Hüseyin Rahmi Göktaş, 1978 doğumlu, dil ve zihin üzerine orijinal çalışmaları olan bir düşünür. Türkçe’nin kökenine ve gramerine ilişkin ilginç tespitleri var ki akademik kalıpları pek tanımayan tespitler bunlar. Rasim Özdenören, O’nun, Wittgenstein ve Heidegger’den daha önemli bir düşünür olduğunu söylüyor. Göktaş’ın, “Bensenoğ –Türkçe’nin Ruhu”, “Runa Simi –İnsan Dili”, adlarında iki kitabı var. Hüseyin Rahmi Göktaş’la kendisini ve çalışmalarını tanımaya yönelik bir söyleşi yaptık.
Sizi sıradan biri olarak görmediğimizi söyleyerek başlayalım önce, olmanızı da kesinlikle istemiyoruz. Çünkü onlardan milyonlarca var. Ama bu orjinallik biraz fazla değil mi?
Aslında oradan nasıl görünüyorum bilmem ama ben yaptığım işlerde mümkün olduğu kadar kullanımda olan değerlerden hareket edip örneklendirmeye çalışıyorum. Yani benim kafamdaki kadar orijinal değil bu söylediklerim. Ortak bir dil kullanıyoruz ve ancak onunla anlaşıyoruz diye onun yapısına uygun şekli bu, bendeki gerçek hali değil.
Sizin kafanızdaki nasıl?
Kafamdaki… İşte sorun orda, onun dile aktarılmasında çıkan sorun yüzünden dille ilgilendim ben. Bir şeyler karaladım ilkin, sonra baktım bir sorun var. Düşünce dile aktarılırken fazlasıyla anlam yitiriyor. Nasıl bir gramatik yapıyla kuruluyor olursa olsun sorun çıkıyor. Ben anlatamayacağım dedim ve Türkçe’yi açmaya başladım.
Neler çıktı?
İçimdeki anlamı aktarabilmek için bir şey elde edemesem de ilk planda, içimdeki anlamın farklılığına ilişkin kanaatim netleşti. Demekki ben herkesin kabul ettiği anlaşma ortamına uygun olmayan bir şey barındırıyordum. “ve benim boynumdan olmayan bu şey nedir?” mısraı canlandı şimdi zihnimde.
Ne demek istiyor mısra?
Cümle içinde, cümlenin içinde olmayan bir anlama göndermede bulunuyor. Ur gibi bir şeyden söz ediyor, ur gibi bir anlamdan. Olumsuz değil tabi ama olumlu da değil. İşarete gelmeyen, işaret edilemeyen yani. Şiirle ifade buluyor sanki.
Anlaşma ortamı sandığınız gibi herkesin uzlaştığı bir ortam olmayabiliyor. Yani herkes anlaşamamaktan şikayetçi. Bununla ilgili ne dersiniz?
Arada kullanılan ortam bildiğimiz anlamda dil olsun ya da başka formlarda dil olsun farketmez. Onun işi belli zaten, içeriksiz bir işlem kurmak. Cümle kurmak içeriksiz bir işlem kurmaktır diye düşünebiliriz. Fakat anlatılması istenen anlam, anlatılmaya çalışılan mucvut kurgularla ifade edilemiyorsa o zaman yaşanıyor benim sözünü ettiğim farklılık.
Yani sizde bir anlam vardı ve bu cümlelerle ifade edilemiyordu, ya da bu gramerle, siz de ona, o anlama uygun yeni gramer mi oluşturmak zorunda kaldınız?
Sadece bu değil tabi. Ama bu amaca da hizmet etti. Yazılarım redaksiyona girmeden önce okunamaz niteliktedir. Bir tek Rasim abi ilk halini çok sever. Bakılınca çok bozuk bir cümle gibi görünüyor. Çünkü aktarılmak istenen anlamda sorun var. Bu cümlelerle düzleştirilemiyor. Fazla eğik. Ama bir bakıma da evet. Çünkü ben şimdiye kadar ne söylemişsem hepsi asıl söyleyeceğim şeyin zeminini oluşturmak içindir aynı zamanda.
Nedir o asıl söyleyeceğiniz şey?
Ne olduğunu bilsem hiç bu kadar uğraşmazdım. Doğrudan söylerdim. Ama dedim ya biraz fazla eğik. Sayılar geometrisiyle ilgili bir yorum yapılmıştı: “akıl bükülmesine sebep oluyor” diye. O bükülme gerçekleşmeden ben bile ne söyleyeceğimi bilemem. Hatta belki İtaki’de geçtiği gibi günün birinde söylemek için ağzımı açtığımda onu söylemek için hazırlanan zeminden başka bir şey çıkmayacak ağzımdan.
Akıl tutulmasını duymuştum ama akıl bükülmesini ilk kez duyuyorum. Nasıl bir bükülmeye neden oluyor sayılar geometrisi?
Henüz yazılıp tamamlanmamış bir çalışma sayılar geometrisi. Ona çok girmeyelim fakat kısaca şunu söylüyor: sayılar düz olarak ilerliyor ve bu sayılarla yuvarlak olan eğri olan hiçbirşey ölçülemez. Ölçebilmek için sayıları eğmek gerekir. Oysa sayılar sıralı olarak ilerlerken düz olarak ilerler ve eğilemezler.
Pi sayısıyla da ilgili sanırım bu söylediğiniz. Kısaca anlatabilir misiniz?
Evet ilgili. Pi sayısının uzunun sonsuza gitmesinin nedeni, bu sayının bir çemberin çevresinin ölçümünün çapının ölüçümüne böünmesi nedeniyle elde ediliyor. Sonsuza uzanmasının nedeni ise çemberin çevresi diye farzettikleri ölçümün düz sayılarla belirlenmiş olması. Yani hiçbir çember çevresi örneğin 55 gibi bir sayı olamaz. Çünkü bu sayılar düz ve bu sayıları bir yuvarlağın ölçümünde kullandığımızda (ki böyle birşey olmaz), o yuvarlağı düz ölçmeye itiraz eden, tam anlamıyla yuvarlak bir sayıyla karşılarız; pi sayısıyla. Yani yuvarlağı düz olarak ölçünce orda oluşan boşluk pi sayısının sonsuza uzanmasıyla kapatılıyor.
Bunu ne zaman yayımlatırsınız?
Bensenoğ’un ikinci baskısı yapılacak İz Yayıncılık’tan. Ayrıca bensenoğ’da sözünü ettiğim ikinci kitap da eklenerek birleştirilecek, adı bensenoğ + (artı) olacak. O kitaba ek olarak sayılar geometrisini koyacağız.
İşte benim asıl konuşmak istediğim yere geldik. Bensenoğ ve Türkçe konusu. Ben runasimi’yi de okudum ama henüz ondan konuşacak kadar anlamış değilim. Ama bensenoğ’u belli oranda anladığımı söyleyebilirim. Kitapta söyleyeceğinizi söylediniz ben genel olarak türkçeyle ilgili ne düşünüyorsuuz diye sormak istiyorum. Türkçe nasıl bir dil?
Türkçe; seslerin doğal olarak gelmeleri gerek anlama çok yakın anlam karşılıkları verilmiş olan özel bir dil. Yani sistematik yapısına geçmeden önce, Türkçede seslerin anlamları, seslerin zaten çok yakın olarak hissettirdiği anlamlarla uyumlu karşılıklar oluşturmuş bir dil. Yani doğadaki sesler ya da hayvanların çıkardığı sesler Türkçe konuşan birinin ağzından taklit edildiğinde bunun bir anlamı varmış hissini güçlü bir şekilde uyandıran bir dildir.
Bugün İngilizcenin yerinde Türkçe olsaydı dünya kesinlikle başka bir yer olurdu ve bu iyi, güzel bir başkalık olurdu. Tabi ben gidip başka ülkelerde Türkçe okulları açılsın filan demiyorum. O siyasetle ve banknotla ilgili bir olay. Söylemek istediğim Türkçe konuşan ve Türkçe düşünen insanlar, düşünmek için dışarıdan bir sisteme ihtiyaç duyup düşünme metotları ya da şekilleri öğrenmeye kalkmasın. Türkçe, sağlıklı bir düşünce için yeterli bir dildir. Köleleştirmez ve ucuz kalıplar oluşturmaz zihinde.
Sistematik yapısına geçersek?
Sistematik, kelimenin ve cümlenin oluşumu aşamasında nasıl bir sistemle kurulduğu konusu. Birbirine boğumsuz olarak doğrudan eklenen seslerle oluşan kelimelerde her bir sesin bir anlamının olması ve kelime içince geldiği yere göre kelimeye eklenmesiyle oluşan bir sistemi var. Bu kelimelerin mutlak bir sınırla ve “başka türlü söylenemez, bozuk olur” dedirten cümle kalıbı yok türkçenin. Bu çok önemli bir özellik. Yani cümlenin tüm elemanlarının yerleri değiştirilerek yine anlamlı bir cümle oluşturulabiliryor. Özne yüklem nesne dizilimi yok. Anlam nasıl kurmayı doğru görürse öyle kurulabilir cümle.
Yani Ali topu at, topu at Ali, at topu Ali, Ali at topu gibi mi?
Evet aynen öyle. Cümleler arasındaki anlam farkını görüyorsunuz.
Küçük fark ama bunu önemsediğinize göre burada önemli bir şey olmalı. Nedir o?
Anlamı önceden belirlenmiş katı kalıplara hapsetmek zorunda değilsiniz eğer türkçe konuşuyorsanız. Farklı bir anlamınız varsa cümleyi farklı şekilde kurmayı gerektiren eğik bir anlam varsa içinizde, Türkçe bunun ifadesi için yeter hatta öyle bir anlam yoksa Türkçe bunu sizin içinizde oluşturmaya da güç yetirir. Yani Türklerle ilgili söylenen olumlu özellikler Türkçenin özellikleridir. Başka bir dilde anlamı bu kadar güvenilir farklılaştırma yapamazsınız. Yani “Ali topu at” diyor cümle amaç belli. Fakat bunun farklı şekillere söylenebiliyor oluşu, küçük bile olsa öyle bir faklı bakışı görebilme imkânı sunuyor. Aynı amacı farklı şekillerde söyleyebiliyor dayatmacı değil yani özgürleştiriyor.
Yani İngilizcenin yerinde Türkçe olsaydı kullanım genişliği anlamında başka bir dünya da mı yaşıyor olurduk?
Kesinlikle başka bir yer olurdu ve bu iyi, güzel bir başkalık olurdu. Tabi ben gidip başka ülkelerde Türkçe okulları açılsın filan demiyorum. O siyasetle ve banknotla ilgili bir olay. Söylemek istediğim Türkçe konuşan ve Türkçe düşünen insanlar, düşünmek için dışarıdan bir sisteme ihtiyaç duyup düşünme metotları ya da şekilleri öğrenmeye kalkmasın. Türkçe, sağlıklı bir düşünce için yeterli bir dildir. Köleleştirmez ve ucuz kalıplar oluşturmaz zihinde.
Yani felsefe okumanın Türkçe düşünmek konusunda zararı nedir, ne olabilir?
Sana ait olmayan ve dilin sistemiyle örtüşmeyen sorunlar üretir. Mesela felsefi terimlerin türkçeleştirilmesi konusu iyi örnek olabilir burada. Felsefe diye bir şey var ve onun kullandığı terminoloji Türkçeleşirse Türkçe felsefe… böyle bir şey olmaz, olamaz. Türkçenin öyle bir derdi var mı yok mu ona bakmak gerekir. Soyut-somut kelimelerinin Türkçede işi ne?! Kelimeler kullanıldıkları yerler filan umrumda değil. Fakat Türkçenin temel mantık sistemine aykırı bir şey var, dualizm var bu kelimelerde. Bu iki kelime yapışık olarak oluşturulmuş mesela. Fakat Türkçede örneği yok bunun. Sıcak-soğuk gibi kelimeler yapışık olarak doğmamış. Herbirinin anlam kökeni farklı ve herbiri meşruiyetini yani anlamını kendi kökünden alıyor. Soyut-somut gibi dualist mantığın ürünü olan kelimelerle felsefe yapılmış olsa ne olmasa ne. Temelinde sorun var, yani Türkçede başka bir düşünce sistemi var ve çok değerli. Ölmeden önce kavranması gereken şeylerden.
Neden ahirette de mi Türkçe konuşacağız?
Onu bilmiyorum fakat bir de Türkçe penceresinden dünyaya bakmadan gitmek gerçek bir kayıptır. Türkçe düşünce, Türkçe şiir, Türkçe müzik bunların hepsi yeniden keşfedilmesi gerek şeyler. Yeniden üretilmesi gereken.
Türkçe şiiri biliyoruz. Türkçe, şiir alanında çok verimli bereketli. Düşünceyi şimdi siz açıkladınız fakat Türkçe müzik nedir, nasıl olur?
Ben yıllardır Türkçe müzik dinlemek istiyorum. Türkçe müzik değil tabi “türkçe” müzik. Türkçenin seslerinden, seslerinin yapısından ve aralarındaki sistemik ilişkiden beslenen bir müzik. Türkülerden söz etmiyorum. Bugünün Türkçesiyle oluşmuş müzikten sözediyorum. Fakat beni hep hayal kırıklığına uğrattılar. Barış manço’nunkiler gibi ama daha üst seviyede bir samimiyetle. Replikastan ümitliydim ama artık değilim.
Böyle bir müziği yapabilmek için sistemi tamamen çözmüş olmak mı gerekir?
Ona gerek yok hem de hiç. Sadece müzikle uğraşanlar gerçek türk şiiriyle, iyi şairlerle ilişki içine geçsinler, önce bu gerekli.
Ne tür müzikler dinliyorsunuz peki?
Klasik müzik dinleyemiyorum batı klasiği, çok steril çünkü. Bir tür dinliyor gibi algılanmasın ama Ben Harper, Calexico, Manu Chao gibi isimler vereyim. Hepsini müziği için dinliyor değilim bu arada. Manu Chao’yu samimiyetine binaen dinlerim mesela.
Fakat ben sizi sadece samimiyetinize binaen dinliyor değilim. Bunu bilmenizi özellikte istedim. Çok teşekkür ediyorum.
Ben de. Eyvallah.
Korkmayın Türkçeye Bir Şey Olmaz!
Bulduklarınızdan Türkçenin içimizdeki anlama denk gelen bir kökü varmış diyebiliyoruz. "Allah milletleri dilleri üzerinden yaratır" demişti mesela İsmet Özel.
Genel olarak bir karşılık vereyim, temelde anlamın insanın içinde olup olmadığı kabulüyle ilgilidir bu konu. Yanlış olan aslında, her zaman yanlış olacak olan insanın içinde anlam olmadığı kabulüdür. Bu kabulle hareket eden herşey çıkmazdadır.
Türkçe fıtratımıza ve vahye dayanan bir dil midir?
Rasim Özdenören`in söylediği şeydi o “Bensenoğ” kitabıyla ilgili çıkarsamalarında. Türkçe, her şeyden çok ses anlam ilişkisindeki tutarlılığı ve gücüyle, seslerin doğaları gereği gelmeleri mümkün olan anlama en yakın şekilde kodlanmış bir dil olarak anlam derinliği ve seviyesi çok yüksek bir dil. Vahiy konusuysa sadece bu dille daha önce bir peygamber konuşmuş mu konuşmamış mı konusu değil, Türkçenin doğruya sevkeden bir sistematiği olmasıyla ilgilidir. Peygamberlerin olmadığı herhangi bir ara dönemde Türkçe bu dille düşünenleri yanlışa sapmaktan uzak tutar, tutmuştur ya da tutması gerekir. Çünkü seslerin kendi doğaları gereği gelmesi gereken anlama en yakın anlamıyla kullanılıyor olduğu bir dilin doğruya sevketmesi beklenir. Bugün bile geçerli olmalı bu.
Türkçeye ne yapmaya çalışıyorlar, böyle birileri var mı sizce?
Türkçeye, kim nerede ne büyüklükte bir ekiple ne yapıyor ne yapmaya çalışıyor olursa olsun bu dil onların anlayabilecekleri bir şey değil. Dolayısıyla zarar da veremezler. Fakat koruma sevdasına düşüp muhafazakarlaşılmasını önermem. Türkçe kendini korur. Alır, içine katar, değiştirir, dönüştürür, yok eder ne gerekiyorsa gereğini yapar. Böyle şeylerle vaktinizi harcamayın, anlamaya çalışın Türkçeyi.