Senin takvan kadar takvası yok diye horladığın gençleri horlamayı (bu hakikaten uyurken horlamaktan daha kötü bir haldir!) bırak da, etrafındaki gençleri aşağılamayı, gafiller sürüsü olarak yargılamayı bırak da haydi bakalım iş başa düştü evlat de, vazifeni kuşan! Kalk bir şeyler yap!
Geçen gün uzun bir aradan sonra üç genç ile görüştüm. Üç güzel genç. Kalpleri açılmış üç genç. Dua etmenin ne demek olduğunu yaşayan üç genç. Önceden böyle değildi bu gençler. Sadece birinin dua ile, zikir ile arası iyiydi. Diğer bir tanesinin evveliyatında Allah inancı bile yoktu. Diğerinin ise Allah’ı vardı belki ama bildiğiniz tipik ulusalcı bir genç idi. Zeki idi evet ama ulusalcı idi işte.
Diyeceksiniz ki burada bir anlatım bozukluğu yok mu? Hem zekilik hem ulusalcı olmak mümkün mü! İtiraf edeyim, önceden bana da öyle görünürdü. Ulusalcı birinin zeki olmadığına hükmedip geçerdim herhalde önceden ama şimdi daha dikkatli bakınca konu zeki olmakla veya olmamakla alakalı değil, zekayı doğru kullanamamakla alakalı bir durummuş daha çok. Bunu anlıyorum. Hatta şöyle de söyleyeyim: Sadece zeka yetmiyor. Mantık denilen süzgeçle de sağlıklı bir irtibatı olmamayı gerektiriyor ulusalcı olmak. Ama bu tabii şu anlama da gelmiyor, bütün ulusalcı olmayanlar mantıklıdır anlamına gelmiyor. Sözlerimiz yanlış tarafa çekilmesin.
hakikati bulup bitirmiş mi olacağız? Değil elbette, arayışını sürdürmek gerekiyor sürekli. Hakikat ummanında sürekli yeni keşifler, insanı tazeleyen keşifler yaşamak bizi bekliyor eğer selamet sahiline bir yaklaşırsak) bir genç olabilmek için zeka, mantık yeter mi? Yetmez elbet. Nasip sahibi de olmak gerekiyor, gayret sahibi de olmak gerekiyor, hazlara tamamen teslim olmamış bir bünye gerekiyor… Ulusalcılıkla boğuşan gencimiz dua diyemiyordur belki ama hadi içses diyelim -vicdan fazla lüks bir ulusalcı için(!)- evet, bir içses sahibi olmak gerekiyor. İçi ile konuşuyor, muhasebe hâlinde olmak gerekiyor...
Şimdi konumuz ulusalcılar değil.. Belki bu ulusalcılara bakışımız ile ilgili şunu söylesek bir yan konuya girip kendimizi başkaları ile ilgili yeni bir haksızlığa mahkum etmekten kurtarmış oluruz; Bir ulusalcıya bakarken onların şahıslarına cephe almamakta fayda var. Belki hakikate daha güçlü bir şekilde tanık olması için oraları bir teneffüs etmesi gerekmiş olabilir o küçümsediğimiz, itici bulduğumuz insanın.
O çok kötü bir konumda gördüğün gencin yarın karşına muttaki biri olarak çıkması inanın imkansız değil! Hele hele memlekette darbecilerin 1997-2004 yılları arasında milyonlarca gencimizi ulusalcılığa kanalize ettiğini ve bunu da bir miktar başardığını hatırlayacak olursak (mesela Çanakkale’yi bile bunun için kullanmaya kalktılar, Türk bayrağını kullandılar, Dini, Kitabı bile kullandılar, düşünsenize) yani çok sayıda gencimizin hâlâ o ulusalcılık şırıngasından yemiş, kendinden geçmiş olduğunu fark edersek aslında bugün ve yarın bol bol hakikatle tanışmış, kendini hakikate ayarlamaya karar vermiş gençlerle karşılaşacağız demektir!
Şimdi oturup etrafında beğenmediğin,senin takvan kadar takvası yok diye horladığın gençleri horlamayı (bu hakikaten uyurken horlamaktan daha kötü bir haldir!) bırak da, etrafındaki gençleri aşağılamayı, gafiller sürüsü olarak yargılamayı bırak da haydi bakalım iş başa düştü evlat de, vazifeni kuşan! Kalk bir şeyler yap! Çağını, çevreni, gençleri hakikate ayarlamak için ne gerekiyorsa onu yap.. Onu yapmaya karar ver.
Çünkü neden biliyor musun, o hakikati keşfetme heyecanı içerisindeki gençler o kadar güzel haller yaşıyorlar ki... Onların rüyalarını mı anlatayım size. Gözyaşları ile namaz kılmalarını mı… Annelerini namaza başlatmak için gösterdikleri çabaları mı… Babalarına büyük kahraman diye bildikleri isimlerin nasıl bir oyunun aleti olduğunu tartışarak anlatmaya çalışmalarını mı…Güzel bir şeyler yapabilmek için duydukları çabaları mı…
Evet, Üç güzel gençle görüştüm geçen gün. Onlara bakıp kendi hâlimden utandım. Böyle ulaşamadığımız ne gençler var, böyle güzelleşebilecek, bizden de güzel olabilecek ne gençler var, bunu düşündüm….