Mustafa Emin Büyükcoşkun
Amerikalı Siyah Lider Dhoruba ile...
Dhoruba Svahili dilinde “fırtına” manasına geliyor. Bu Richard Early Moore’un hidayetinden sonra aldığı ad. Dhoruba el-Mücahid bin Vahad 1944 doğumlu Amerikalı bir müslüman. Beyazların siyahlara ırkçı saldırılarına karşı kurulan ‘Nefsi Müdafaa için Kara Panterler’in eski bir üyesi. 1971’de iki polis memurunu öldürdüğü iddiasıyla hapse atılan Vahad 1990’da FBI belgeleri doğrultusunda suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakıldı. O zamandan bu yana Vahad Amerikalı siyahilerin özgürlük mücadelesinde önemli bir figür olarak direnişini sürdürüyor. “19 yıl boyunca hapiste nasıl yaşadınız?” sorusunu “Dışarıyı düşündüm. Dışarıya, davama, mücadeleme odaklandım.” diyerek yanıtlayan Dhoruba el-Mücahid bin Vahad, Afrika Birliği, insan hakları, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve siyahi gençlerin devlet tarafından sokuldukları uyuşturucu batağından kurtarılması gibi alanlarda çalışıyor. ABD’de hala süregelen ırkçılığa karşı etkin bir mücadele veriyor. 11 Eylül sonrasında ülkedeki müslümanlara sokak ortasında infazlar yapacak kadar barbarlaşan emperyal iktidara karşı islami bir direnişi oluşturmaya çalıştırıyor. Dünya İnsan Hakları Günü çerçevesinde İHH İnsani Yardım Vakfı’nın konuğu olarak Türkiye’ye gelen Vahad ABD’de ve Türkiyede gençlerin ahvali üzerine konuştuk. 63 yaşında olmasına karşın korkunç bir enerjiye sahip olan Vahad’ın hızına yetişmekte zorlandık doğrusu. Üstad’a bu enerjiyi neye borçlu olduğunu sorduğumuzda cevabı manidardı: “Ben devrim için doğdum, bu beni güçlü kılıyor.”
Genç olmak ne demek, genç kelimesi sizin için ne ifade ediyor?
Modern kapitalist toplum ve Avrupa kültürü gençliğe tapınma ideolojisini gelişirdi. Ama gençlere saygı gösterilmiyor, sadece kıskanılıyorlar; çünkü gençler. Her şeyden önce bir pazar olarak kullanılıyorlar. Hoşlanacakları arabalar satmak için, elbise satmak için, müzik pazarlamak için gençliğe yalvarıyoruz. Ama gerçekte onlara saygı duymuyoruz, çünkü onlar iktidar sahibi değiller. Yasalara etki edemiyorlar, seslerinin duyulabileceği bir konumda değiller. Eğer Chavez’in Venezuela’da oy kullanma yaşını 16’ya indirmeye çalışması gibi, gençlerin iktidarı olsaydı onlara daha fazla saygı gösterilirdi. Çoğu yerde gençlik faydalanılacak, istismar edilecek bir topluluk olarak görülür ama asla saygı duyulacak bir kategori olarak addedilmezler. Benim için genç olmak potansiyel sahibi olmak demektir. Genç olmak; büyüyebilmek, gelişebilmek, imkanlar çerçevesinde potansiyelini keşfetmek demektir. Fakat bunu ancak gençliğe değer veren, onları sömürmeyen, onları meta olarak görmeyen bir toplumda yapabilirsiniz.
Amerika’da hapishanelerdeki siyahi gençlerin lise ve üniversitelerdekinden fazla olduğunu söylüyorsunuz. Bu korkunç tablonun sebebi nedir, buna ne çözüm olabilir?
Bu durumun temel sebeplerinden birisi ABD’nin beyazların hakimiyetinde ve ırkçı bir toplum oluşudur. Gençlik her zaman toplumsal değişimlerin merkezinde olmuştur. Pek çok devrimin genç öğrencilerin eylemleriyle başladığını biliyoruz. Devlet de gençlikten silahlı kuvvetler aracılığıyla istifade eder. İste tüm bunlar gençliğin enerjisinden kaynaklanmaktadır. Amerika’da pek çok siyahi genç hapishanede, çünkü hapishanelerdekiler sayesinde süregiden bir ekonomik sistem mevcut. Siyahi gençlerin Amerikan toplumunda ekonomik bir rolleri yok. Köleyken hep bir işiniz vardır, fakat kölelikten ve sanayileşmeden sonra şimdi teknolojinin hakim olduğu bir dönemde siyahi gençler işsizler. Bir iş sahibi olmak için gerekli eğitime de sahip değiller. Devlet uyuşturucuyu siyah toplulukların yaşadığı yerlere soktu ve uyuşturucu bağımlılığını yaydı. İste siyahi gençler ahlaki değerlerden ve sadakat duygusundan yoksun böyle bir toplumda yetişiyorlar. Onlara yardım edebilecek kurumlarımız da mevcut değil. Bugün genç olsam ne yapardım diye düşündüğümde şunu görüyorum: Bugün, bu dünyada genç olmak gerçekten çok zor. Çünkü size baskı yapan çok fazla güç var. İnsaniyetinize ve gelişmenize karşı pek çok kuvvet mevcut. İktidarlar hayatınızı kontrol etmek için can atıyor. Sonuç itibariyle bugün ABD’de hapishanelerde bu kadar çok siyahi gencin, özellikle de genç erkeklerin bulunmasının sebebi bunun çok kârlı bir iş olması. Hapishaneleri modern zamanların plantasyonları (sömürgecilerin Afrika ve Asya’lı köleleri zorla çalıştırdıkları endüstriyel tarım işletmeleri) olarak görebiliriz.
Amerika’daki müslüman gençlerin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şüphesiz Allah(c.c.) en doğrusunu bilir. Birleşik Devletler’deki müslüman gençlerin ümmetin istikbalinin dışında bir geleceği olduğunu düşünmüyorum. Sahip olduklarını ümmetin birliği için feda etmedikleri sürece, ırkçılığa ve emperyalizme karsı bayrağı yükseltmeye yardım etmedikçe, sınıfsal ayrıcalıklara ve dinlerinin ahlaki açıdan aşağılanmasına karşı daha geniş kapsamlı ve güçlü bir mücadele vermedikçe bir geleceğe sahip olamayacaklar. “Amerikalı müslümanlar” olarak anılmaktan öteye geçemeyecekler. Beyaz hakimiyetindeki toplumun etik ve ahlaki standartlarına riayet etmek zorunda kalacaklar. Müslümanlar sadece beş vakit namaz kılmakla, Hacc’a gitmekle ve sadaka vermekle yükümlü değildirler. Bu İslamın kötü bir yorumudur. Bizler zulme karşı direnmekle de yükümlüyüz. Allah (c.c.) Kuran’da Müslümanlara, “... sizlerden iyiliğe çağıran, doğruyu emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun...” (Ali İmran-104) buyuruyor. Amerikalı genç müslümanlar bu ayetlere riayet etmedikçe, iyiliği emredip kötülüğü nehyetmedikçe, zayıfı güçlüye karşı korumadıkça, tutsaklar için savaşmadıkça, kendi haklarını savunamayan insanlar için mücadele etmedikçe, konuşamayanların sesi olmadıkça onların bir geleceği olmayacak. Batı, Müslümanları hor görüyor. Batı bizi sadece İslam dininden nefret ettiği için hor görmüyor, Müslümanlar medeniyetin zirvesindeyken onlar Ortaçağ karanlığında oldukları için bizleri hor görüyor. Yeri gelmişken, bir gün AB’ye üye olabileceklerini düşünen Türkler için bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. AB’ye girmek istiyorlar ama giremeyecekler. Avrupalılar Türklerden ve İslam’dan nefret ediyorlar. Çünkü Avrupalılar başlarına geleni asla unutmazlar. Aynı şekilde Afrikalılardan da nefret ediyorlar. Bir zamanlar Avrupa’nın yarısının Müslümanlar tarafından fethedildiğini unutmuyorlar. Avrupalılar uzun bir hafızaya sahipler ve bu olayı hatırlıyorlar. Onlar sizi ekonomik ve jeopolitik sistemlerine dahil etmeyecekler, çünkü size güvenmiyorlar. Ve tekrardan; Amerika’daki genç müslümanların ümmetin geleceğinden başka bir geleceği yoktur.
Gençlerin önünde iki seçenek var. Ya ebeveynlerine itaat ederek okuyup adam olacaklar ya da onlara isyan ederek kendi yollarını kendileri çizecekler. Siz olsaydınız hangisini seçerdiniz?
Ben de bir ebeveynim ve her ebeveyn çocuğunun başarılı olmasını ister. Ebeveynler çocuklarının iyi bir eğitim almalarını, huzurlu bir ortamda büyümelerini, onlara torunlar vermelerini vs. isterler. Bu dünyada bunları istemeyen bir ebeveyn tahayyül edemiyorum. Fakat bizim mücahid bir nesil yetiştirmemiz gerekiyor. Bizim özgürlük için savaşan bir nesil yetiştirmemiz gerekiyor. Özgürlük savaşçısı olmak sadece eline silah alıp sokağa çıkmak ya da bir yeri havaya uçurmak manasına gelmiyor. Eğer ebeveyniniz eğitim almanızı istiyorsa en iyi eğitimi almanız demek oluyor. Hz. Muhammed (sav) “İlim Çin’de dahi olsa gidip alınız” buyuruyor. İlim sadece akıllı olmamıza yaramaz aynı zamanda zihnimizi geliştirebilmemize, sorunlarımızı nasıl çözebileceğimize, nasıl doğru düşünebileceğimize yardımcı olur. Mesleki bilgiler de edinebiliriz. Çünkü altyapı oluşturmaya ve bir toplum insan etmeye ihtiyacımız var. Yani eğitime ihtiyacımız var. Ama eğitim tek çözüm değil. Düzeni ayakta tutmak için değil, toplumu değiştirmek için eğitim almamiz gerekli. Maalesef çoğu kimse, çocuklarına eğitimin öneminden bahsediyor ama eğitimden ne anladıkları belli değil, bunu yeterince açık seçik ortaya koyamıyorlar. Neticede çocuk, “Tamam, demek ki okula gitmem gerekiyor,” diye düşünüyor, birçoğu da hakikaten gidiyor. Gençler okula gidiyorlar, derslerine giriyorlar, sınavlarına çalışıyorlar. Ama sonuçta okullarını bitirdiklerinde kendilerini boşlukta hissediyorlar. Çalışma hayatına girdiklerinde bir şeylerin eksikliğini hissediyorlar. Çünkü ebeveynler eğitimin tam olarak ne manaya geldiğini bilmiyorlar. Eğitim bugün esasen toplumun hakim değer yargılarına göre bireyin beyninin yıkanması ve ehlileştirilmesi anlamına geliyor. Bu değerler de genellikle o toplumun hakim sınıfının değerleri oluyor. Eğer Amerika’da legal bir eğitimden geçersem, okulu bitirdiğimde tarih hakkında hiçbir şey öğrenmem çünkü o bir safsatadan ibarettir. Beyazların hakimiyeti hakkında hiçbir şey bilmem çünkü kimse bana onun hakkında bir şey öğretmemiştir. İşçi sınıfı hakkında hiçbir şey bilmem. E ne öğrendim ben? Hiçbir şey! İşe giderim, maaşımı alırım ve hiçbir şeyim. Bu müfredatı oluşturanlar toplumun 100-150 senelik geleceğini kontrol altına alıyorlar. Okursun, iş sahibi olursun, para kazanabilirsin, evlenirsin, çocukların olur ama tüm bunlar bir şey ifade etmiyor. Afrikalılar bunun eğitim olmadığını biliyor. Çünkü biz, bir yanlış eğitime, bizi güçlendirmeyen bir eğitime maruz kaldık. Mesele, eğitim almanız gerektiği ya da ana-babalarınızı dinlemeniz gerektiği değil. Mesele, ne türden bir eğitim alacağınız ve sonrasında, aldığınız bu eğitimle ne yapacağınız.
Türkiye’de ciddi baskılar var. Başörtüsü yasağı ve İmam Hatip Liselerindeki katsayı adaletsizliği bunun en somut örnekleri. Türkiyeli gençlere ne söylemek istersiniz?
Türkiye’deki laik ve anti laik çatışmasına karsı mücadelenin yolu ümmetin tamamı hakkında bilgi sahibi olmaktan geçiyor. İslam’ın insanların hayatındaki rolünü takdir etmemiz gerekiyor. Eğer devlet, halkın dinini, karşı koyması gereken bir şey olarak görüyorsa, bunlara, böyle düşünen birine bir şey diyemem. Ama öte yandan, daha bütüncül bir bakışla, bütün dünyayı hesaba katarak, insanlarının, Türk halkının, hayatının bütün alanlarında yer almalarını, rekabet etmelerini, küresel ekonomiye katkıda bulunmalarını istiyorsa, Müslüman öğrencileri okullara almamakla kendisiyle çelişiyor demektir. Müslüman öğrenciler de diğerleriyle ayni eğitimi alıyorlar ve eğitimlerine devam etmek istiyorlar, ama onların okula girmelerine izin verilmiyor. Eğer sekülarizm bir şeyin önünü kesiyorsa, bizi yeni bir şey geliştirmekten alıkoyuyorsa, kendimize bunun niçin olduğunu sormamız gerekiyor. Buna nasıl karşı çıkacağımız konusunda düşünürken olabildiğince yenilikçi, yaratıcı olmamız gerekiyor.
Not: Bize Dhoruba el-Mücahid bin Vahad’la görüşme imkanı sağlayan İHH’ya, Hakan Albayrak’a ve röportajın redaksiyonda yardımcı olan Mehmet Ali Akyurt’a teşekkür ederiz.