Selim Tiryakiol - Süleyman Ragıp Yazıcılar
Çağımızın birtakım tipik hastalıkları var. Bu hastalıklardan birde ‘Narsisizm’ denen, insanın kendisinden başkasını düşünmemesi, enaniyetinde boğulma hastalığı. Evet, bu bir davranış ya da tutumdan daha öte tipik bir hastalık. Türkiye’de bu alanda geniş araştırmalar yürüten ve bu anlamda çocuklarımızın ve gençlerin geleceği için endişelenen bir isim var. Türkiye Benötesi Psikolojisi Derneği Başkanı Psikiyatri Dr. Mustafa Merter, bu alanda yayınlanmış iki kitaba–‘Narsisizm İlleti’ ve ‘Ben Nesli’- önsöz yazmış ve İstanbul’daki lise öğrencileriyle geniş katılımlı bir anket gerçekleştirmiş. Mustafa Merter, gidişatın iyi olmadığını söylüyor ve narsisizm haritasını önümüze seriyor.
arsisizm deyince ne anlamalıyız?
Bizim özseverlik, enâniyet dediğimiz, bir insanın kendisinden başkasını görememesi, hissedememesi, düşünememesi hâline batı literatüründe Narsisizm denir.
Bir narsisist size baktığı zaman gözleri sanki dumanlıdır. Bakar da görmez. Bakışı hep satıhta kalır. Narsisist size bakar ama sizde yine kendi istediğini görür. Siz onun için yalnızca bir vasıtasınızdır. Bunu gizlemek için de size iltifat edebilir ama hep çıkarcı bir yönü vardır bu iltifatların da. Oradan bir şeylerin gelmesini bekler. Kullanır insanları. En yakın çevremizde böyle insanlar vardır. Bu insanlar çok gururludurlar. Ancak bilinçdışının derinliklerinde çok büyük bir acz, yalnızlık, kaygı ve öfke yatar. Bir narsisisti eleştirdiğinizde çok şiddetli şekilde parlar. Çünkü sunduğu imajın tenkit edilmesine hazır değildir
Narsisizm bizim karşımıza hangi şekillerde çıkar?
Birkaç narsisizm türü var; Bunlardan ilki tüketim toplumunun körüklediği toplumsal narsisizm, diğeri de bizim narsisistik kişilik rahatsızlığı dediğimiz, kişide çok büyük tahribat meydana getiren ağır kişisel vakalardır. Tedavi gerektirir. Amerika’da, bu rahatsızlığın oranı yüzde birdi. Jean Twenge’nin yeni kitabı ‘Narsisizm İlleti’nde bu oranın gençlerde yüzde yirmi beşlere çıktığı söyleniyor. Bu korkunç bir şey. Biz farkına varmadan insanlık çöküyor. Şimdi bir de ünlülerin narsisizmi var. Ünlüler örnek olarak sunulduğu için gençler ünlüleri taklit ediyor. Her genç bedelini ödemeden çok başarılı olmak istiyor, ünlü olmak istiyor. Ve her şeyi göze alıyorlar bunun için. Ayrıca Facebook, Twitter gibi insanların sanal kişilikler yarattığı siteler de narsisizmi körüklüyor.
AMERİKA’NIN YILLAR ÖNCEKİ HATALARINI TEKRARLIYORUZ
Eğitim sisteminin çocuklarımızda bencilliği artırdığını söyleyebilir miyiz?
Twenge kitabında, “biz çok büyük bir hata yaptık; çocuklara bedelini ödemeden sen çok özelsin deyip her şeyi vermeye başladık, neticede bu nesil ortaya çıktı” diyor. Bizim modern(!) eğitimcilerimiz Amerika’yı yirmi-otuz sene geriden takip ettiği için eğitime koşulsuz kabul ilkesini özenle yerleştirmeye çalışıyorlar. Allah rızası için şu tür uyarıcı kitapları açıp okusun insanlar. Görecekler ki Amerika’nın yıllar önce yaptığı hataları biz şu an tekrarlıyoruz. Öğretmenler öğrencilerdeki aşağılık kompleksini düzeltmek için “sen çok güzelsin, çok değerlisin” gibi sözlerle onları teskin ediyorlar. Ama güzellik ya da iyilik bedava değildir. Evet, sen Hz. İnsan’sın ama sadece ‘potansiyel’ olarak öylesin.
NARSİSİZM, YAVAŞ YAVAŞ ZERK EDİLEN BİR ZEHİRDİR
İzlediğimiz filmlerin, haber bültenlerinin insanın benliği üzerinde bir etkisinden söz edebilir miyiz?
Evet, narsisizmin bir diğer kutbu seri katillerdir mesela. Seri katiller ünlü olmak için bu işi yaparlar. Bu adamları çıkartmayın TV’ye diyorlar ama dinlemiyorlar. Adamların istediği zaten bu. Dikkat ederseniz iki Amerikan filminden bir tanesi seri katil filmidir. İşte bu yavaş yavaş zerk edilen bir zehirdir. Bir kerede bir şey olmaz. Ama düşünün ki bu zehir sana yirmi sene zerk ediliyor, ne olur? Patlar!
MÜSLÜMAN EBEVEYNLER KENDİLERİNE BİR ŞEY OLMAZ SANIYORLAR
Hakikaten büyük bir sorun var ortada ama pek dillendirilmiyor? Neden dillendirilmiyor?
Bu gidişâtı modernlik, çağdaşlık, küreselleşme gibi nereye gittiğimizi bilmeden sunanlar var. Akl-ı selim ile düşünmedikleri ve batıyı bir maymun iştahıyla taklit ettikleri için işin korkunç boyutlarını göremiyorlar. O
Bir başka savunma mekanizması daha var ki o da “bize bir şey olmaz” düşüncesi. Özellikle Müslüman ebeveynlerde çok görülüyor bu. Diyorlar ki, biz inançlıyız, bize bir şey olmaz. Senin evinde TV var mı? Dizi izliyor musun? İnternete giriyor musun? O zaman tehlike kapının dibinde. Bütün bunlar iyi taraflarından çok büyük ölçüde zehir içerirler.
İSLÂM BİR HAYAT SİGORTASIDIR
Amerikalıları ele alacak olursak, ne oldu bizim gençliğimize diye yanıp tutuşuyorlar. Son vahiy mesajından esinlenmedikleri ve İslam’a karşı kuru bir savunma mekanizması oluşturdukları için bunun analizini de yapamıyorlar. Daha evvel yaptıkları gibi kendi medeniyetlerinden şüphe etmeye başladıkları zaman uzak doğuya yöneldiler. Budizm, Hinduizm Amerika’da çok yaygındır. Yeni Çağ manevi hareketlerinin temelini bu uzak doğu dinleri oluşturur. Ama İslam’a karşı kapalılar. Halbûki İslâm bir hayat sigortasıdır.
Amerikalı’nın bir tanesinin çocuğu Müslüman olmuş. O adamla mülakat yapmışlar. “Oğlunun İslam’ı seçmesi hakkında ne düşünüyorsun?” diye sormuşlar. Bu soru üzerine gazetecilere “İslâm nedir?” diye sormuş. “İslam, bir dindir” demişler. “Ben dini bilmem” demiş ama şunu da eklemiş: “Bu çocuk eskiden hapse girer çıkardı,
vurar kırardı ama şimdi yapmıyor. Önüne gelenle yatar kalkardı, şimdi evlendi. İçki içerdi, içkiyi bıraktı. Kumar oynardı, kumarı da bıraktı. Söylediğiniz şeyin ne olduğunu bilmiyorum ama görünüşe bakılırsa İslam dediğiniz şey bir hayat sigortası olmalı!”
İşte bunu anlatabilmek lazım. Bu bağlamda, İslam, kulluk bilinciyle narsisizmi de engelliyor.
İNSAN, NEFS KATLARINDA SÜREKLİ TEKÂMÜL ETMEYE MECBURDUR
Siz psikolojiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Bakın, İslâm sürekli bir tekâmül sürecidir. İnsan, nefs katlarında sürekli tekâmül etmeye mecbur bir varlıktır. Ontolojik olarak hep daha yukarı çıkmalıyız. Bir günü bir gününe uyan kaybetmiştir. Efendimizin hayatına bakın günde yetmiş kez istiğfar eder, böylece kendi tekâmülünü sürdürürdü.
İşte zenginlerin dramı. Yatı var, arabası var ama mutlu değil. Çünkü yetmiyor aynı nefs katında kalmak. İnsanın nefs yapısını, tekâmül sürecini bileceksin ve şu katın üstünde de katlar var diyeceksin adama ki motivasyonu olsun. İnsana: “Hz İnsan’ı potansiyel olarak taşıyorsun ama ancak şunları şunları yaparsan o kata ulaşırsın” demek lazım. Bu yolu göstermeden sen koşulsuz değerlisin dersen narsisizmi körüklersin. Hz. İnsan olmak öyle kolay değildir. Nefs yapısını anlamazsak, dışarıdaki bu dramı -afedersiniz ama- öküzün izlediği gibi izleriz. Modern psikolojinin, bu paradigmanın dramı budur.
Son olarak, Narsisizm’in tedavisi için öneriniz nedir?
Dediğimiz gibi, kulluk bilinci ve Ehad’a ulaşma bu konuda önemli bir basamak teşkil etmektedir. Ama ‘Ehad’dan sonra ‘Âmenüs Sâlihâti’(salih amel) gelir. ‘Âmenüs Sâlihâti’ frekansına geçmeden enâniyetten kurtulamayız. Eğer biz ‘Âmenus Sâlihâti’yi yaşarsak, kendimiz çocuklarımıza örnek olursak, haftasonu sinemaya gitmek yerine fakir bir aileyi ziyaret edersek, çocuklar bu modeli görecekler ve narsisizm üzerlerinden sıyrılacak. Anne ve baba çocuklarıyla birlikte uygulamalı yani. Emin olun böyle yaparsak çocukların bizden çok daha merhametli olduğunu göreceğiz.
Son olarak, kitle çalışması yapılmalı ve bu konuda bir takım veriler toplanmalı. Bu veriler medya aracılığıyla kitlelere duyurulmalı. Bu yolla herkesin kendisini silkmesini sağlamalıyız. (Bunu dillendirecek olanlar da sosyologlar, psikologlar, psikiyatristlerdir. Ama dillendirmiyorlar. Çünkü insan nefsini bilmiyorlar. İthal edilmiş bir psikolojiyle anlamaya çalışıyorlar insanı.)
Bu gidişat iyi bir gidişat değil. Toplu bir delilik yaşıyoruz.