartışma ortamı oluşturmanın okyanuslaşmış bir örneğidir.
1956 yılında yazmaya başlamıştı. Elli yedi yıldır öykü ve deneme yazıları kaleme alıyor. Büyük Doğu ile başlayan yerli edebiyat çizgisinden beslenen yazarlar arasında öykücülükte karar kılmış ilk yazarımızdır Rasim Özdenören.
Dupduru bir zihin. Duru bir dil. Ne zaman kendisiyle konuşsam “Rasim Özdenören unutmak nedir bilmez mi!” diyecek olurum.
Onu keşfetmiş olmayı bir nimet olarak görüyorum. Ömrümün şekillenmesinde önemli bir dönemeç.
Düşünmek için yol yordam gösteren bir üslubu var. Bir meselenin neresinden tutulabilirse kavranabileceğini en iyi gösteren sayılı yazarımızdan biri. Kavramlarla ilişkiye giriş biçimimizin hayatı kavrayabilme gücümüze ne gibi tesirleri olabileceğini hissettiren, bunu gözler önüne sermiş usta bir yazar.
İncelendiğinde öykü ve deneme türlerine unutulmayacak ürünler kazandırmış bir yazarlık serüveni olduğu görülecektir.
Modernistlik yaftası yemekten kurtulamayan, “Batının bilimin al ahlakını alma” söylemindekilere “batının bilimini almanın ahlakını da almak” gibi bir sonuç doğuracağını söyleyebilen ender mütefekkirlerimizden. Ancak Müslümanca düşünmeyle Müslümanca yaşamaya ulaşılabileceğini; Müslümanca düşünülmeden Müslümanca yaşanılamayacağını ifade etti. Öze giden yolun kendi kavramlarıyla düşünmekten geçtiğini anlatmaktan ise bıkmadı.
Şunu iyi biliyorum ki; Özdenören’i iyi okumuş bir zihin günümüzde sık sık düşülen düşünme hastalıklarına (hatta düşünememe hastalıkları demek belki daha da doğru olur!) kolay kolay düşmez. Zira Özdenören’in okuruna balık veren değil, balık tutmayı öğreten bir üslubu vardır. O bu özelliği ile gazete yazarlığı yapmasına rağmen gazete yazarlarından da ayrılır. Gazete yazarlığını en güzel istismar eden ve iyi ki de istismar eden yazar.
Sanırım “Ç” sesini seviyor: Çok Sesli Bir Ölüm, Çözülme, Çarpılmışlar, Çapraz İlişkiler kimi kitaplarının adları.
Aşkın Diyalektiği kitabı Schopenhauer’in Aşkın Metafiziği kitabından çok çok ilerde bir çalışmadır. Aşk ile ilgili meseleler derli toplu bir şekilde ele alınmıştır. Bir aşk mürşidiymişcesine yol gösterir okuruna.
Yüzler’i ancak Rasim Özdenören gibi bir dikkat yazabilirdi. Yüzler’i iyi okumuş bir insan sadece kitapta kendisine anlatılan yüzleri değil, farklı yüzleri de tanımakta ve tefrik etmekte zorlanmayacaktır. Yüzler gibi bir kitabı başka kim yazabilir bilemiyorum.
Kent İlişkileri öykü tadında bir kitap. İpin Ucu ve Acemi Yolcu da öyle. Ben ve Hayat ve Ölüm’den Hz. Adem’in nasıl acıktığını öğrendiğinizde şaşırırsınız. Köpekçe Düşünceler adına bakıp da garip garip düşüncelere kapılınacak bir kitap değil; estetik ve eleştiri üzerine bir kitap.
Kafa Karıştıran Kelimeler sadece okumayanlarının kafasını karıştıracaktır. Özdenören okurunun zihninde kavramlar, kelimeler vuzuha kavuşmaktadır zira. Kimi yazarlar kafa karışıklığını, ne kadar açıklamaya çalışırlarsa çalışsınlar, gidermekte yetersiz kalırlar. Zihinleri bütüncül kavramaya hazır değildir çünkü. Önemli şeyler yazarlar belki ama parça parça önemli şeyler yazarlar. Oturmuş bir alem tasavvuruna sahip olamadıkları için çok sıkıntı çekerler de, çektirirler de… Onları yine de düşünsel çabalarından ötürü değerli bulalım fakat Rasim Özdenören’e ayrıca hürmet ediyoruz. Çünkü Özdenören sahil-i selametten konuşuyor bizimle. Yazdıklarına ulvilik katıyor değiliz bunu söylemekle. Sadece bir sekinet ve sükunet hali içinde düşünen, yazan ve konuşan bir yazar olduğunu vurgulamak istiyoruz. Aramasını bilen bir yazar. Şaşkın değil ama hayret edebilen bir yazar. Hayretini dingin üslubuna bir rızık olarak yediren yazar. Bir dost yazardır o Nurettin Topçu’nun dost tarifinden bakacak olursak. Süreklilik ve dinginlik Rasim Özdenören üslubunda temel özelliktir çünkü.
Onunki gibi bir lise dönemi geçiren sanırız az olmuştur. Daha lisede iken Türkiye’nin edebi, düşünsel ortamını gündemine almış bir arkadaş grubu içindedir. Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Erdem Beyazıt, Ali Kutlay, Aleaddin ve Rasim Özdenören edebiyatla düşüp kalkan bir ekiptir. Nuri Pakdil kendilerinden birkaç dönem önce mezun olmuş gıpta ile baktıkları bir ağabeyleridir.
Birinde şöyle demişti: “Bir romancı mesela ceza hukuku ve kriminoloji kitabı okusa edebi kabiliyeti dört katına çıkar. Eğer bir de yanına İktisat Tarihi kitabı katsa sekiz katına çıkar.”
İnanıyorum ki, gençlerin lisede edebiyatla ilgili arkadaş bulabildikleri bir ülkede yaşıyor olsak Türkiye çok daha büyüyecektir.
Rasim Özdenören hayata gecikmemenin, birlikte okumanın, yazmanın, bir tartışma ortamı oluşturmanın okyanuslaşmış bir örneğidir.