
Esra Rana
Akl-ı selim, kalb-i selim, zevk-i selim sahibi olası gençliğim! Giydiğimiz kıyafeti merkeze alarak düşünelim bir de. İnsanlar seni/beni görünce hangi duyguları, neyin imajını, hangi hayatın parçasını görüyorlar? Kıyafetimizle, duruşumuzla, taşıdığımız model ve renklerle neyin mesajını veriyoruz? Bu gerçekten biz miyiz? Kimiz biz? Dönüp kendimize şunu söyleyebiliyor muyuz: “Ben modayı, bana dayatılan giyim tarzlarını, son trendleri vs. takmıyorum, çünkü ben, sadece kıyafet ve dış görünüşe indirgenemeyecek kadar özelim. Çünkü benim hayatım üstü cilalı boş bir teneke değil.”
İnsanın beyninde akıl, mantık yürüten kısımlar ile duygu merkezi kısımlar birbirine ters orantılı olarak çalışıyor(muş). Yani duygularımız ne kadar baskın ise, akıl ve mantığımız o kadar pasif kalıyor. Evet, bu sonuca geçmiş günleri şöyle bir gözden geçirdiğimizde, kendi deneyimlerimizden de ulaşabiliriz. Fakat bir de gençler konusunda şerh düşülüyor bu bilgiye. Özellikle ergenlik çağında -mesela 12-25 yaş arası diyelim- beynin bu bölgelerinin çalışma kapasitesi de farklı. Akıl yürüten, mantıklı düşünerek hareket etmemizi sağlayan beynin ön kısımları (prefrontal kortesks) genç insanda en fazla % 20 kapasite ile çalışabiliyor(muş). Yüzdenin geri kalan kısmı duygu merkezimiz tarafından dolduruluyor. Beynimizde duyguların ateşlendiği merkezler (hipokampüs, hipotalamus ve amigdala) % 80 oranla kararlarımızı, hayatımızı etkiliyor. Yani gençlikte, atılan her adımın altında % 80 duygu var demektir bu.
Bu bilgiyi gözümüzün önünden ayırmadan okumaya çalışalım kıyafet seçimlerindeki halimizi. Düşük bel pantolonları, dar t-shirtleri, mor çorapları, neredeyse kumsalda bile giyilen botları.
Moda: Şu Giyilecek, Giy!
Moda, “ne giyilecek?” sorusunun cevabını üreten bir şey. Öyle bir şey ki güçlü, kendini sürekli güncelliyor, takip ediliyor, söylediklerinin dışına çıkılmamaya çalışılıyor. Varlığının kapsadığı insanları başka hiçbir özelliklerine bakılmadan belli bir kategoriye yükseltmeyi! garantiliyor.
Moda deyince sürekli yenilenen, tazelenen bir imaj beliriyor zihnimizde. Madalyonun diğer yüzünde ise sürekli eskitiyor moda. Eski ise modern dünyada sevilmiyor. Yeniler ve hatta en yeniler revaçta. Buna rağmen en yeniler bile iyimser bir tahminle en fazla iki-üç sezon yerini koruyabiliyor. Moda, hazmediyor ve sonra vücudundan atıyor en yenileri bile. Bu gerekli bir hazım zaten. Yoksa bu çarkın dönmeyeceği açık.
“Ne giyilecek?” sorusunun cevabındaki niyet “tercih sizin, bir de bunlar var” değil, “bu sezon bunlar giyilecek” dayatmasında. Üstelik sadece insan bedenine ait “bir hırka” ihtiyacını karşılamıyor bu seçenekler. Sunulan kıyafetler (sadece kıyafetlerle sınırlamayalım yine de modayı, mekanlar bile moda olabiliyor) aynı zamanda bir yaşam tarzı ile beraber bize servis ediliyor. Hatta hayatımızın içinde bir yerlere bırakılıyor ki maya tutsun. Reklamlardaki, büyük boy afişlerdeki, güzel bir hayat (!) içinden alınmış karelerle tanıtılan kıyafetler aslında o hayat tarzını da reklam etmiyor mu bize? Tabi ki peşin bir hükümle, o kıyafetleri seçen bizlerin, o hayat tarzını da seçtiğimiz, tasvip ettiğimizi söyleyemeyiz. Fakat yine de –en azından- gözlerimizin alıştığı kesin. Düşük bel pantolonu ile Cuma namazına giden kardeşimizin, sağ kolunda ayrı sol kolunda ayrı bir kız ile sokaklara akmadığını biliyoruz fakat nedense çevreden soyutlanmış bir düşük bel pantolon -ilk anda-, Cuma namazında dizleri yere değen bir pantolon hikayesi fısıldamıyor insana.
Düştü düşecek gibi duran pantolonların rahatlık yahut keseye uygunluk gibi bir düşünceyle seçilmediği malum. Tam aksine moda olan bu pantolon/etek şeklinin üzerinize giydiğiniz anda sizi sarıveren bir “havası” olduğu kesin. Ve tercihlerin bu havadan etkilendiği de.
Görünüyorum, Öyleyse Varım
Bir kere moda olanı giymek en başta sizi “güncel” kılar. Güncel yani hala annesinin, babasının zamanındaki modelleri giymeyen bir kişi. Güncel yani modern, çağdaş. Güncel yani görünen. Görünen demek aynı zamanda kabul edilen demektir. Türk filmlerinde köyden şehre inen genç kızların, havuz başı partilerde kıyafetleri yüzünden alay konusu olduğunu gördük defalarca. Köylü kız filmin kahramanıydı, en sevilen karakteriydi. Fakat onu olduğu şekliyle değil de, üç beş mağazayı boşaltıp modern kıyafetlere büründüğü zaman kabul ettik. O sevimli, cana yakın, iyilik sever köylü kızı, ancak güneş gözlüğünün ardından kasıla kasıla bakınca kendini kabul ettirebiliyordu. Çünkü ancak bu şekilde gerçek kimliğini buluyordu. Tabiri caizse kendini bulabilmesi için kabak çiçeği gibi açılması gerekiyordu.
Şimdilerde ise zaten köy-şehir ayırıma gerek kalmıyor. Seçilen kıyafet direk sizin “nereden” olduğunuzu ele veriyor. Kıyafetler ve özellikle marka. Bluejean’in markası, t-shirtün, saatin, ayakkabının ve tabi ki cep telefonunun markası. Gençlikte belki de en çok aranan aidiyet duygusu bu markalar ve dolayısı ile o markaların getirdiği “imaj” sayesinde karşılanıyor. “İmaj hiçbir şeydir” demeyelim çünkü bu cümle bile havalı, karizmatik bir imaj ile beraber sunulmuyor muydu? Susuzluğumuzu gidermek için nasıl da su yerine gazlı, geğirten, şekerli bir içecek dayatılıyordu, mesajın arkasında. Yani ki “imaj hiçbir şeydir” cümlesi bile imajları iten, kendiliği öne çıkaran bir cümle değil, kendi imajını dayatan bir cümle. Tam da burada imajı sağlam başka bir cümle girsin devreye: Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
…Mış Gibi
Gençlik ve giyim tercihlerimiz konusunda bir arkadaşımla sohbet ediyorduk ki bana yeni gördüğü bir pantolon modelinden bahsetti. Bu kot pantolon genç bir delikanlının üzerinde ve yine düşük bel. Fakat pantolonun fermuar kısmı açık. Açık kısım yan yatırılarak bir düğme ile pantolona iliklenmiş. Yani herhalde üçgen bir açıklık görüntüsü oluşturulmuş. Pantolonun modelinde açık kısım siyah bir kumaş ile kaplı. Fakat fermuar kısmının açık bırakılmış görüntüsü korunuyor.
Belirli dini hassasiyetleri olan arkadaşlarımız da aslında yukarıdaki gencin pantolonu gibi, açıkta bir yer bırakmamaya çalışsa da, modelden taviz vermiyor. Düşük bel pantolon giyiyor fakat beli görünmesin diye içine değişik kıyafetler giyiyor. Derin yakalı bir bluzun altına t-shirt, kısa bir elbisenin altına pantolon giyiyor. Neyse ki üst üste giyinmek de moda dışında değil. Görüntüsünden “dindar” olduğu belli insanlar, zaten toplum nazarında “gerici” şeklinde haksız yakıştırmalara maruz bırakıldıkları için, bu imajı bastırmak, yok etmek için de -genellikle farkına varmadan- modayı daha çok takip ediyor, modern görünmek adına fazladan bir uğraş içine giriyor. Hadi bir de içerden (!) bilgi verelim: Genç kızlara büyükleri tarafından mesela düz renk eşarplar örtmesi tavsiye edilir. Fakat bunun sebebi daha sade, daha az ilgi çeker olması temennisidir. Bu mesaj doğru iletilmediğinden arkadaşlarımız düz renk eşarp örter ama parlak kırmızıdır eşarp. Kıyafet; setreyleyen yani gizleyen, belli etmeyen özelliklerinden sıyrılıp, görünen, fark edilen, kabul edilen hale dönüşmüştür. Bu dönüşüm tesettür kıyafetlerinin podyumlarda sergilenip, görünür kılınmasını da içeren bir süreçtir.
Kime Ne Mesaj Veriyorsun Kardeşim!
Velhasıl moda ve üzerine iğneli duygular gençlerin vazgeçilmezleri arasında (“Yok canım, abartmışsınız” tepkisinden önce, mesela yüksek bel pantolon ile, mesela Taksim’de, Beşiktaş’ta turlayabilir miyiz bunu düşünelim). Peki yazının ilk satırlarında göz önüne aldığımız bilgi ne işimize yarayacak? Şöyle ki, gençlerin, kıyafet tercihlerini yaparken kendi duygularını ve kıyafet ile gelecek duyguları ön planda tuttuğu kesin gibi görünüyor. Aidiyet duygusu, havalı olma, havalı hissetme duygusu, kendini kabul ettirme, varlığı bilinen olma duygusu… Cazip, akıllı, işe yarar görünme duygusu… İnsanın duyguları ile hareket etmesini yeriyor değiliz. Fakat sadece duygular ile hareket etmesi muhtemeldir ki her zaman doğru seçimlere götürmüyor kişiyi. Üstelik işin bir de diğer yüzü var. Belli duyguları, hevesleri beslemek adına seçilen giysiler acaba size karşı nasıl bir duygu beslenmesine sebep veriyor?
Akl-ı selim, kalb-i selim, zevk-i selim sahibi olası gençliğim! Giydiğimiz kıyafeti merkeze alarak düşünelim bir de. İnsanlar seni/beni görünce hangi duyguları, neyin imajını, hangi hayatın parçasını görüyorlar? Kıyafetimizle, duruşumuzla, taşıdığımız model ve renklerle neyin mesajını veriyoruz? Bu gerçekten biz miyiz? Kimiz biz? Dönüp kendimize şunu söyleyebiliyor muyuz: “Ben modayı, bana dayatılan giyim tarzlarını, son trendleri vs. takmıyorum, çünkü ben, sadece kıyafet ve dış görünüşe indirgenemeyecek kadar özelim. Çünkü benim hayatım üstü cilalı boş bir teneke değil.” Evet bunu söyleyebiliyor muyuz? Ya da kısa yoldan kestirip atabiliyor muyuz: Modayı takmıyorum, pişman değilim.
GENÇLER NE GİYER?
Abdullah Emre Çetiner, Üniversite Öğrencisi
Ben giyim konusuna önem verenlerdenim. Hatta Nasrettin Hoca`nın "ye kürküm ye" sözüne hayranım. “Cool” takılmaya çalışsam da başaramıyorum. Üzerimizde bazı sorumluluklar taşıdığımız için giyim tarzımız sınırlı oluyor. Yani kırmızı, turuncu vb. giyerken biraz düşünüyorum. Kışları ağırlıklı olarak kot pantolon, bazen de kadife giyerim. Üstüme ise genelde kazak veya gömlek-süveter, nadir olarak da swith giyerim. Yazları açık renkler tercihimdir. Kot biraz sıktığından mütevellit geniş pantolonlar tercih ederim (biç tarzı). Veya keten pantolon. Üzerime de tişört. Fazla kısa kollu gömlek tercih etmem. Renkler ve uyumu benim için önemlidir. Arada önemli toplantılar olduğunda ona uygun (Konya toplantısında olduğu gibi) kumaş-gömlek tercih ederim. Aksesuara gelince, fazla sevmem. Öyle kolye, kalın bileklik veya ne bileyim yüzük... Belki de bileğim ince olduğundandır. En fazla kemer ve saattir. Ama parfüm vazgeçilmezdir. Kıyafetime göre daha doğrusu gideceğim yöre göre parfümüm farklıdır. :)
Tayyibet Gökşin, Üniversite Öğrencisi
Sezon sonlarında alışveriş yapmaya dikkat ederim. Seçerken yakışması, fiyatı etkiler aslında. Öyle görünce çarpılıp aldığım kıyafet azdır. Zihnimde hep bir şey oluştururum, şöyle şöyle bir kıyafet olsun diye. Ona uygun bir şey olunca alırım. Asla sadece marka olduğu için almam. Sadece spor ayakkabı alırken marka olsun isterim. Zaten onu da sık sık almam. İlk defa gördüğüm bir insanın kıyafeti muntazam, salkım saçak olmayan, uyumlu ve temiz olursa onun hakkında olumlu düşünürüm. Bir de ayakkabıları önemli benim için. Neden bilmiyorum.
Abdurrahman Çetinkaya, Üniversite Öğrencisi
Şimdi ben kendi kendimin "image maker"i olduğum için anlatayım: Okulda sınıf temsilcisi olduğum için ve biraz ağır takılmak niyetiyle keten pantolon ve gömlek ikilisini tercih ediyorum. Yalnış anlaşılmasın hani ağır takılmak dedik diye Polat gibi giyinmiyoruz..:) Ben tarzımı Olgun-Sportif olarak tarif ediyorum. Hafta sonları daha rahat olarak t-shirt ve kot tercihimdir..Ayrıca (peyzaj mimarı olunca) arazide giydiğim kıyafetleri de seçerim. Hani rahat hareket edebileceğim türden, yine kot oluyor genelde..Ve arazide avcı yeleğimi de yanıma alırım. Genelde alırım (Çanta taşımamak çin) Bazen beni AA muhabirine benzetiyorlar ama neyse.. Aksesuar olarak tek sıkıntım Casio F91 saatimin her kıyafete uymaması..Onu da tevazuma verin. :)
Büşra Akbey, 14, Lise Öğrencisi
Haftada bir kıyafet alırım. İşim olmadığı sürece. Marka olması ve tarzıma uygun olup olmaması önemli. Tarzıma uygunsa ister en ucuzu olsun, marka olmasın, pek sorun olmaz. İnsanların daha çok beğendikleri şeyler, markaların altında gizli oluyor. Mesela pazardaki bir t-shirtle Nike bir t-shirtten, cazip olan Nike’dır. Hem daha güzel, hem daha rahat. Zaten şu zamandaki insanlar güzelliğe bakıyor. O yüzden marka. İlk tanıştığım insanda kıyafeti yakışmış mı, güzel mi ve marka mı ona bakarım. Adem Akkaya, Serbest Genelde spor giyinmeyi seviyorum. Tercihlerimi de bu yönde kullanıyorum. Spor kıyafetleri daha rahat ve kendi kişiliğime uygun buluyorum. Beni yansıttığına inanıyorum. Kot pantolon ilk tercihimdir. Kumaş pantolon ya da takım elbise içinde kendimi daralmış gibi hissediyorum. Marka tutkum hiç olmadı. Beğendiğim şeyi alırım. Üzerime yakışsın yakışmasın, beğenmişsem eğer problem yok. Yalnız şu noktaya dikkat çekmek istiyorum: Güzel giyinmek gerekiyor. Bir söz vardır, insanı elbisesine göre karşılarlar bilgisine göre ağırlarlar. Temiz ve şık giyinmek önemli. Kıyafetlerimiz ister istemez bizi ele verir.
Tuba Hatip, 17, Lise Öğrencisi
2-3 haftada bir, yani ne zaman ihtiyaç duyduğumu hissedersem o zaman kıyafet alırım. Genelde yakışması önemlidir benim için. Ama indirimdeyse, pek de yakışmasa bile markalı bir ürün alabilirim. Marka giyince insanların değerlendirmesi farklı oluyor bence. Yani birçok insan ilk önce kıyafetin markasına bakar. İlk tanıştığım birinde markalı kıyafetler görürsem hakkında olumlu şeyler düşünürüm.
Feim Gashi, Yüksek Lisans Öğrencisi
Genelde spor tarzı giyiniyorum. Kosava`da da bu tür yaygın. Kumaş pantolon çok ender giyeriz. Önemli günlerde, bayramlarda, düğünlerde giyilir kumaş. Normal günlerde değil. Kot pantolon ve kadife vazgeçilmezlerim. Modayı takip ettiğim söylenemez. Kıyafet seçimimde dikkat ettiğim iki husus kalitesi ve dayanıklılığı. Bir kıyafet alırken cimrilik yapmam. Paraya kıyarım.
Ertuğrul Tümen, Üniversite Öğrencisi
Öncelikle İzmir`de bulunmam hasebiyle t-shirt giyiyorum. Nisan ayından itibaren ve bu Kasım ayına kadar devam ediyor. Genellikle kırmızı, mor, beyaz ve deniz mavisi elbiseler giyinirim. Kıyafetlerimi genellikle seçici kurulumuzla karar veriyoruz :) (Bizler kıyafet alamaya 6 kişilik grupla çıkarız da) Bir de fakülte de klüpler birliği başkanlığı da yaptığım için kıyafetlerimin rengine ve modeline dekan baskısı değiyormuş gibi hislere kapılıyorum çoğu zaman.