Gençler neredeler? Dizi izlemeye gittiler, reklam arası gelecekler. Bu kadar vahim mi? Evet; başkalarının hayatlarının pasif izleyiciliğine odaklanmış o kadar çok genç var ki… Birisi bitip diğeri başlayan dizilerin önünde dizi dizi dizilmiş, biteviye izliyorlar. Biz onlara bu sayıda bir çağrıda bulunuyoruz: Dizini kır da gel… Adam olmak için ilk şartlardan birisi olan dizini kırmak, onlar için sadece “gel bir usta bul, ustasız olmaz” anlamına değil aynı zamanda “bırak bu dizi alışkanlığını, dizi izlemeyi bırakmadan adam olma yoluna giremezsin…” anlamına da geliyor.
Dizini kırmak ya da dizini kırıp oturmak, edebin ve terbiyenin anormal değil “norm” olduğu bir zamanda herkesin saygıyla karşıladığı kavramlardı. Durulmayı, söz dinlemeyi, edebin ve terbiyenin sınırları içerisinde sükûnet bulmayı ifade ederdi. Çünkü acullük, yerinde duramamak toyluktan sayılırdı. Olgunluğun ilk şartı evvela sakin olmak değil miydi? Sükûnet, hem bir yerde sabitkadem olmayı hem de azalara sinmiş, teenni ile ifade edilecek bir vakarı ifade ederdi. Sâkin ve bir yerin sâkini olmayı isteyenin yapması gereken ilk şey de dizini kırıp oturmaktı. Dizini kırıp oturmayı başaran, adam sayılmanın, adamlar arasına katılmanın yoluna girmiş olurdu.
Adamlık, edep esintileri ile temayüz etmiş bir iklimin ürünü olmak demekti. İklim, adamlarla tadını bulur, sonra adamlarla tadını bulmuş o iklimden yeni adamlar çıkardı. O iklime rengini, kokusunu, havasını veren adam gibi adamlar, önce bir adamın önüne dizlerini kırarak oturmuşlar, önce sükûnet ve vakarla durulmayı, dinlemeyi ve tâbî olmayı öğrenmişlerdi. Çünkü adam gibi adamların rengine boyanmak, yani adam olmak önce dinlemek ve tâbî olmakla başarılacak bir şeydi. Adam olmak isteyen önce usta bulmalıydı. Ustasız olmazdı. Usta bulmanın ilk şartı ise işte buydu: Dizini kırıp oturmayı bilmek... Usta bulmanın da şartı buydu, ustadan alınacak ilk dersi bellemenin de... Dizini kırıp oturamayan, ne adam olur ne de usta bulurdu.
Heyhat ki artık dizini kırıp oturmanın siniklik, pısırıklık ve sesi kesilmek olarak algılandığı bir zaman dilimine çattık. Dizini kırıp oturmak artık bir erdem değil, tam tersi bir baskı işareti olarak görülüyor. Küçümseniyor, hafife alınıyor, hatta tahkir ediliyor. Neden? Çünkü adam gibi adamlar, iyi atlara binip aramızdan ayrıldılar. Artık onların vakar ve ağırlığının verdiği bir ferahlık ve sükûnet ikliminde yaşamıyoruz; her tarafı doldurmuş küçük insanların, kendilerinden başkasını kabul etmeyen dar, sığ ve ufuksuz kasvetli ortamlarında boğuluyoruz. Boğuluyoruz, çünkü onların geriden gelenleri adam etmek gibi bir dertleri bulunmuyor. O yüzden diz kırıp oturmak normal değil artık, anormal bir davranış olarak görülüyor, sinik ve silik kalmak olarak değerlendiriliyor.
Tekdüze misin? Muhtemelen öyle. Diğer türlü dizilerin dünyasına bu kadar takılıp kalmazdın. Senin acilen hayatını renklendirmen gerekiyor. Bunun için de kaldırıp başını etrafına bakmalısın. Herkes dizi seyrediyor olamaz değil mi?
Küçücük adamlar, adam olma davasını terk eden adamlardır. Kendileri susarak, diz kırarak, oturarak, bakarak, ibretle seyrederek adam olma yoluna girememişlerdir. Hoş, bunda onların üzerine emek sarfetmeyenlerin de kabahati olabilir, ama son tahlilde adam olmak bir irade işidir; talip olmayı gerektirir. İstemek, arzu etmek, adam olmak derdi ile yanmak yoksa adam da yoktur, adamlık mesleği de, adamlık müessesi de…
Adam da, adamlık mesleği de, adamlık müessesi de bugün adı nadiratla anılan bir kıtlığa duçardır. Bu işler insan var oldukça bitmez, kaybolmaz. Ama gümrah ırmakların bir zaman sonra cılızlaşması gibi zayıflar, azalır ve silikleşir. Daha doğrusu adamlığı daha da zorlaştıran bir bilinmezlik, tanınmazlık ve sır perdesine bürünür ki sadece talip olmak yetmez, aramak, bulmak ve layık olmak da gerekir.
Adamlık sırlara karıştı diye biz bundan vaz mı geçeceğiz? Dizini kırıp gelmek nostaljik bir temenninin ya da sinikliğin menfi çağrısı olarak mı kalacak? Kimse kimseye dizini kır da gel diyemeyecek mi? Ne münasebet… Adam olmak sevdası varsa dizini kırıp gelmek bitmez. Adam olacaklar dizini kırıp gelmeden adam olma yoluna giremezler, çünkü bu ta kadim zamanlardan akıp gelen bir usta-çırak ilişkisidir. O ilişkide usul de adap da bellidir. Çırak dizini kırıp ustanın dizinin dibinde oturmadan eğitim başlamaz. Bu değişmeyecekse “dizini kır da gel” çağrısı da değişmez. Biz de “dizini kır da gel” deriz, demeliyiz. Nitekim dizini kırp oturmanın, eve tıkılıp kalmak ya da siniklik olarak algılandığı bir ortamda biz tam da bu noktadan, yani çürütücü sosyallikten kurtulmak için “dizini kır da gel” demeliyiz. Ama bu çağrıyı yönelteceğimiz talipler, istekliler olmalı. Ruhlarında adam olma ihtiyacı hissedenler neredeler peki? Yok mu böyleleri? Var, olmaz mı?
Yaşadığımız zamanda “dizini kır da gel” çağrısını yönelteceğimiz potansiyel adamlar elbette var. Ama onların kulakları duymuyor, gözleri görmüyor, yürekleri böyle çağrıları almıyor. Onlar, ne diz kırıp gelebilecek ne de bir ustanın dizinin dibine oturabilecek durumda değiller. Niçin mi? Çünkü onlar fena halde dizi bağımlısı olmuş durumdalar. Başkalarının hayatlarının pasif izleyiciliğine odaklanmışlar, birisi bitip diğeri başlayan dizilerin önünde dizi dizi dizilmiş, biteviye izliyorlar. O açıdan, biz onlara “dizini kır da gel” dediğimizde sadece “gel bir usta bul, ustasız olmaz” demiş olmuyoruz, “bırak bu dizi alışkanlığını, dizi izlemeyi bırakmadan adam olma yoluna giremezsin” de demiş oluyoruz.
Tekrar edeyim mi kardeşim? Sana “dizini kır da gel” diyoruz. Adam olmak istiyorsan yapacağın budur işte: Bir ustanın dizinin dibine oturacaksın. Bunun için dizini kırman gerekiyor. Oturman, tâbî olman, bir sükûnet ve terbiye sürecine girmen yani… Ama daha öncesinde dizinin dibine oturduğun değil kök saldığın dizilerden vazgeçmen gerekiyor.
Dizini kırıp gelmek için, dizinin bitmesini bekliyorsan şunu da bil ki sevdiğin o dizi hiçbir zaman bitmeyecek. Bugün birisi bitecek, yarın öbürü başlayacak. Başkalarının hayatı dizi dizi önünden akıp giderken, onların cazibesine, ışıltısına ya da tam tersi sefaletine takılı gözlerinden farkında olmadan kendi hayatın akıp gidecek. Sen belki hiçbir diziyi kaçırmayacak, her bölümü defalarca izleyecek, hiçbir ayrıntıyı ıskalamayacaksın, ama kendi hayatın ellerinin arasından kayıp gidecek, kendi hayatını ıskalayacaksın.
Sana “dizini kır da gel” diyoruz. Adam olmak istiyorsan yapacağın budur işte: Bir ustanın dizinin dibine oturacaksın. Bunun için dizini kırman gerekiyor. Oturman, tâbî olman, bir sükûnet ve terbiye sürecine girmen yani… Ama daha öncesinde dizinin dibine oturduğun değil kök saldığın dizilerden vazgeçmen gerekiyor.
Dizini kırıp gelmeden, müptelası olduğun dizileri izlemeyi hayatının önemsiz ve ihmal edilebilir bir faaliyeti haline getirmeden, diz kırıp da bir ustadan adamlık talimi almak sana hiçbir zaman nasip olmayacak. Adam olmak süreci usta adamlarla müşterek yaşanan, onların dizinin dibinde, öğrenerek, tecrübe ederek zenginleşen bir hayata sahip olmakla başlar. Dizilerin önünde dizi dizi izlenen hayatlarla, hayat öğrenilmez; hayat, yaşanarak öğrenilir.
Hayat dizilerden öğrenilmez, ama sen dizilerle öğrendiğin hayatları yaşıyorsun. Bağımlısı olduğun her dizi, hayranlıkla izlediğin her karakter, aslında kaderinden kendisine bir hisse verdiğin ortağın gibidir. Kaderin diyorum dikkat et… Bu kadar önemli bir dizi, bu kadar önemli bir kahraman var mıdır? Kendileri, davranışları ve kurgulanmış hayatları ile rüyalarına kadar giren o karakterleri, farkında olmadan kendine örnek alıyor, rol model yapıyorsun. Senaryolar, mimikler, replikler; aslında dizi seyretmediğin zamanları esareti altına alıyor. Bağımlısı olduğun dizileri, gerçek hayatında yeniden üretiyorsun. Hayranı olduğun kahramanların ağzı ile konuşuyorsun. Sevdiğin karakterlerin bakışı ile bakıyorsun. Hayatın bu kadar uzak mı senden? Sen bu kadar basit, sıradan ve tekdüze misin?
Tekdüze misin? Muhtemelen öyle. Diğer türlü dizilerin dünyasına bu kadar takılıp kalmazdın. Senin acilen hayatını renklendirmen gerekiyor. Bunun için de kaldırıp başını etrafına bakmalısın. Herkes dizi seyrediyor olamaz değil mi? Arada dünyayı değiştirmek için çabalayanlar da var, hiç şüphen olmasın. Sayıları az belki, ama bu kadar etkisiz ve katma değersiz dizi seyircisinin yanında çok bile kalıyorlar. Evet, senin hayatını renklendirmen, bu işi maharetle yapanları örnek alman gerekiyor. Bunun için yapılacak ne artık biliyorsun: dizini kır da gel…