Turgay Anar’ın, “Mekândan Taşan Edebiyat: Yeni Türk Edebiyatında Edebiyat Mahfilleri” isimli çalışması, Kapı Yayınları tarafından Ağustos 2012’de yayınlanmıştı. Kitap, 2012 senesinde hem ESKADER hem de TYB tarafından araştırma dalında ödüllendirildi. Biz de kendisiyle kitabı üzerine konuştuk.
Bir edebiyat mahfili nasıl oluşur ve bu tür mahfiller, müdavimlerine nasıl faydalar sağlar?
Öncelikle mahfil kavramını açıklayarak sözlerime başlamalıyım. Arapçadan türeyen mahfil kelimesini Türkçe sözlükler, “Konuşup görüşmek için bir araya gelinen yer, toplantı yeri; toplanmış heyet, meclis; oturulacak yer, görüşülecek yer” şeklinde açıklar. Mahfil kelimesini edebiyat alanına uyarlayarak kullandığımız takdirde, kelimenin anlamı son derece zenginleşir. Edebiyat mahfili, birden fazla edebiyatçının ve “edebiyat muhibbinin” belli bir zamanda, belli bir mekânda buluşup öncelikle ve özellikle sanat-edebiyat ile ilgili ve daha birçok konuda konuşma ve sohbetler yapması ile ortaya çıkar. Edebiyat, sanat, kültür, siyaset ve daha birçok konu üzerinde görüş alışverişinde bulunan kişiler, sanat ve edebiyatla ilgili konuları öne alarak mahfil mekânını, bir “edebiyat hafızasının mekânı” haline getirir. Edebiyat mahfillerinde bir araya gelenler, aslında devrin önemli edebî kamuoyunda özgün yazar/şair kimliklerini inşa ederler. Edebiyat mahfilleri hem mahfil müdavimlerini eşitli şekillerde besler hem de onların çok çeşitli alanda yetişmelerini sağlar.
Önemli edebiyat mahfilleri nerelerde kurulmuş ve bu tür mekânlarda zaman içinde nasıl bir değişim gözlenmiştir?
Edebiyat mahfilleri Osmanlı’nın İstanbul’u fethetmesinin hemen ertesinde ortaya çıkar. Bu tür edebiyat mahfilleri başta İstanbul ve Edirne olmak üzere Osmanlı Devleti’nin birçok şehrinde görülebilir. Şehzadeler, devlet kademesindeki yönetici kesim ve zenginler de evlerinde, konak, köşk ve saraylarında edebiyat mahfilleri oluşturarak hem kültür, sanat ve edebiyat sohbetlerinden istifade etmişler hem de çevresine toplanan kişileri himaye ederek onların yok olup gitmelerine mani olmuşlardır. Bu tür edebiyat mahfilleri meyhaneler, sahaflar ve diğer mekânlarda da karşımıza çıkar. On dokuzuncu yüzyılın son çeyreği ve yirminci yüzyılın ilk yarısındaki önemli mahfiller genellikle devlet ricali tarafından kurulmuştur. Tanzimat Paşaları, edebiyatla ciddi düzeyde ilgilenirler. Edebiyat, değerlidir ve bu değeri daha da değerli hale getiren güç ise edebiyat mahfillerindeki sohbetin kalitesidir. İlk Maarif nazırımız olan Abdurrahman Sami Paşa’nın konağı, Osmanlı’nın birçok yerinden gelen devrin kaliteli âlimlerini, şairlerini aylarca ağırlayan bir kültür-sanat ve edebiyat “kurumu” gibi düşünülmelidir. “Hanegi”lerin, yani misafir olarak bu tür mahfillere gelen kişinin her türlü masrafı mahfilin sahibi tarafından karşılanır. Zamanın geçmesi, sosyal, siyasal ve ekonomik değişim ve dönüşümler, mahfillerin kurulduğu yerlerde de değişikliklerin görülmesine sebep olur. Kamunun daha kolay “cevelan” ettiği mekânlar, özellikle yirminci yüzyılın başlarında ortaya çıkar. Çayhaneler, kahve, kıraathane, süreli yayınların merkezleri, kitap evleri, sahaflar v.b. artık edebiyatçıların kolayca bir araya gelebildikleri mekânlar olur. Edebiyat mahfilleri genellikle İstanbul’un sur içi diye bilinen bölümünde karşımıza çıkar. Yirminci yüzyılın ortalarına kadar Sultanahmet- Aksaray civarında birçok mahfil önemini korumuştur. 1950’li yıllardan itibaren ise Beyoğlu- Şişli taraflarında birçok edebiyat mahfili kurulmuş, devrin okuryazar kesimi buradaki mekânlarda bir araya gelmiştir.
Edebiyat mahfilleri bugün halen devam etmekte midir? Edebiyat mahfillerinin eskisi kadar çok olmayışı bu tür mahfillerin yavaş yavaş yok olacağını gösterir mi?
Günümüzde “kaos” halini alan sosyal hayatın içinde kurtarılmış adalar olan edebiyat mahfilleri hâlâ ne mutlu ki ömürlerini sürüyor. Onların varlığı, edebiyatımızın zenginliğidir. Arayan, bulur. Ama google hazretlerine sormadan önce, aramanızı kolaylaştıracak birkaç ipucu verebilirim. Bu edebiyat mahfillerinin hiçbiri asla ve asla modern dünyamızın yeni “kutsanma” mekânlarından olan büyük alış veriş merkezlerinde karşımıza çıkmaz. “Söz”ün değerini yitirdiği mekânlarda da onu bulamazsınız… Daha çok samimi ilişkilere, sosyolojik anlamda birincil ilişkilerin egemen olduğu mekânlara bakmanız gerekli…Toplumsal hayat değişiyor, dönüşüyor. Bir yerde edebiyat varsa edebiyat mahfili olacaktır. Bu kadar iddialı söyleyebilirim. İster istemez iki, üç yazar bir araya geldiğinde orasına bir mikro edebiyat mahfili diyebiliriz. Çünkü orada da edebiyat konuşuluyor. Yani edebiyat mahfilleri ölmeyecek. Bunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Eğer edebiyat tamamen ortadan kalkarsa insanların hayatlarından çıkarılırsa, o zaman edebiyat mahfillerinin de ölümünü ilan edebiliriz.