“Sosyal sermayesi daha iyi olan yani birbirine güveni sağlam, sosyal dayanışması ve değerleri güçlü olan toplumlar ekonomik ve sosyal krizlere daha etkili çözümler üretirler.”
Kanada’da bulunan British Columbia Üniversitesi’nden Prof. John Helliwell’in araştırmasına göre; birbirine kenetlenerek başkaları için iyilik yapabilen topluluklar, hem daha mutlu hem de krizleri yönetmekte daha başarılı olabiliyor. Araştırmanın öngörüsüne göre bu direncin sebebi, insanın toplumsal hayatla olan bağının sadece sosyal bir varlık olmasıyla sınırlandırılamayacağı gerçeği. Yani insanoğlu, sadece başkaları için bir şeyler yaptığından dolayı değil, onlarla birlikte bir şeyler yaptığı için de mutlu olur.
Bir toplumu ya da milleti oluşturan değerler, onların krizlerle başa çıkma kapasitesini ve zor dönemlerde insanların huzurunu sağlayabilecek çareler üretmesini nasıl etkiler? Hellwell ve çalışma ekibi bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Sosyal sermayesi daha iyi olan yani birbirine güveni sağlam, sosyal dayanışması ve değerleri güçlü olan toplumlar ekonomik ve sosyal krizlere daha etkili çözümler üretirler.”
Araştırma için Amerika Birleşik Devletleri’nin 255 metropolünde, son yıllarda yaşanan ekonomik kriz ortamında insan psikolojileri değerlendirildi. Sonuçta, toplumların sahip olduğu sosyal sermayenin, özellikle kriz dönemlerinde yükselen işsizlik oranlarının etkisini azaltarak huzurun sağlanmasında olumlu rol oynadığı ortaya çıktı. Daha sonra, araştırmanın alanı genişletilerek OECD ülkelerinde 2008 yılındaki ekonomik kriz sonrası ortalama mutluluk seviyesi analiz edildi. Ülkeler arasında, krizden direkt etkilenmeyen ve halkın iyiliği için doğru politikaların seçildiği Güney Kore gibi ülkelerde memnuniyet seviyesi artmıştı. Fakat krizden doğrudan etkilenen ve huzursuzluğun yükselişe geçtiği özellikle Avrupa ülkelerinde sosyal sermaye ve temel dinamikler zarar görmüştü. ‘Sosyal güven’ olgusunun, yani insanlar arasında çoğunluğun güvenilir olduğuna dair yaygın inancın korunduğu ülkelerde, insanların dış etkilerden korunarak daha yumuşak bir geçiş yapmaları mümkün olabilmekteydi.
Araştırma sonuçlarını yorumlayan ve ekonomi dalında Nobel alan ilk hanım Amerikalı iktisatçı olan Elinor Ostrom; insan doğasının gücüne daha dikkatle bakmayı önererek kamu politikalarında genel amacın, insanın içindeki en iyiyi ortaya çıkarabilecek şekilde kurumsallaşması olması gerektiğini belirtti.
İnsanların birbirine güvendiği ve iyi niyetle yaklaştığı toplum tanımı bize Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği ümmet bilincini hatırlatmıyor mu? Onlar ki bir bedenin azaları gibidir, hangisi yara alsa acıyı diğerleri de hisseder. Yine onlar ki bir binanın tuğlaları gibidir ancak birlikte olurlarsa ayakta durabilirler. Bu örnekler ışığında baktığımızda önce millet olarak inandığımız değerlerle sapasağlam ayakta durabilmeli sonra da diğerlerine omuz vermeliyiz ki var olabilelim. İman edenlerin güzel hissiyatları ve salih amelleri toplumu ayakta tutan temel dinamiklerdir. Temelinde bunlar olmayan güç ve zenginlik timsali sistemlerin, hırs ve sömürü gibi dünyevi çıkarların bir araya getirdiği yığınlar olduğu aşikardır.
(12 Haziran 2013, John F. Helliwell, Haifang Huang, Shun Wang. Social Capital and Well-Being in Times of Crisis. Journal of Happiness Studies, www.sciencedaily.com )