İHH Genel Sekreteri Murat Yılmaz`la konuştuk. İHH`nın faaliyetlerinden az çok hepimizin haberi vardır. Biz biraz daha Murat Yılmaz`ın kişisel hayatına yoğunlaşalım istedik. Ama olmadı. Anladık ki Murat Yılmaz`ın ümmetten, hizmetten, İHH`dan başka bir hayatı olmamış pek...
Bize İHH dışındaki ve öncesindeki hayatından bahseder misin biraz?
1974 İstanbul doğumluyum. Aslen Ordu Mesudiye`liyim. Doğma büyüme İstanbul`dayım. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi`nin ilk mezunlarındanım...
Asım hocayla (Gültekin) oradan mı tanışıyorsunuz?
Aynı yatakhanedeydik, o bizden bir sınıf alttaydı.
Öyle mii? Nihayet Asım Gültekin`den daha yaşlı birini bulduk. :)
Çok hoş bir öğrenciliğimiz oldu bizim. Hala tadı damağımızdadır. :) 1990 yıllarda çok hoş çalışmalarımız oldu. Okulda okuma kampanyaları başlatmıştık. O günlerde hemen her günümüz kitaplarla sohbetlerle geçiyordu. Okul dışında da ben bu sivil toplum gibi olaylara devam etmek istiyordum ama bunun için en önemli kırılma noktası üniversiteydi. Çevrenizin, ailenizin beklentileri oluyor. Kendiniz de önünüzü görebilmek için, yola devam edebilmek için muhakkak üniversite eğitimi almak zorunda hissediyorsunuz. Son dönemde, müthiş bir çalışma atmosferi yakaladık. Ben zamanında Hukuk istiyordum ama Tarih bölümü nasip oldu. 1993 yılında tarih bölümüne kayıt yaptırdım. O zamanda, dünyada soğuk savaşın bitmesiyle Bosna`da çok ciddi bir savaş başlamıştı. Okulda Bosna`yla ilgili bir takım çalışmalar yapmıştık. Bazı yardımlar toplamıştık. Bosna Konsolosluğu`na teslim etmiştik. İçimizde Bosna`dan gelen acı haberlerle birlikte büyük bir burukluk oluşuyordu. Üniversiteyi kazanmanın rahatlığıyla ben sosyal çalışmalarımı devam ettirdim. O dönemde çok kısa bir süre, Milli Gençlik Vakfı`nda Orta Öğretim Başkanlığı yaptım. Ümraniye`de. Ondan sonra da duyduk ki İHH isminde bir kuruluş varmış, Bosnalı muhacirlere yardım edermiş, Bosna`ya yardım ulaştırırmış. Bir grup arkadaşımla bu grupta gönüllü olarak çalışmaya başladım. Sene 1994`tü. 14 yıldır da buradayım. Buranın her kademesinde görev yaptım. Başkan Yardımcılığı, Genel Sekreterlik... gibi. Şubat ayında da Başkan Yardımcılığı görev sürem dolmuş oldu. Şu anda vakfın Yönetim Kurulu Üyesi`yim ve araştırma merkezinden sorumlu olarak devam ediyorum. 1999 yılında evlendim ve bir kızım var. 2 tane kitap çalışmam var.
İsimleri neler?
Çocukların mı kitapların mı? :)
Kitapların :)
Sancak ve Drina’nın Öbür Yakası.
Ne anlatıyorlar?
Sancak aynı zamanda yüksek lisans tezim. Mütevazilik yapmayayım bu konuda, Sancak`la ilgili hazırlanmış olan en detaylı, en ayrıntılı çalışmadır. Türkiye`de; Sancak`la ilgili tek çalışmadır. Kitabın ana fikri tek cümleyle ifade edebilirim: Sancak parçalanmasın. Ben bu kitabı Sancak parçalanmasın diye yazmıştım. Ancak kitap amacına ulaşamamış oldu ve Sancak parçalandı. :) Bizi Türkiye`den de kimse dinlemedi oralardan da kimse dinlemedi. Ayrıca bir de Kosova kitabım vardı. O başarılı oldu. :) Üç sene önce yazmıştım. Şubat ayında da bağımsız oldu Kosova.
Balkanlara özel ilgin var anlaşılan?
Bu herhalde benim yirmili yaşlarda, savaşın son dönemlerinde Bosna`ya gitmemden kaynaklanıyor. Yoksa Balkan kökenli filan değilim. :)
İHH`da neler yapıyorsun?
Eğer İHH`da çalışıyorsanız birçok işe vâkıf olmanız gerekiyor. Benim tabii on dört senelik tecrübem var. Vakfın en eskilerindenim. Yaş olarak belki bizden daha büyük abilerimiz var ama tecrübe olarak en eskisiyim. Çalıştığınız alan sizi esnetiyor. İnsani yardım alanında çalışıyorsunuz, insan psikolojisini çok iyi bilmeniz gerekiyor. Mültecinin ruhundan anlayacaksınız. İhtiyaçlarını saptayıp daha sonra o ihtiyaçları yerine getireceksiniz. Duruma göre televizyona çıkıp konuşma yapacaksınız. Medya ile yüzünüz rahat olacak. Heyecanlanmayacaksınız. Radyolara çıkacaksınız, panellere katılacaksınız. Yerine göre de tuvalet temizleyeceksiniz. Bunları da yaptık. İnsani yardım yaparken bulunduğunuz coğrafyaların durumlarını, yapılarını iyi bilmeniz gerekiyor. Çok iyi bir araştırmacı olmanız gerekiyor. Çok iyi bir gözlemci olmanızın yanında uluslararası ilişkileri bilmeniz gerekiyor. Söz konusu bölgenin geçmişine uzanmanız, tarih bilmeniz gerekiyor.
O zaman Türkiye`de nihayet birisi aldığı eğitimin -tarih- faydasını gördü diyebileceğiz? :)
Tabii. Gerçi üniversite hayatın oldu mu diye sorsanız... Bu çalışmalardan dolayı sınavdan sınava ancak. Yedi yılda bitirdim üniversiteyi :)
Fotokopiciler sağolsun değil mi? :)
:)
Bu yoğun tempoyu ailen nasıl karşılıyordu?
Ailemden Allah razı olsun, gerçekten hiçbir şekilde bana “Oğlum derslerine dikkat et. Bu işleri de yap ama onu ihmal etme” gibi şeyler bile söylemediler. “Biz sana güveniyoruz.” dediler. 8 sene yatılı okumanın verdiği bir özgüven de vardı. Evimden ilk çıktığımda 10 yaşındaydım. Dolayısıyla ailem de bu konuda hazırlıklıydı.
Bu yardımsever ruh hali :) nereden kaynaklandı sende? Seni bu noktaya getiren etki neydi?
Biz okulda çok iyiydik. O dönemlerde okulda çok güçlü bir Milli Gençlik Vakfı yapısı vardı. Derslerimizde de iyiydik, aynı zamanda okulun en büyükleri olmamızın verdiği bir mesuliyet vardı. Geceleri çıkardık sokaklara, kahveleri dolaşırdık: “Acaba kardeşlerimizden biri orada mıdır, sigara içer mi, kumar oynar mı, yanlış bir iş yapar mı?” diye. Nasihat eder, korurduk. Yatılı okumanın verdiği bir duygu vardı. Onları emanet gibi görürdük. Bu anlamda mesuliyet sahibi insanlardık. Birbirimize her şekilde sahip çıkardık. Namazlarımızda çok dikkatliydik. Küçük kardeşlerimize bunu anlatırdık. Bu bir baskı unsuru değildi tabii. Elhamdülillah onlara tatlı dille anlatırdık. Sohbetlerle onlara mesuliyetlerini anlatırdık. Hafta sonu evimize gittiğimizde kesinlikle yanımızda bir kardeşimizi de götürürdük. Onların elbiselerini de annemiz yıkardı. Beraber yemek yerdik. O sıcak aile ortamında birlikte soluklanırdık. Diri olmak, ruh anlamında genç olmak o lise dönemlerindeki çalışmalardan ibaretti. O dönemler bize müthiş bir dinamizm verdi. O dönemlerde bir de duamız vardı.
Bir gece yatakhanede toplandık. Birkaç kardeşle birlikte. Dua ettik. Hayatımız boyunca Allah için mücadele edelim diye. Yani iyiliği emredelim, kötülükten alıkoyalım diye. O yatakhanenin o günkü havasını hala hatırlıyorum. Tabii o arkadaşlar bugün dünyanın farklı farklı yerlerindeler şu an.
Nasıl bir dua?
Bir gece yatakhanede toplandık. Birkaç kardeşle birlikte. Dua ettik. Hayatımız boyunca Allah için mücadele edelim diye. Yani iyiliği emredelim, kötülükten alıkoyalım diye. O yatakhanenin o günkü havasını hala hatırlıyorum. Tabii o arkadaşlar bugün dünyanın farklı farklı yerlerindeler şu an. Çoğuyla da çok sıkı irtibat kurabiliyor değilim ama ben herhalde o duamız kabul oldu diye düşünüyorum.
Kişisel bazda kimlerden etkilendin? Kimler yönlendirci oldu?
Hüseyin Kurtça abimiz vardı.Sonra Bülent Yıldırım abimiz. Şimdiki başkanımız. Onlar bizim için çok etkiliydi. Milli Gençlik Vakfı`nda, üniversite biriminde gayret gösteriyorlardı. Bizlere gelirlerdi, okullara gelirlerdi, sohbet ederdik, muhabbet ederdik. Gerçekten çok sıcak insanlardı. Nasıl ki Musab bin Umeyr`i kitaplarda okuduğunuz zaman etkilenirsiniz: Zengin bir adam, genç bir adam, yakışıklı bir adam, birçok şeyi elinin tersiyle itip Allah Resulüne teslim oluyor. Sonra mücadele ediyor ve genç yaşında şehit oluyor. Yani o dönemdeki abilerimiz, bize yol gösteren kişiler, sanki o sahabelerle eşleşiyordu kafamızda. Gençlere ilgi ve alaka öyleydi. Bizler de elimizden geldiğince abilerimiz gibi olmaya çalıştık, hayırda, iyilikte hep önde olmaya gayret ettik.
Bir sandalyesi bile olmayan bir kurum bugünlere nasıl geldi?
Nasıl olduğunu biz de anlayamadık işin açıkçası. Çünkü sürekli koşturuyorsunuz, sürekli bir hedefiniz var. Bosna`ydı, Çeçenistan`dı, Kosova`ydı, Afganistan`dı, Irak`tı derken sağa sola bakmak, geriye bakmak hiçbir zaman söz konusu olmadı. Biz de o anlamda sağımıza solumuza bakmadan direk koşmaya devam ettik. Sonra İHH Bosna`yla başladığı çalışmalarına bugün dünyanın 120 ülkesinde devam ettirir hale geldi. Ama işte o ana merkez samimiyetti. Biz, dünyalık makam mevki düşüncesi, gelir düşüncesi olmayan, tamamen Allah`ın rızasına erişmek için yola çıkmış birkaç kişi idik.
Peki öyle adamı nereden buluyorsunuz?
Murat: Valla, Allah yardım ediyor. (Gülümsüyor.) İlk başından beri yardım ettiği gibi. Çünkü bizim yaptığımız işlerin her birisi gerçekten Allah`ın rızasını kazanmak için. Allah: Yetimleri destekleyin, yetimin hakkını yemeyin diyor. Muhacire destek olun diyor. Muhaciri yalnız bırakmayın diyor. Yoksulu doyurun diyor. Çaresize destek olun diyor. Kimsesizin kimsesi olun diyor. Bu şekilde Allah`ın razı olacağı işleri devam ettirdiğiniz sürece Allah da size güzel güzel insanlar gönderiyor.
Nerelere gittin?
Valla ben kırka yakın yere gittim. Vietnam, Kamboçya, Tayland, Arakan gibi yerleri gördüm.
Arakan mı? O da ne?
Arakan 1500`lü yıllarda kurulan bir İslam krallığıydı aslında. Tıpkı Açe gibi, tıpkı Moro gibi. Fakat daha sonra emperyalizmin o bölgelere ulaşması, İngiltere`nin sömürgeci zihniyeti bu bölgeleri sömürge haline getirmiş, çıkarken de bu ülkelerin ne tamamen özgürlüklerini sağlamamışlar ne de özgürlüğe çıkacak yolları açmışlar. Başka bir devletin egemenliği altında bırakmışlar hep. Keşmir gibi. - %80`i Müslüman`dır ama Hindistan`ın egemenliğine bırakılmıştır Keşmir-. Arakan`ın da %100`ü Müslüman`dır ama Burma`nın esareti altına bırakılmıştır.
Gittiğin yerler içinde en çok nereler etkiledi seni?
Ruanda`da çok etkilenmiştim. Orada 200 sene boyunca Müslüman nüfus %5`lere ancak gelmiş. Ama `94 yılındaki savaş ortamında, Tutsilerle Hutuların birbirlerini kestikleri ortamda -ki 1,5 yılda 1,5 milyon insan kesildi- Müslümanlar o kadar güzel davranmışlar ki korunmak isteyen Tutsiler Müslümanlara gitmiş. Camilere kimse dokunmamış. Ama kiliselerde on binlerce insan katledilmiş. O hengâmede kimse bir camiye saldırmamış. Çünkü Müslümanların orada bir duruşları var, vakarı var. Ondan sonra, katliamı yapan Hutular da arınmak için Müslümanlara gelmişler, misafir olmuşlar. Yani Hutular arınmak için, Tutsiler korunmak için sığınmışlar Müslümanlara. Müslümanlar da onları korumak için kavi durmuşlar. 200 senede %5`e ulaşan Müslüman nüfus savaştan sonra %15`lere çıkmış. Müslümanların o güzel ahlakını görenler, davranışlarındaki samimiyete şahit olanların çoğu Müslüman olmuş.
Durum nedir genel olarak Afrika kıtasında?
Şu anda Afrika kıtasında 100.000`den fazla misyoner var. Her bir misyoner senede bir kişiyi Hıristiyanlaştırsa, senede 100.000 yeni Hıristiyan demek. Çok yoğun çalışıyorlar orada.
Ne yapmak lazım peki?
Birincisi Müslümanlar cehaletten kurtarılacak. İkincisi Müslümanlara, sizler Müslümansınız, aklınızı başınıza alın denilecek ve bol bol ziyaret yapılacak. Diğer Müslüman ülkelerden -İran, Türkiye, Irak, vs. gibi- buraya gidilse, hiçbir şey yapılmasa, sadece selam verilse birçok şeyi yıkmış oluyorsunuz. Zihinlerdeki beyaz Müslüman olgusunu yıkmış oluyorsunuz. Onlara umut veriyorsunuz. Bu ilişkiler ve irtibatlar devam ettikçe de onların uyanışına vesile oluyorsunuz. Mesela bu sene Zimbabve`ye gittiğimizde iki yüze yakın insan Müslüman oldu. Sadece gittik selam verdik, onlarla kurban etlerimizi paylaştık, İslam`ı anlattık. Çok kısa ama, beş dakikada anlattık. Ondan sonra insanlar topluca Müslüman oldular. Hatta onları yalnız da bırakmadık. Bir kardeşimize maaş verip, onlara haftada üç gün gidip İslam`ı anlatmasını sağladık. Elhamdülillah şimdi oradaki kardeşlerimiz bilinçli Müslümanlar oldular. Camilerini de başlattık, şimdi camileri yapılıyor. Yani gittiğiniz, uğradığınız, selam verdiğiniz yerler sizindir. Gitmediğiniz, uğramadığınız, selamsız bıraktığınız yerler başkalarınındır. Bu hep böyle olmuştur...
Kısa Kısa
Öyle bir gücün olsaydı dünyada neyi değiştirirdin?
Savaşları durdururdum.
Hayatta en gereksiz bulduğun şey?
Televizyon.
Hayatta olmazsa olmazın?
İHH
En sevdiğiniz çizgi roman kahramanı?
Red Kit
Nasıl bir süper gücün olsun isterdin?
Uçmak
En beğendiğin kitap?
Seyyid Kutup`un “Yoldaki İşaretler”i.
En sevdiğin bina?
Kabe.
En sevdiğin şehir?
İstanbul. İki numara Saray Bosna.
En sevdiğin sahabi?
Hz. Ebuzer.
Neden?
Sivil itaatsizliğin piridir. :)
En sevdiğin Ayet?
Buruc Sûresi`nde Ashab-ul Uhdud`un anlatıldığı bölüm.
En sevdiğin hadis?
Merhamet et merhamet bul.
Süpermen Klark Kent adıyla Daily Planet`te muhabir, Örümcek Adam Peter Parker adıyla Daily Bugle`da fotoğrafçı Demir adam Stark İndustries`de part time ofisboy olarak çalışıyor. Demek ki her süper kahramanın bilinmeyen gizli bir kimliği var. Seninki ne? :)
:)) Toprağa bağlılığım.